I

6.6K 151 30
                                    


Okul çıkışı çantamı tek omzuma atmış, bahçenin kapısına doğru yürüyordum. Kulaklıklarım her zamanki gibi kulağımdaydı. Yıllardır en sevdiklerim arasında olan şarkıyı dinliyordum yine.

Yüzüme düşen kısa saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Bahçeden çıkınca durup şöyle bir etrafıma bakındım. Görünürde kimse yoktu. Haber de vermemişti zaten, diye düşünerek eve gitmek üzereydim ki arkamdan bir ıslık sesi duydum. Sadece ben değil, yakın civardaki herkesin dikkatini çekmişti ıslık sesi. Kafamı çevirip baktığımda beni bekliyor olduğunu gördüm. Göz göze geldiğimizde yaslandığı duvardan ayrıldı ve sigarasını yere atıp ayağıyla ezdi. Ona doğru yürümeye başladım.

"Bir gün o yere attığın bütün sigaraları sana toplatıp yedireceğim." dedim yanına geldiğimde.

"Aynen," dedi beni geçiştirir gibi. Çantamı almak için uzandığında itiraz etmeyip omzumdan düşürdüm ve ona verdim. Üstteki küçük askıdan tutup tek elinde taşımaya başladığında kaşlarını çattı.

"Merak ediyorum da, bütün bu kitapları bir gün içerisinde açıyor musun?" diye sordu. Kısık sesle gülerek onun yüzüne baktım.

"Ağırlık yapan ders kitapları değil, kütüphaneden aldığım okuma kitapları." dedim.

"Bunu söylediğin iyi oldu," dedi ve yanından geçtiğimiz çöp konteynerini gösterdi, "yoksa çantayı şu çöpe fırlatacaktım." Daha çok gülerek koluna hafif bir yumruk geçirdim. Uzun bir süre konuşmadan yürüdük.

"Anneme haber verdin mi?" diye sordum sonra sessizliği bozmak için. Konuşmadı, kafasıyla onayladı. Öylesine sormuştum zaten. Haber verdiğini biliyordum. Yokuş aşağı inmeye başladığımızda adımlarımı hızlandırdım. Arkamda kalmıştı. Başımı omzumun üzerinden arkama çevirdim ve ona baktım.

"Önüne bak, düşersen kaldırmam." dedi.

"Kendim kalkarım." dedim ve koşmaya başladım. Yokuş aşağı hızla koşarken saçlarım arkaya doğru savruluyordu. Kollarımı iki yana açtım ve rüzgarı her zerremde hissederken koşmaya devam ettim. Bu yokuştan aşağı koşmak beni özgür hissettiriyordu. Her zaman Mirat'tan önce ulaşırdım aşağıya ve onun gelmesini beklerdim. Havada duran sağ elimde bir kıpırtı hissettiğimde refleksel olarak adımlarım yavaşladı ve gözlerimi açıp yanıma baktım. O da benim gibi koşmaya başlamıştı, ellerini tıpkı benim gibi iki yana açmıştı ve parmak uçları benimkilere çarpıyordu.

Yüzümde sıcak yaz günlerinin samimiyetini aratmayan bir tebessüm doğdu ve büyüdükçe büyüdü.

Yokuş bittiğinde ikimiz de yavaşladık ve durduk. Koca koca kayalardan birine tırmanıp çıktım, tepeye ulaştığımda nefes nefese oturdum. Ben bacaklarımı sallarken Mirat yanıma çıkmıştı. Elinde tuttuğu birkaç papatyayı kucağıma bıraktı. Boynu bükük papatyalara ve onun yüzüne baktım.

"Niye kopardın?" diye sordum birini elime alıp incelerken.

"Papatya... son bir defa bana bak. Seninle kim kalacak ışıklar kapanınca?" Birdenbire şarkı mırıldanmaya başladığında kaşlarım çatılıverdi. Yüzünü bana döndüğünde dudaklarında güzel bir sırıtış vardı. Kulağımdaki kulaklığı işaret etti, "Biraz kısık sesle dinle şunu. Sağır olacaksın." dedi gülerek. Kulaklığı kulaklarımdan çıkardım.

"Eee, nasıl gidiyor?" diye sordum. Sorum havada kalırken, elimi ceketinin içine soktum ve iç cebinden sigara kutusunu çıkarıp bir tane aldım, kutuyu tekrar cebine koydum. Sonra çakmağını aynı yerden aldım. "Aynı," dedi hafifçe omuz silkerek, "yuvarlanıp gidiyoruz işte." Sigarayı yakıp dudaklarıma yerleştirdiğimde çakmağı kucağına bıraktım. Kafamı salladım hafifçe.

"Efsa," dedi.

"Efendim?" dedim. Birkaç saniye konuşmayınca yüzüne baktım, ne var dercesine.

"Sen sigara içmesen?" dedi, sanki bir öneri yapar gibi.

"Neden?" diye sordum, şaşırmıştım. O an küçük bir çocuk gibi geldi gözüme. Uzanıp saçlarını karıştırmak, yanaklarını okşamak istedim, o derece.

"Yani..." Diyeceği şey için zorlanıyor gibiydi. "Sana ben alıştırdım ya bunu. Her içtiğinde benim yüzümden zarar görüyorsun." Dediği şeyler doğruydu aslında. İstesem bırakabilirdim de sigarayı. Belli mi olur, belki bırakırdım. Sonuçta uzun bir zamandır içmiyordum, sadece birkaç aydır...

"Annemler bilmediği sürece benim için sorun yok." dedim gülerek.

"Benim için var işte." dedi, benim aksime gülmüyordu. Ben de ciddileştim hemen. Elimdeki sigarayı üzerinde oturduğum taşa bastırarak söndürdüm ve olduğu yere bıraktım. Mirat benim ne yaptığımı izliyordu. Gözlerimi onunkilerle buluşturdum. "Tamam, oldu mu? İçmeyeceğim bir daha. Zaten hepsini senden alıyordum. Bir de ona para verecek değilim." Oldukça inandırıcı bir konuşmaydı. Belki aynaya karşı yapsam kendimi de ikna edebilirdim.

"Oldu." dedi sadece. Hâlâ bir gülücük yakalayamamıştım ama yüzünde. Dik bakışlarla birbirimize bakıyorduk. Her an birbirlerinin üzerine atlayacak gibi olan iki kediden farkımız yoktu. "Somurtup durmasana," dedim sonunda sinirlenerek. Sanki bilerek yapıyordu. Bomboş bakışlarla yüzüme bakmaya devam etti tek kelime etmeden. Sinirlerim gittikçe zıplıyordu. "Bilerek yapıyorsun değil mi? Döveceğim seni," deyip sinirle göğsüne vurdum.

Sonunda kısık sesli gülüşünü duyunca gerginliğim uçup gitti. Bu sefer gülerek ona vurmaya başladım. Bileklerimden tutup beni durdurdu ve yaklaşıp yüzüme baktı. Yüzü, tükürebileceğim kadar yakındı bana.

"Ben senden kaç yaş büyüğüm, farkında mısın? Saygılı davran biraz. Terbiyesiz." dedi. Dalga geçtiğini biliyordum. Yüzünde ve bakışlarında alay eden bir tavır vardı. Gözlerimi devirerek, "Bir daha yapmayacağım. Özür dilerim Mirat abi." dediğimde beklemediğim bir tepki aldım. Bileklerimi, neredeyse ittirerek bıraktı ve kafasını çevirdi. Ona abi dememe gıcık oluyordu. Altı üstü benden üç yaş büyüktü.

"Eve gidelim." dedi, "Hava kararacak birazdan."

Ses tonunu beğenmemiştim. Bu ses tonuyla, bana bakmadan konuşmasındansa benimle alay etmesini yeğlerdim.

 Bu ses tonuyla, bana bakmadan konuşmasındansa benimle alay etmesini yeğlerdim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kaybolan PapatyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin