•17•

82 9 0
                                    

Leo'nun bakış açısı:

Buraya geldiğim günden beri 2 gün geçmişti. Aria'yla bir şekilde konuşmam gerekiyordu. Bana o işareti verdiğine göre bunun bir yolu vardı, biliyordum. Sadece bunu nasıl yapacağımı çözmem gerekiyordu.

O gece de her zamanki gibi doğru düzgün uyuyamazken, koridorlarda yankılanan sesi duymamla aniden yerimde doğruldum. Bu Aria'nın -Hayır, Uranüs'ün- sesiydi. Başımı odamın kapısına dayayarak dinlemeye başladım. Sesler çok boğuk geliyordu. Uranüs yanındakilere acele etmelerini söyleyip duruyordu.

Sesler kesilene kadar birkaç dakika orada öylece dikildim. Dışarı çıkıp ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu fakat hala bana tam olarak güvenmiyorlardı. Benim odamın olduğu koridorda nöbet tutan bir melez vardı.

O anda kararımı vererek kapımı yavaş bir şekilde araladım. Açtığım küçük aralıktan nöbetçi melezi görmeye çalışsam da göremedim. Vazgeçerek kapıyı yeniden kapattım ve doğaçlama yapmaya karar verdim. Daha önce yapmadığım şey değildi nasıl olsa.

Kapıyı gayet normal bir şekilde yeniden açarak duruşumu dikleştirdim ve dışarı çıktım. Dışarı çıktığımı gören melez hemen yanıma koşarak bana ne olduğunu sordu. Ona gayet doğal bir şekilde cevap vermeye çalışarak, "Odamdaki o şey de nedir? Siz benle dalga mi geçiyorsunuz?" diyerek sinirli bir ifade takındım. Çocuk neyden bahsettiğimi anlamasa da meraklanmış görünüyordu. Kapımın önünde durarak sinirli bir şekilde elimi içeri doğru salladım. Çocuk bana anlamayan bir ifadeyle bakmaya devam etse de sonunda pes ederek ne olduğunu kontrol etmek için içeri girdi.

Çocuk içeri girdiği anda ben de içeri geçerek kapıyı arkamızdan kapattım. Hızla çocuğun üzerine atılarak onu yere yapıştırdım ve boşta kalan elimde bir alev oluşturarak "Bağırırsan seni yakarım." diyerek onu tehdit ettim. Sesim beklediğimden çok daha korkutucu çıkmıştı. Altımdaki çocuk şaşkınlıkla bana bakmaya devam etti ama mücadele etmeyi bıraktı. Alevlerimi teninde sıcaklık bırakacak kadar yakın tutuyordum ona.

Çocuk: "Ne istiyorsun?" diye sorduğunda ona yine aynı soğuk sesle cevap vererek "Uranüs şuan nerede ve neden acele etmesi gerekiyor? Bu tek sorumu cevapla ve seni bırakayım." dedim.

Çocuğun bu sorum üzerine gözleri kocaman açıldı ve "Yapamam... beni öldürür." diye kısık bir sesle cevap verdi. Şuana kadar kararargahta karşılaştığım çocuklar bu gibi durumlarda bile soğukkanlı davranırlardı. Zalimlikle büyütülmüşlerdi ve ellerinde hayatta kalmaya devam etmek için savaşmaktan başka hiçbir şey kalmamıştı. En sonunda da hayatları boyunca uymak zorunda bırakıldıkları bu düzenin bir parçasına dönüşmüşlerdi.

Fakat bu çocuğun ses tonu farklıydı. Korkuyordu. Yanılmadığımı umarak planımı değiştirmeye karar verdim ama istifimi bozmadım.
"Buradan kaçtığımda yanımda gelirsen ölmek zorunda kalmazsın. Siz, Uranüs'ün size verdiği sözleri tutacağı umuduna tutunup kaçış yolunuz olmadığını düşünürken biz yapacaklarını engellemeye çalışıyoruz."

Çocuk bu dediğim üzerine başını iki yana sallayarak "Anlamıyorsun. Burada olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Karargahlara getirildiğimizden itibaren elimizdeki seçim şansı alındı. Bazılarımız burada olmamızın dışarıda olmaktan daha iyi olduğunu düşünerek kolayca uyum sağladılar. Ama en sonunda kimsenin ne istediğinin bir önemi yoktu. Boş bir umuda tutunduğumuzu söylüyorsun ama bu elimizdeki tek şey. Beni öldüreceksen şimdi öldür, çünkü eğer sana istediğin bilgileri verirsem sonum yine aynı olacak."

Çocuğun bunları söylemesiyle yüzüm biraz olsun yumuşadı ama ben de devam ettim. "Her zaman başka bir yol vardır. Uranüs'ün yanında, savaş bittikten sonra özgürlüğünü geri kazanacağını düşündüğün için mi kalıyorsun? Sana söyleyebilirim ki Uranüs'ün bu sözünü tutmak gibi bir niyeti yok. Gaia'ya karşı planından size hiç bahsetmedi değil mi? Uranüs dünyaya düzeni sağlamaya değil, bozmaya geldi. Uranüs, Gaia'yla yüzleştiğinde gerçek savaş başlayacak. Tek farkı bu savaşta kimin kazandığının bir önemi olmayacak. Her türlü kaybeden bizler olacağız."

Bunları söyledikten sonra bir anlığına duraksayıp devam ettim: "Eğer Uranüs tam gücüne kavuşmadan onu alt edersek hepimiz için bir yol olabilir. Seçim şansın olmadığını söylüyorsun ama aslında var, hep vardı. Sen sadece bunu kabullenmek istemedin. Kendini kilitsiz bir kafese kapatıyorsun ve çıkmanın bir yolunun olmadığını söylüyorsun."

Bunları söylemem üzerine çocuk düşünüyor gibi göründü, daha sonra sesinde korkuyla "Gaia mı? Yalan söylemediğini nereden bileceğim?" diye sordu. Omuz silktim.
"Sanırım bilemezsin."

Çok riskli bir oyun oynuyordum. Eğer çocuk bana inanmamayı seçerse ve Uranüs'e beni daha sonrasında bildirirse işim biterdi. Fakat Aria'yı bulmak istiyorsam yanımda biri olmalıydı. Burada elimi kolumu sallaya sallaya dolaşmam mümkün değildi.

Elimdeki ateşi söndürüp çocuğun üstünden çekildim. "Buraya arkadaşım için geldim. Şuan Uranüs'ün bedeninde olduğu arkadaşım. Onun hala oralarda bir yerde olduğunu biliyorum ve onunla konuşmam lazım. Buraya gelirken bile bunu tek başıma yapmamın çok zor olacağını biliyordum ama yine de deneyecektim. Buradaki işleyişi gördükten sonra onu bulmanın ve onunla konuşmanın bir yolunu bulmanın, bunu yaparken de kimseninin beni görmemesini sağlamanın imkansız olduğunu biliyorum. Sen kötü bir insan değilsin, kandırılmışsın. Sana izin veriyorum. İstersen şuan çıkıp beni bildirebilirsin ve bu konuda hiçbir şey yapamam, ama biraz olsun doğruyu söylediğimi düşünüyorsan bana yardım et."

Çocuk bu hareketimle şaşırarak hızlıca benden uzaklaştı. Ayağa kalkarak koşmaya başladı ve kendini kapıdan dışarı attı. Korkunç bir hata yaptığımı düşünmeye başlamıştım ama artık geri dönüşüm yoktu.

Kapıyı yeniden açarak hızlıca etrafıma bakmaya ve bir kaçış yolu bulmaya çalışmaya başladım. Tam aşağı inen merdivene doğru ilerleyip dışarı çıkana kadar elimden geldiğince mücadele etme planı yapıyordum ki deminki nöbetçi çocuk koşarak yanıma geri geldi ve "Dur. Şuan kaçmaya çalışırsan kurtulma şansın yok." diyerek elini öne uzattı. Karşımdaki çocuğa hafifçe gülümseyerek "Bu bana yardım edeceğin anlamına mı geliyor?" diye sordum. Çocuk gülümsememe karşılık vermedi fakat gök mavisi gözleri loş ışıkta ışıl ışıl parlıyordu. Çocuğun Jason'a benzediğini farketmemle bir üzüntü dalgası gülümsememi bozdu.

Çocuk son kez düşünüyormuş gibi göründü, daha sonra duruşu dikleşti. Elini öne doğru uzattı.
"Ben Axel."

Karanlık: Leo ve Aria'nın Hikayesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin