•1•

377 16 6
                                    

Ağaçların altında öylece oturarak gökyüzünü izleyen çocuğun yanına yaklaştım. Bu sabah diğer kampçıların bir kızın ölümünden ve eskisi gibi olmayan bir çocuktan bahsettiklerini duymuştum. Bu çocuk o olabilir miydi? Gecenin bu saatinde burada ne işi olabilirdi ki?

Karşısına oturup o merak ettiğim soruyu sordum: "Burada ne arıyorsun, iyi misin?" Karşılığında soğuk bir sesle cevap verdi: "Sen de kimsin?" Tavrımı bozmadan "Aria. Dün geldim. Ama sen hala benim sorumu cevaplamadın." diyerek doğrudan gözlerinin içine baktım. Buruk ve alaycı bir gülümseme takınarak cevap verdi: "Ben Leo, gerisini zaten yakında konuşulanlardan öğrenirsin."
Ardından ayağa kalkıp hiçbir şey söylemeden oradan ayrıldı.
...

5 gün önce

Leo'nun bakış açısı:

Kolay bir görev olmalıydı. Sonuçlarını asla tahmin edemezdim. Onu asla yanıma almamalıydım, yalnız gitmeliydim. Daha önce onun için ölümü göze almıştım ama şimdi aynı şeyi yapamamıştım, onu sonsuza kadar kaybetmiştim.
Göz yaşlarımı silerek Calypso'nun bedenini kucağıma aldım. Onu burada bırakmayacaktım. Tüm gücümle ateşe verdiğim binaya son bir bakış attım ve kendimi zorlayarak yürümeye başladım.

Melez Kampı'ndan çok da uzakta değildik. Yolda birkaç insan bana tuhaf tuhaf baksa da hiçbirini umursamadım. Bir şeyler hissetmem gerekirdi belki ama içimde boşluktan başka hiçbir şey yoktu. Yaşadığım şok ve Melez Kampı'na varmak için yürümeye devam etme gerekliliğim diğer her şeyi baskılıyordu.
En sonunda o tanıdık ağacı görerek Melez Kampı sınırlarının içine girdim. Gücümü sonuna kadar kullanmıştım, daha fazla dayanamayarak dizlerimin üzerine yığıldım fakat Calypso'nun bedenini sımsıkı tutmaya devam ettim.

Birkaç dakika bile geçmeden yanıma biri geldi. "Leo iyi misi-" sözlerini tamamlayamadan kucağımda hareketsiz duran Calypso'yu gördü. Beni bırakıp kulübelere son hız koşmaya başladı ve bağırdı: "Will! Herhangi biri, çabuk olun!" Calypso'nun öldüğünü anlamamıştı. Onu daha da sıkı tutarak artık kendimi durduramayıp ağlamaya başladım. Daha önce hiç ağlamadığım gibi ağladım. Hayatım boyunca içimde yaşadığım üzüntüyü asla dışarı yansıtmamıştım, aptalca şakalar yaparak içimdeki bu üzüntüyü her zaman gizli tutmuştum. Ama artık dayanamıyordum. Omzumda bir el hissettim, Percy'di. Sanırım demin yanıma gelen kişi de oydu ama hiçbir şeyden emin olamıyordum. "Leo, sorun yok. Ayağa kalkabilir misin?" diye sordu. Calypso'yu bırakmak istemiyordum, onu duymamış gibi yaparak o şekilde durmaya devam ettim. Orada durduğunu önceden farkedemediğim Piper da konuşmaya başladı: "Leo, lütfen..." Calypso'nun saçlarını son bir kez kulağının arkasına attım ve gözlerimi silip Percy'nin uzattığı ele uzandım. Ayağa kalkar kalkmaz Piper bana sıkıca sarıldı ve beni rahatlatmaya çalışıyor gibi ellerini sırtımda gezdirerek "Her şey yoluna girecek." diye fısıldadı. Bunu demesiyle içimde buna inanmak isteyen bir umut ışığı belirdi. Sonrasında gerçekte bunun ne olduğunu anlamamla hızlıca geri çekildim. "BENİM ÜZERİMDE BİR DAHA ASLA BÜYÜKONUŞ KULLANMA" diye bağırarak oradan koşarak ayrıldım ve kendimi ormanın içinde koşarken buldum. Artık bacaklarım dayanamaz hale geldiğinde kendimi yere bırakıp etrafta kimsenin olmamasının da rahatlığıyla özgürce ağlamaya başladım. Calypso için ağladım, yıllar önce benim yüzümden ölen annem için ağladım, yakın zamanda kaybettiğimiz Jason için ağladım, bugüne kadar kurtaramadığım herkes için göz yaşı döktüm.

Sakinleştiğimde Calypso'yu taşırken hissettiğim boşluk hissi geri dönmüştü. Herhangi bir duygu hissedecek gücüm kalmamış gibi hissediyordum. Saatlerce orada öylece durdum. Geç olmaya başlayınca da nihayet kalkıp kimsenin yüzüne bile bakmadan kulubeme gittim. Yatağıma uzanıp diğerlerine arkamı döndüm ve saatlerce uyuyor taklidi yaptım. Benim hakkımdaki fısıldaşmalarını duyabiliyordum. En sonunda artık uyku beni esir aldığında saat çok geç olmuştu.

Ertesi gün Calypso'nun bedenini yaktık.
Bir gün daha geçti, günler birer birer geçmeye devam ediyordu ama eski halime ne kadar istesem de dönemiyordum. Kendimi her gece ormanın içinde saatlerce ağaçların arasında otururken buluyordum. Birkaç kelime dışında kimseyle konuşmayı kabul etmiyordum. En kötüsü de hala hiçbir şey hissetmiyordum; üzülemiyordum, gülemiyordum, korkamıyordum. Sadece boşluk vardı, beni her gün içten içe bitiren bir karanlığın içinde kaybetmiştim kendimi.

Karanlık: Leo ve Aria'nın Hikayesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin