•9•

96 11 10
                                    

Aria'nın bakış açısı:

Bir şekilde buradan kurtulmamız gerekiyordu. Uranüs her geçen gün dünyaya inmeye daha da yaklaşırken biz burada vaktimizi boşa harcayamazdık. Sırtımı hücrenin duvarına yaslayarak karşıma oturmuş olan Leo'ya baktım.
"Ne yapacağız biz?" 
Leo bu sorumu "Senin için daha endişeliyim, bizi tanımıyorlar bile." diyerek cevapladı. Başımı iki yana salladım. Burada işler o şekilde yürümezdi. "Aramızda çok bir ayrım yapacaklarını düşünmüyorum, sonuçta buraya beraber geldik." Leo bunun üzerine bana cesaret vermek ister gibi hafifçe gülümseyerek "Ve beraber çıkacağız." diye ekledi.

...

Dakikalar saatlere dönüşüyordu ama hala gelen tek bir kişi bile yoktu. Hücrenin en arka duvarındaki minicik bir delikten havanın birkaç saate aydınlanmaya başlayacak olduğunu görebiliyordum. Leo'ya dönerek "Buradan çıkacaksak dinlenmelisin. Ben buradayım, bir şey olursa seni uyandırırım." dedim. Başını "tamam" anlamında salladı fakat öncesinde ayağa kalkıp duvardaki küçük delikten dışarıyı görmeye çalıştı. Ona uzun zamandır sormak istediğim ama asla soramadığım bir soru vardı, eğer şuan sormazsam başka bir zamanın olmayabileceğinin bilincinde olarak derin bir nefes aldım ve arkası dönük siluetine bakarak kısık sesle konuştum: "Leo, o gün tam olarak ne oldu?"

Bunu sormamla bir anda irkilerek yavaşça arkasını döndü. Kendini rahatsız hissetmesini istemediğimden "Anlatmak zorunda değilsin." diye hızlıca ekledim. Ama o, bu dediğimi savuşturmak ister gibi eliyle bir hareket yaparak karşıma geri oturdu.

"Kampa bir melez çocuğun yalnız başına, kamptan çok da uzak olmayan bir binada olduğu haberi gelmişti. Çocuk uzun zamandır orada kendi başına yaşıyormuş, melez çocukları takip eden satirlerden biri farketmiş. Önemsiz bir şey gibi görünüyordu o yüzden Calypso'yla ben gitmek için gönüllü olduk. Bize söylenen binaya girdiğimizde ise tuhaf bir şekilde binanın bomboş olduğunu farkettik, tam vazgeçip kampa geri dönecektik ki etrafımız sarıldı. Aralarında birkaç melezin de bulunduğu bir yaratık grubu... Melezlerden biri Calypso'yu rehin alıp bana ay madalyonunun yerini sordu. Neyden bahsettiğini bilmiyordum bile. Bunu ona söylediğimde önce inanmadı fakat doğruyu söylediğimi farkettiğinde her şey daha da kötüleşti. Homurdanarak elindeki bıçağı Calypso'ya sapladı ve etrafındakilere bakarak 'Buradaki işimiz bitti o halde.' dedi. Bunu inanılmaz bir rahatlıkla yapmıştı, 2. kez tereddüt etmemişti bile. Gözlerim karardı. Ne yaptığımı bilmeden oradaki herkesi tek tek ateşimle yaktım. En sonunda bir tek Calypso'yu..."

Duraksadı ve tuhaf bir şekilde yukarıya baktı.

"O kadar zaman geçti fakat hala o kelimeyi söylemekte zorlanıyorum...
En sonunda sadece Calypso'yu öldüren çocuk kaldığında çocuk korkuyla bana bakarak savaşmaya devam etti. En sonunda kaybettiğini farkedince de benden merhamet diledi. Onu da diğerleri gibi yakarken hiç tereddüt etmedim. En sonunda Calypso'ya ulaştığımda çoktan gitmişti... Artık yapacağım hiçbir şey bunu değiştiremezdi. Binayı son kez ateşe vererek oradan ayrıldım. Bize o binada yalnız başına bir melezin yaşadığını söyleyen satiri ise bir daha asla görmedik. Sanırım gerisini biliyorsun...
Ama beni asıl korkutan şey, ben orada yaratıklarla beraber melezleri de öldürdüm ve bundan pişman olmam gerekiyor gibi hissediyorum.
Ama değilim... bazen korkunç düşünceler aklımı dolduruyor ve bunu engelleyemiyorum. Aklımda o sahneyi yeniden ve yeniden yaşıyorum ama tek hissettiğim şey Calypso'yu kaybetmiş olmamın acısı, başka hiçbir şey yok...
O günden sonra olduğumu sandığım insan olmadığımı düşünmeye başladım ve içimdeki karanlık tarafın beni ele geçirmesine izin vererek o bana ne yapmamı söylüyorsa o şekilde davrandım.
Sen geldiğinde ise bana umut verdin... Bana kendi hikayeni anlattığında ve hala ayakta durduğunu gördüğümde benim bu şekilde davranarak sadece kendimi ve etrafimdakileri cezalandırdığımı farketmemi sağladın. Bana "Senin için önemli olan eski haline dönebilmek değil dün olduğundan daha iyi olabilmek olsun." demiştin. O günden beri de çabalıyorum. Seninle karşılaştığım için çok şanslıyım."

Bunları söylemesiyle kelimenin tam anlamıyla şok olmuştum. Nereden başlayacağımı bilemeyerek birkaç saniye yutkundum. Yaşadığımız şeylerin bu kadar benzer olduğunu bilmiyordum. Ayrıca Leo'nun bahsettiği grup... Calypso'nun ölümünün arkasında da Uranüs vardı.
Sonunda konuşmaya başladığımda ellerimin hafifçe titremesine engel olamıyordum. Bu kadar zayıf davrandığım için kendime sinirlenerek ellerimi kavuşturdum.

"Bu anlattıklarını daha önce birine anlattın mı?"

Leo bu sorumun ardından yere bakınmakla yetindi. Bunu "hayır" olarak aldım ve devam ettim:

"Leo, senle konuştuğumda ve sen anlattıklarımdan sonra bile benden nefret etmediğinde asıl sen beni değiştirdin. Kimseye zarar vermemeye o kadar odaklanmıştım ki etrafımdaki herkesi kendimden uzaklaştırmak için her şeyi yapıyordum. Sen bunu yapmamın anlamsız olduğunu anlamamı sağladın. Yaptıklarımdan sonra dünya üzerinde beni hala kabul edecek kimse olmadığını düşünüyordum, yanılmışım... Burada teşekkür etmesi gereken biri varsa o da benim."

...

Bunları dedikten sonra Leo'nun yüzünden sessizce göz yaşları süzülmeye başladı. Ona bakıp gülümsemeye çalışarak "Ah hadi ama şimdi ben de ağlayacağım senin yüzünden." dedim. Leo bunun üzerine küçük bir kahkaha attı. Onun yanına geçip başımı omzuna yasladım, o da bir kolunu bana sardı. Şuan ne kadar kötü bir durumda olursak olalım onun varlığı beni rahatlatmaya yetmişti. Bir süre sessizce o şekilde kaldık ama söylemem gereken bir şey daha vardı, o yüzden hafifçe geri çekilerek başladım:

"Leo... Bahsettiğin ay madalyonu... Onun ne olduğunu biliyorum."

Ardından boynumdaki kolyeyi kıyafetimin üzerine çıkararak görünür hale getirdim. "Çünkü o bende..."

Karanlık: Leo ve Aria'nın Hikayesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin