•24•

68 6 3
                                    

2 gün sonrası

Aria'nın bakış açısı:

Kamplardaki melezlerin saldırı fırsatını kaçırmayacaklarını biliyordum. Aralarına gönderdiğim melez bana bu kadarını söylemiş-

Uranüs'ün aralarına gönderdiği melez bu kadarını söylemişti.

Uranüs'ün düşüncelerini net bir şekilde duyabiliyordum. Bazen hangisi kendimin hangisi onun emin olamıyordum.

Uranüs saldırıya geçen taraf olmayacaktı. Tam gücüne henüz kavuşamamışken melezleri kendi kamplarında alt etmesinin çok zor olacağını biliyordu.

Onların gelmesini bekleyecekti fakat bunun için de hazır olacaktı. Aralarına gönderdiği meleze güveniyordu. Savaş planlarına dair bilgileri öğrenirse savaşı kendi lehine çevirebileceğine emindi.

Melezlere de normalde olduğundan bile zalim davranıyordu. Axel'ı hücrelerin içine alan o geceki iki nöbetçi melezi herkesin gözleri önünde öldürmüştü. Bunu diğer melezlere bir uyarı olarak yapmıştı. Düşüncelerim bu anının keskinliğiyle bir anda dağıldı.

Tahtımın önünde duruyor karargâhdaki melezler odanın etrafinda beni izlerken öldürmek üzere olduğum melezlerin ayaklarıma kapanarak merhamet dilemelerini seyrediyordum. Bunu yaparken hiçbir şey hissetmiyordum, en azından Uranüs hissetmiyordu. İnsanların bu kadar acınası varlıklar olması komikti. Onları karşı duvara acımasızca fırlatıyor bağırmalarını yüzümde bir gülümsemeyle izliyordum. En sonunda ciğerlerindeki havayı boşaltıp onları yavaşça boğarak öldürmüştüm.

Tüm bunları ben yapmışım gibi izlemiştim. Bağıramıyordum, Uranüs'e engel olamıyordum, gözümü bile kırpamıyordum. O gün içimde bir şeylerin kırıldığını hissetmiştim. Direnmek için gücüm kalmamıştı artık.

Lütfen... Artık dayanamıyorum.
Bu düşüncemle beraber kafamda bir kahkaha yankılandı.
"Merak etme yakında herhangi bir şeyi sorun etmen gerekmeyecek"

...

Leo'nun bakış açısı:

Percy bir kez daha kılıcını savurdu. Kılıcı Theo'nun kolunda ince bir kesik oluşturmuştu.

Dövüş şiddetlendikçe izleyiciler artmaya devam etmişti, neredeyse tüm kamp Percy ve Theo'yu izliyordu. Ben de Piper ve Axel'la gelmiştim. Axel yeni melezlerden ikisinin seçmeye katılmak istediğini öğrendiğinde onları izlemekte ısrar etmişti.

Manhattan Karargahı en önemli savaşımız olacaktı. Savaşın tüm gidişatını orası belirleyecekti. Bu yüzden Annabeth birlikleri oluştururken en güçlü melezleri bu görev için seçmişti. Geriye ise on kişilik açık kaldığında Ana Birlik'e katılmak isteyen melezler arasından seçim yapabilmek için her şeyin serbest olduğu bir dövüş düzenlenmesine karar verilmişti.
Percy ve Clarisse gönüllü olmuşlardı. Annabeth ise Jüpiter Kampı'dan Hazel ve Frank'le iletişime geçmişti, tüm karargahlar için yapılan ayrı ayrı plânların üzerinden geçiyorlardı.

Theo kılıcını inanılmaz bir hızla döndürerek Percy'nin kılıcının kabzasına vurdu. Percy kılıcı tutmakta bir anlığına zorlansa da hemen dengesini yeniden sağlayarak geri karşılık vermişti. Şuana kadar en uzun süren dövüş bu olmuştu. Bizim de melezleri dikkatlice gözlemleyebilecek zamanımız olmuştu. Theo'nun dövüş stiline bakılırsa genelde agresif hamleler yapıyor karşısındakini zorlamaya çalışıyordu. Uzun boyluydu, bu da ona ekstra bir avantaj sağlıyordu.

Percy kılıcını sola savuruyormuş gibi yaptığında Theo kendini savunmak için hızla soluna doğru atıldı fakat Percy yön değiştirerek Theo'nun sağ tarafından arkasına geçti. Ardından kılıcının ucunu Theo'nun sırtına yasladı. Theo ellerini yukarı kaldırarak teslim olduğunu belli ettiğinde Percy kılıcını indirerek tokalaşmak için Theo'ya elini uzattı. Birbirlerine bir şeyler söylediklerini gördüm ama duyamamıştım.

Theo dövüşü kaybettiği için sinirli görünüyordu fakat Percy'nin uzattığı eli reddetmedi.

Bize çok yakın oturan Valeria'nın hafifçe gülerek Theo'ya doğru baktığını gördüm. Sanki aralarında bir şakaymış gibi başını hafifçe sola eğdiğinde Theo'nun gözlerini devirdiğini gördüm ama o da hafifçe gülümsüyordu.

Kampa geldiklerinden beri Valeria, June ve Theo genelde birlikte vakit geçirmişlerdi. Onları suçlayamazdım, sonuçta tanıdıkları tek kişiler birbirleriydi.

Valeria'ya doğru baktığımda yanında kısa sarı saçlı, mavi gözlü bir kızın oturduğunu gördüm. Soğuk bir ifadesi var denebilirdi ama Valeria'yla konuşurken bu ifade kayboluyordu. Bu da June'du.

Valeria ona baktığımı farkederek bana döndü, hafifçe gülümseyerek el salladı. Daha sonra yanındaki June'a dönerek bir şeyler söylemesiyle ikisi de bizim olduğumuz tarafa geldiler.

June, Afrodit kulübesindeydi. Piper'la tanışıyorlardı. O, Piper'ın yanına geçerken Valeria da en köşede oturan Axel'ın yanına geçti.
"Arkadaşınız hiç de fena değilmiş, Theo'yu yenebilen çok kişi görmemiştim. Tabi benden başka." Valeria bunları söylerken gülümsüyordu. June'dan daha sıcak bir yapısı olduğunu tahmin ettim.

Ben de ona hafifçe gülümseyerek "O zaman seçmeye katılmayı düşünüyor musun?" diye sorduğumda Valeria'nın yüzündeki neşeli hal bir anda yok olarak yerini soğuk bir ifadeye bıraktı.
"Yıllar boyunca Uranüs'ün bize yaptıklarından sonra onunla yüzleşmem gerek. Başka şansım yok sanırım."

Bu cümleleri kurduktan sonra hüzünlü bir şekilde gülümsemişti. Axel da başını ona çevirerek "Anlıyorum." dediğinde aralarında o, aynı şeyleri yaşamış iki insanın anlayışının geçtiğini hissettim.

"Peki ya June?" diye sorduğumda Valeria June'a doğru bir bakış attı. Piper'la konuşmaya dalmışlardı.
"O Queens'e dönmek istiyor. Geride birçok kişi bıraktık... Onları Uranüs'e karşı gelmeye ikna edebileceğini düşünüyor."

Valeria'nın gözündeki pırıltıyı görmüştüm. June'dan ayrı kalmak istemiyordu fakat bu konuda anlaşamamış gibiydiler.

Percy melez kalabalığına bakarak "Valeria Fortune?" diye seslendiğinde Valeria ayağa kalkarak kahverengi, dalgalı saçlarını bileğindeki tokayla hızlıca bağladı. Ardından bize dönerek "Bunu izlemek isteyebilirsiniz." diyerek gülümsedi. Kendine güvendiği belliydi.

Percy'le dövüşeceği arenaya çıktığında Percy'ye de aynı ifadeyle bir şeyler söylediğini gördüm. Percy de aynı şekilde ona bir şeyler söyledikten sonra kılıcını çıkararak ilk hamleyi Valeria'nın yapması için ona izin verdi.

Valeria kılıcını çıkardığında yüzündeki gülümseme silinerek tamamen ciddi bir ifadeye büründü. Valeria ileri atılarak kılıcını savurduğunda Percy bu hamleyi kolaylıkla karşıladı. Valeria savaşırken karşısındakini şaşırtacak hamleler yapmaya çalışıyor gibiydi.

Percy kendi kılıcıyla Valeria'ya doğru atılınca Valeria son ana kadar bekledi, Percy yanına çok yaklaştığında ise kendini sağa atarak Percy'nin yalpalamasını sağladı. Hızlıca yeniden ayağa kalkan Valeria Percy'nin arkasına geçmeye çalışmıştı fakat Percy önce kılıcını geriye doğru savurup daha sonra da dönerek bu hamleyi engelledi. Savaş bu şekilde bir süre devam etti. İkisinin de yorulmaya başladığı belli oluyordu.

O sırada Valeria'nın yüzünden bir gülümseme geçti, daha sonra kılıcını sağa uzatarak Percy'nin hamlesini bekledi. Percy beklenen gibi Valeria'nın sol tarafına darbe indirdiğinde muhtemelen Valeria'nın kendini korumak için onu kılıcıyla karşılayacağını düşünmüştü. Ama Valeria hafifçe geri çekilmekten fazlasını yapmadı. Valeria'ya ağır bir yara verdiğinden korkan Percy, gözleri açılmış bir şekilde Valeria'ya baktığında bir saniyeliğine duraksamıştı. Bu duraksama Valeria'ya yetti ve kılıcıyla Percy'nin kılıcının kabzasına vurdu.
Percy'nin kılıcı elinden kayarak yere düştüğünde kazanan belliydi.

Percy şaşkınlıkla Valeria'ya baktı ama gülümsüyordu. Valeria ise çizilen kolunu tutarak aynı şekilde Percy'ye gülümsedi.

Piper'ın yanında oturan June, Valeria'nın yaralandığını gördüğünde hemen onun yanına gitmişti. Biz ise birbirimize bakakalmıştık. Valeria gerçekten de ilginç bir savaşçıydı.

Karanlık: Leo ve Aria'nın Hikayesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin