uzun bir günün ardından sonunda evime doğru yola çıktım. yolumun üstündeki her zaman ki kafede durdum, eve gitmeden önce kahve almak iyi geliyor, günün yorgunluğunu atmama yardımcı oluyordu.
dalgın bir şekilde arabadan inip kafeye doğru adımlarken bir şey bana çarptı. bana pek bir etkisi olmazken kendisi yere düşmüştü. yerde ki şeye göz attığımda dudaklarını büzmüş bana doğru baktığını gördüm.
"ah... tanrım!" demeye kalmadan ağlamaya başlamıştı.
"seungmin!" birinin bağırmasıyla dikkatimi yerde ki şeyden alıp sesin geldiği tarafa vermiştim.
dikkatimi yerde ki şeyden alıp oraya vermek aldığım en iyi karar olmalıydı. güzelliğin yüzündeki endişeli ifadeyle bize doğru gelmesi dışında pek bir sorun yoktu.
yanımıza gelir gelmez dizlerinin üzerine çöküp yerde ki şeye sarılmıştı.
"iyi misin, bebeğim?" söylediğinde yüzümdeki gülümsemeyle cevap verdim.
"iyiyim." yüzünde ki ani değişimle bana baktı. ellerimi havaya teslim olurcasına kaldırdım.
"ah... tabiki de bana sormamıştınız." yüzümde yalandan oluşturduğum gergin gülümsemeyle söyledim.
yerde ki şeyin ağlaması durunca güzellik de ayağa kalkmıştı.
"özür dilemeyecek misiniz?" söylediğinde anlamamış bir şekilde yüzüne bakmaya başladım.
"pardon?"
"yeterli değil ama her neyse..." göz devirip yanındaki şeyin elini tuttu.
ciddi miydi?
"yalnız söylediğim pardonun sonunda soru işareti vardı." dikkatini bana verdi.
"ne?" kaşları çatılırken söyledi.
"yanınızda ki şey bana çarptı. neden özür dileyen ben olacakmışım ki?" söylediğimde kaşları sanki daha çok çatılabilirmiş gibi aşağıya inmişti.
"şey derken?" iki elinin işaret ve orta parmağıyla şeyi tırnak içine alıp söyledi. "onun bir adı var." söylediğinde omuz silktim.
"bu beni pek ilgilendirmiyor." bir süre durduktan sonra devam ettim, "ah, şey... pek demişim, hiç ilgilendirmiyor." onun şeyi tırnak içine aldığı gibi ben de hiçi tırnak içine alıp sahte bir şekilde gülümsedim.
"karşınızda küçük bir çocuk olmasına rağmen çok acımasızsınız." söyledi. yüzünde iğrenir bir ifade vardı.
ona doğru bir adım attım. hafifçe eğilip onunla aynı hizaya geldim. meydan okumak istiyor olmalı ki yüzündeki ifadeyi silmeden olduğu yerde kaldı.
"sandığının aksine karşımda çok güzel bir kadın var." gözlerine bakıp söylediğimde gerginlikle yutkunup hızla bir adım geri gitti. yüzümde oluşan gülümsemeyle doğruldum.
"bu şeyin adı seungmin'di sanırım?" işaret parmağımla bacağım kadar bile olmayan şeyi gösterdim. onunla aynı boya gelmem için yere uzanmam falan gerekiyordu. yine de dizlerimin üzerine çöktüm.
"hey, şey." söylediğimde yukarıdan tıslamayla karışık bir ses geldi.
"şey demeyi kes!" başımı iki yana sallayıp karşımdaki şeye odaklandım. büyük gözleriyle bana bakıyordu.
"ağlamak için fazla büyük değil misin?" sorduğumda gözlerini kırpıştırdı.
"öyle miyim?" bunun bir çocuk olduğunu konuşmasıyla daha iyi kavramıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cingulomania | jenlisa
Fanfictionbir 𝓼𝓮𝔂 tesadüfen tanışmamıza neden olmuştu ve hem 𝓼𝓮𝔂 hem de sen hayatımın en güzel anılarını biriktirmemi sağladınız. [300521]