Karanlık

324 35 75
                                    

    Erkenden kalkmış,Mimi'nin yine son derece heyecanlı tavırları eşliğinde elbiselerimizi giyiyorduk. Parıltılı siyah elbiseyi üstüme geçirdiğimde omzuma inen ince askılarını düzelttim. Dizimin üstünde bitiyor,vücudumu sarıyordu. Son derece şıktı. Aynı renkte olan bilekli siyah topukluları da giyip boynuma iki tane ince zincir kolye geçirdim. Saçlarımı dalgalandırıp arkama bıraktım. Mavilerimi ortaya çıkaracak kahve far ve kırmızı rujla hazırdım. Mimi'ye döndüğümde yine kırmızıdan vazgeçmemişti. Sadece göğüslerini kapatan bir elbise vardı üstünde. Gördüğüm en seksi elbise olabilirdi. Düşüncelerimi duymuş gibi gülerek ayağa kalktı. Elbisenin kısa eteğini toplayıp bir bacağına bağladı. Siyah yüksek topuklu ayakkabılarını giyip saçlarını savuşturarak bana döndü.
-Ne?
-Şeytani
-Bu gece biraz yoğun olacağım tatlım.
Birbirimizi onaylayıp dışarı çıktığımızda Adi ve Sami bizi bekliyordu. Mimi aceleyle Adi'nin koluna girip onu çekiştirdiğinde Sami'nin yanına geçtim.
-Bunlar kavga etmiyorlar mıydı?
-Şeytanlar Vera, şeytanlar...
Gülümsedim. Kimseye görünmeden kanatlarımızı açıp mağaraya yükseldik. Ayağım yere değdiğinde kafamı yukarı kaldırdım. Lucifer'ın geldiği gece gözümün önüne geldiğinde sırıttım.
"Vera,gelmiyor musun?"
Sami'nin sesiyle kafamı sallayıp hızla içeri girdim. Mimi ve Adi başka masalara geçmişlerdi bile. Sami ile köşedeki masaya geçip beklemeye başladık.
-Vera.
-Efendim!
-Bu ara çok değiştin.
-Ne?
-Yanlış anlama. İyi bir şey söyleyeceğim.
-Söyle.
-Sakinsin. Öfkeliydin önceden biliyorum,hissediyordum. Ama şimdi burada bile kalkıp birileriyle dans etmiyorsun ya da...
-Evet?
-Alıştın mı?
-Bilmiyorum,belki sizin sayenizde.
-Senin mutlu olmanı seviyorum.
Masada olan elimi elleriyle sardı.
-Umarım her zaman mutlu olursun.
-Sami,yapma böyle. Ağlayacak mısın?
-Hayır kızım gülüşünü seviyorum.
Dediklerine gülümserken minnettar bakışlarımı ondan saklamadım.
Bir kaç kadeh glift almıştım. Kafayı biraz bulurken olduğum yerde ritim tutuyordum. Sami'nin dediklerini hâlâ düşünüyordum. Değiştim evet. Ama bu iyi miydi? Lucifer..
Onunlayken kendim gibi değilim. Karanlık yüzüm,karanlık tarafım artık yok gibi. Bu beni korkutuyordu. Savunmasız gibiydim. İntikam düşüncesi kafamdan çıkmıştı. Tek bağlandığım şey elimden kayıyordu ama buna karşı koyamıyordum. Bir kadeh daha dolduracakken Sami'nin olmadığını farkettim. Gözümle onu ararken Lucifer'ı gördüm. Yine o günkü gibi aynı yere yayılarak oturmuş,içkisinden yudumlarken şeytanlarıyla konuşuyordu usulca. O kadar asildi ki her hareketi, gözlerimi ondan alamıyordum. Yanına şeytanlardan biri oturduğunda ona döndü. Kafamı sallayıp gülümsedim. Burada ne işim vardı? Hay sikeyim! Böyle oturup bekleyecek miydim? Sinirle bir kadeh daha diktim. Kafamı masaya koyup gözlerimi sıkıca kapadım. Her zaman yaptığım gibi. Sanki artık görmeyecekmişim gibi. O şekilde ne kadar kaldım bilmiyorum. Kulağıma gelen sesle gözlerimi araladım.
"Malbonte sensin demek ve bu hâlde misin?"
Uğraşmak istemediğimden kafamı salladım. Gitmesi için yeterli olacaktı. Sırtıma dokunup masaya doğru eğildi.
"Söyledikleri kadar güzelsin"
"Gel benimle tatlım,hadi!"
Elimle gitmesini işaret ederken hâlâ kafamı kaldırmıyordum. Söyledikleri umrumda değildi. Dünya da gördüklerimden tek farkı o bir ölüydü. Düşüncelerime sırıtırken önümdeki bardağı kavradım. Kafamı biraz olsun doğrulturken fısıldadım.
-Eğer o siktiğimin elini çekmezsen kafanı dağıtırım piç!
-Yavaş ol... Çektim tatlım.
Kafamı yine masada olan kollarımın üstüne koydum. Aptalın gitmesini bekliyordum,odaya dönmek için. Fazla sarhoş olmamıştım ama sanırım içkinin yaptığı bir ağrı vardı üstümde. Tekrar belimi kavradığında aceleyle bardağı, yakaladım. Kafamı kaldırdığımda mavilerim siyahlarıyla ,Lucifer ile buluştu.
"Ne!"
Elimdeki bardağı savurup bir hışımla beni dışarı sürükledi. Dışarı çıktığımızda belimdeki elini ittiğimde beni bıraktı. Tökezlesem de duruşumu dikleştirdim.
"Ne yaptığını sanıyorsun!"
Önüme gelen saçları çekip tekrar konuştum.
"Bana bu şekilde davranamazsın. Neydi bu şimdi!"
Komik bir şey söylüyormuşum gibi sırıttı. Daha çok sinirlenmiştim.
-Lucifer,ne istiyor...
-Sen ne yaptığını sanıyorsun?
-Glift...
-İçiyorsun ve kendini kaybediyorsun öyle mi?
-Ne?
Tekrar sırıttığında kafasını salladı ve bana yaklaştı. Sinirli miydi,eğleniyor muydu? Ayırt edemiyordum.
-Burası dünya değil. Kendini korumalısın tanınmayan!
-Ben her zaman kendimi korurum şeytan!,dedim parmağımı ona doğru kaldırırken. Çenesini kaşıyıp sırıttı.
-Bardak mıydı o yoksa?
-Ne yapmamı isterdin? Kırmızı gözlerimle etrafa ateş mi püskürtmeliydim?
-Sen...
-Benimle sakın bir daha böyle konuşma!
-Bir tehdit mi bu yoksa?
Tekrar üstüme yürüdüğünde son gücümle tekrar ittim. Alaycı tavrı beni deli ediyordu.
-Dalga mı geçiyorsun? Senden beni kurtarmanı istemedim. Kurtarılmaya ihtiyacım yok. Ben hâllederim. Emin ol o bardakla ne yapabileceğim hakkında bir fikrin yok!,dedim tüm sinirimi ona boşaltırken.
-Seni kurtarmadım.
-Ah,ne güzel anlaştık. Dönebilirsin eğlencene!
Sesim aşağımızda kalan okulun bahçesinde yankılanıyordu. Arkama dönüp kenara ilerlediğimde kolumdan tuttu.
-Seni kurtarmadım,yanındaki şeytan gitmişti.
-O zaman...
-Ama gitmeseydi bir şeyler düşünürdüm.
Beni kendine döndürüp gülümsedi.
"Lucifer benimle bir daha böyle konuşma,lütfen."
Önümdeki saçları kulağımın arkasına itip çenemi kavradı.
-Başkasının sana karışmasına bu kadar deliriyor musun?,dedi gülmesine devam ederken.
Tekrar arkamı döndüğüm de beni yine kendine çekti.
-Bırak!
-Bir şey sordum.
-Tamam. Anlatayım.
Elimle onu uzaklaştırıp konuşmaya başladım.
"Orada değildin. Bana hesap soramazsın yani yanımda kimse yokken yaptıklarıma karışılmasını sevmiyorum ama burada bu çok doğal. Önce hayatını mahvediyorlar sonra da karşına geçip sen ne yaptın diye hesap soruyorlar!"
Sinirle kafamı salladım. Saatlerce bağırmak istiyordum sanki.
"Her neyse. Senin dediğin işte."
Ellerimi saçlarımdan geçirip ona baktım. Elimi tutup yine gülümsedi.
-Gel!
-Nere...
Dememe kalmadan beni aşağı çekmişti bu sefer de. Düşüyor muyduk? Gözlerimi araladığımda Lucifer'ın göğsünde olan kafamı zorlukla kaldırdım. Aşağı gidiyorduk. Büyük kanatlarının arasına almıştı beni. Beni sardığını farkettiğimde biraz daha sakinleşmiştim. Gözlerimi kapatıp kafamı yine ona yasladım. Onun sıcaklığından başka bir şey hissetmiyordum.
"Geldik,uyanabilirsin",dedi yine o sonsuz alaycı tavrıyla. Kıyafetlerimi düzeltip sinirle ondan uzaklaştım. Kafamı çevirdiğimde gözlerim büyüdü. Cehennem,cehenneme getirmişti beni. Şaşkınlıkla Lucifer'a döndüm.
-Ne o? Şimdide beni hapis mi edeceksin?
-Cezan o kadar basit olmaz.
Söylediklerine sırıtıp onu takip ettim. Biraz daha geriden gidiyordum. Yine ilk defa gelmiş gibi göz gezdiriyordum her yere. Kapıyı ittiğinde bana döndü.
-Gidiyorum,geliyorsan?
-Bekle!
Kapıdan aceleyle geçtiğimde benimle uğraşan şeytanları gördüm. Kafalarını eğmiş,Lucifer'ın geçmesini bekliyorlardı. Lucifer onlara bakmadan merdivene ilerlediğinde biraz daha hızlandım. Şeytanlar kafalarını kaldırdığında Lucifer'ın yanındayken orta parmağımı kaldırıp gülümsedim. Hadi şimdide atın beni sürtükler. Tepki vermeden yerlerine geçtiler. Sırıtıp önüme döndüm. Lucifer bana bakmadan konuşmaya başladı. Yavaş adımlarla geniş merdivenleri çıkıyordu.
-Eğleniyor musun?
-Ah,çok! Neden geldik buraya?
-Öğrenirsin.
Kaç kat daha çıktık bilmiyorum. Gözüm bu yerin kusursuzluğunda ve koyu kırmızı halının üzerinde yürüyen Lucifer'daydı. Durduğunda etrafa baktım. Son kattaydık. İki tane büyük cam,kırmızı halıya cehennemin karanlığını düşürüyorlardı. Karşımızda büyük koyu kahve bir kapı vardı. Duvarı kaplıyordu. Lucifer bir elini cebine sokup tek eliyle büyük kapıyı itti. Beklemeden içeriye girdi. Hızla kapıya koşup bende peşinden içeriye girdim. Kapı kapandığında etrafa baktım. Odanın karanlık bir havası vardı. Yukarıda bir kaç dökümlü avize büyük odayı yüksek tavandan aydınlatıyordu. Sağ tarafımda klasik tarz koltuklar,kadife siyah perdelerin arasından gelen ışığı üstünde topluyordu. Koridorda olduğu gibi burada da büyük camlar vardı. Bir kaç tablo ve heykelle doluydu. Karşımda ise duvarı kaplayan bir kitaplık vardı. Kenarlarında duran mumlar, kitapları aydınlatıyordu. Yanında ise sanırım tüm içkilerin bulunabileceği bar duruyordu fakat bir bar için fazla abartılıydı. Işıklandırması,büyüklüğü hiç görmediğim kadar güzeldi. Etrafında geniş kahverengi deri koltuklar,loş ışığın altında duruyordu. Karşısında ise siyah örtülere bürünmüş bir yatak vardı. Diğerlerinde olduğu gibi yanlarında olan tablolardaki mumların ışığında seçilebiliyordu.
Lucifer yavaşça yatağa ilerleyip,üzerindeki gri yeleği yatağın üstüne attı. Beyaz gömleğinin bir kaç düğmesini açarken bana döndü.
-Bakacak mısın daha?
-Odan mı burası?
-Buradaki her yer gibi.
Gülümseyip oturduğu deri koltuğun yanındakine oturdum.
-Keyfin yerine geldi sanırım.
-Biraz,dedim hâlâ sırıtırken.
Ayağa kalkıp barın arkasına geçtim. Elimi gördüğüm en parlak şişeye uzattım.
-Ne yapıyorsun?
-Bekle
Parmaklarımı bütün şişelerin üstünde gezdirip,hepsine dikkatle baktım. Gözüm en parlak şişeye takıldığında aşağı çektim. Tarihi eski bir şaraptı. Daha fazla oyalanmayıp iki kadehe de doldurdum. Koltuğa oturduğumda kadehi ona uzattım.
-Yıllanmış.
-Burada yeni bir şey yok değil mi?
Bir yudum alırken gülümsedim. Kadehini benimkine vurup bacaklarını üst üste attı.
-Gerçekten burada işler böyle ilerliyor.
-Ne?,dedim ona bakarken.
-Önce hayatını mahvediyorlar sonra da seni suçluyorlar.
-Sen de böyle düşünüyorsun.
-Sana bunu mu yaptılar?
-Evet. Şu ünlü hikâyeyi biliyor musun?
-Biliyorum.
-Malbonte...
-Evet.
-Ne zaman söylemeyi düşünüyordun?
-Söylemeli miydim?
Kafamı sallayıp gülerek yan tarafa baktım.
"Küçüktüm,şeytanların ayağa kalkışını gördüm"
Kadehinden bir yudum alıp bana döndü.
"Haklısın,tanrıları seni düşünmedi."
Kafamı deri koltuğa yaslayıp,gözlerimi tavana diktim.
"O,kimseyi düşünmedi. Ona karşı olan her şeyi bitirdi."
Vücudunu yavaşça bana döndürdü. Gözlerimle onu takip ediyordum.
-Bunun için üzülecek misin?
-Ona ihtiyacım yok
Onaylar gibi sırıttığında biraz daha şarap boşalttı bardağıma.
"Bunlar dünya da olan içkiler nasıl getirdin?"
Gülümsediğinde elimle onu durdurdum.
"Tamam tamam"
Kafamda dönüp duran soruyu daha fazla bekletemedim ve ona döndüm.
-Peki...Maria ve Tabris?
-Evet,dedi şarabından yudumlarken.
-Tabris nerede?
-Nereden biliyorsun onları?
-Bunu mu soruyorsun Lucifer?
-Evet.
Gülümseyip önüme döndüm. Eski pozisyonumu alıp elimdeki kadehi döndürmeye başladım.
"Tabris bir baş melek",dediğinde koltuğa yasladığım kafamı ona çevirdim. Ellerini çenesinin altına koymuş,siyah uzun kirpikleri altından bana bakıyordu.
-Onu hiç gördün mü?
-Meleklerle işim olmaz.
Gözlerimi yine tavana diktim. Neredeydi bu sikik baş melek?
"İntikam istiyorsun"
Önümüzde duran bar masasına kadehi koyup bir hışımla ona döndüm.
-Haksız mıyım?
-Haklısın,kesinlikle haklısın.
-Bana o öğüt dolu sözlerden söylemedin.
-Ben öğüt vermem. Bir şeyin yapılmasını istersem emrederim.
-Nasıl öfkeli olduğumu kimse bilmiyor. O kadar nefret ediyorum ki buradan. Bazen yakıp yıkıp dümdüz olsun istiyorum,şu lanet yer,dedim ona bakarken. Sinirle kadehi alıp kafama dikledim ve devam ettim.
"Sakinleşmişim",sırıttım. Gözlerim boş kadehteydi.
-Hâlâ hiç bir şey yapmadığım için o kadar kızıyorum ki kendime. O herifi bulup parçalara ayırmak istiyorum. Şepfa! Ah bir gün! Beni duyduğuna emin olduğum tek bir gün! Bildiğim tüm küfürleri ona söylemek istiyorum ama şimdi öylece oturup kaldım.
-Ne yapmak istiyorsun?
-Ne istediğim belli.
Şişeye uzanıp kırmızı şarabı kadehlere döktü.
"Onun dünyasından,insanlarından her zaman nefret etmişimdir. Hatta insanlarını burada misafir etmek en sevdiğim",deyip göz kırptı ve ekledi.
-Ama yaptıkları içkilere bayılıyorum. Günahlarına bayılıyorum. Burada da cehennem... Yaptığı en güzel şey. Eğer melekler gibi bende bizi dinlediğine inansaydım bizi cezalandırdığı cehennemin bana ödül olduğunu söylerdim.
-Yıllardır nasıl katlanıyorsun buraya?
-Biraz daha gençken senin gibi öfke doluydum. Ama şimdi gücümün farkındayım. Neler yapabileceğimi biliyorum. Cehennemin benim olacağını biliyorum. Ben bir şeytanım. Ben öfkeme yenik düşmemeliyim. Hepsinden daha zekiyim. Onun insanlarına bunu yaptırmalıyım. Her geçen gün ona daha fazla zarar veriyorum. Bunun farkında,biliyorum ama bir şey yapamıyor çünkü güçlüyüm,biliyor. Sen de bunun farkına varmalısın.
-Sanırım güçlü değilim.
Koltuktaki elimi tuttu.
"Kırmızı gözlerinle etrafa ateş püskürt demiyorum"
Elini sıkıp gülümsedim.
-Sen tahmin ettiğinden de güçlüsün,bu yüzden senden korktu. Bu yüzden güçlerini aldı.
-Bunları da mı okudun?
İçkisini içerken gözlerini kırptı.
"Senden korkuyorlar"
Elimi çekip öne eğildim. Başımı ellerimin arasına alıp gülümsedim. Usulca ayağa kalkıp karşımızdaki büyük cama gittim. Dışarıdan daha çok yansımamı izliyordum. Yorgun bir çift mavi göz,kırmızı dudaklar. Sonunuz ne olacaktı? Ne taraf da duracaktınız? Yansımama Lucifer da katıldığında gülümsedim. Kollarını belime dolayıp kafasını boynuma yerleştirdi.
"Canlarını yak ama bunu yaparken kendini kaybetme,kendini bul,farket"
Kafamı kafasına yasladığımda sıcak dudaklarını boynuma değdirdi. Karnımdaki ellerini sardım.
-Düşmekten korkuyorum
-Düşmeyeceksin
Kollarını sıkılaştırıp boynumda olan kafasını kaldırdı. Parmakları,ellerimin üstünde gezinirken beni yavaşça kendine çevirdi. Ellerimi beline sarıp kafamı göğsüne yasladım. Buranın gürültüsünden kurtulmak için bu yeterli gibiydi. Biraz sonra ben de onun kolları arasındaydım. Sonsuza kadar öyle kalabilirdim. Onun nefes alıp verişini duyarak sonsuzluğa karışabilirdim tekrar ve tekrar...Kafamı kaldırıp gülümsedim.
"Ağlamayacaksın değil mi?",deyip sırıttı. Kafamı hayır anlamında sallayıp dudaklarına uzandım. Camdan gelen hafif kırmızılık güzel yüzünde dans ediyordu. Ustalıkla dudaklarımı yakalarken arkamda kalan cama yapıştırmıştı beni. Her seferinde,asırlar geçmiş kadar açtık birbirimize. Dudaklarımı çekiştiriyorken bir eli bacağımda,elbisemle oynuyordu. Onun üstüne gitmeye çalıştığımda beni zorlamadı. Adımlarımız koordine hâldeydi. Dudaklarımızı birbirimizden ayıramazken elleri belimde kalmıştı. Arkasındaki yatağa geldiğinde oturup,beni de kendine çekti. Ayakkabılarımı hızla yere attığımda bacaklarımı belinde birleştirip ensesindeki saçlarını tuttum. Kafası geriye düştüğünde sırıtıp ellerini usulca yukarı çıkardı. Elbisemin askılarını indirirken benimle oynuyor gibiydi. Gülümseyip ellerimi gömleğine götürdüm. Bir çırpıda açıldığında o da sırıttı. Belimden çekip beni kendine biraz daha yaklaştırdı. Üstüne gidip yatağa uzanmasını sağladım. Benim bir elim çıplak göğsünde dolaşırken dirseklerinin üzerinde doğruldu. Kalkmasına izin vermek istemediğimden dudaklarımı boynuna götürdüm. Boynundan göğsüne kadar küçük öpücükler ile geldiğimde delirdiğini nefes alıp verişlerinden anlayabiliyordum. Kemerini çekiştirmeye başladığımda tekrar beni kendine çekti. Birbirimize bağımlı olmuş gibiydik. Dudaklarını dudaklarıma bastırıp bir hışımla beni altına aldı. Gömleğinden kurtulmasına yardım ederken kapı çaldı. Hâlâ birbirimizden ayrılmamıştık. Gömlek yeri görürken beni yatağa yaslayıp bu kez o boynuma indi. Elbisemin askılarını aşağı çekiyor,dudakları göğüslerime iniyordu. Elbiseyi yukarı kaldırıyor,sıcak elleri içimde geziniyordu. Saten çarşafı sıkan elimi sarıp devam etti. Kapı tekrar çaldığında kafasını kaldırıp nefes verdi. Yüzünü ellerimle kavrayıp dudaklarıma çektim. Gitmesini istemiyordum. Anlaşılan onun da buna niyeti yoktu. Vücudunu benimkine bastırıp alt dudağımı ısırdığında sırıttım. Yeniden doğrulup ellerimi çıplak gövdesinde gezdirdim. Ona her yönden dokunmak istiyordum.
"Efendim,Şeytan Samael sizi görmek istiyor!"
Dirsekleri üzerinde doğrulup eliyle gözlerini ovuşturdu. Sinirle nefes alıp bağırdı.
"Git!"
Elbisemin askılarını düzeltip saçlarımı geriye attım. Dirseklerimin üzerinde onu izliyordum. İç geçirip üstümden kalktı. Yavaşça yatağın kenarına oturdu. Yukarı çıkan elbiseyi düzeltip yanına oturdum. Üzgün gibiydi. Ne yapacağımı bilemeden sırtına dokundum.
"O kim?"
Kafasını sallayıp sırıttı. Bana döndüğünde gözlerinin koyulaştığını farkettim. Biraz sonra çıkacak olan ateşi gözlerinde görüyordum.
-Şimdilik tahtın sahibi şeytan!
-Baban?
Kırmızı gözlerini benden alıp yerdeki gömleği koltuğa savurdu.
"Öyle de denilebilir tabii!"
Dolabından siyah bir gömlek çıkarıp bir hışımla giydi. Bu şekilde çağırmasına sinirlendiğini biliyordum. Ellerini saçından geçirip yine gözlerini ovdu. Bana döndüğünde pür dikkat onu izliyordum. Yataktan kalkıp yerdeki ayakkabılarımı giydim. Parçalanan rujumu elimle silip tekrar ona döndüm. Bakışları yumuşamıştı. Siyahları rengine dönüyordu.
-Kendin gidebilir misin?
-Giderim
-Bak...,dediğinde pişmanlıkla iç geçirdi.
-Sorun yok,gülümsedim.
Yaklaşıp,bir tarafı hâlâ kalkık duran saçlarını yatırdım. Eliyle çenemi kavrayıp dudaklarını saçlarımda gezdirdi. Arkasını döndüğünde sinirini kapıdan çıkararak şu ünlü tahtın sahibine gitti. Ne olacağını tahmin bile etmek istemiyordum.
Kapı çarptığında gülümsemem yüzümde solmuştu. Derin bir nefes verip bozulan saten çarşafın üzerine oturdum. Ellerimle yüzümü kapatıp pişmanlıkla yatağa baktım. Ne olacaktık? Kendimi yatağa bırakıp gülümsedim. Ne olursa olsun onunla zaman geçirmekten memnundum ama bu,bu şekilde ne kadar gidecekti bilmiyorum. Barın üstünde kalan kadehteki son damlayı da kafama dikleyip odadan çıktım. Merdivenden inerken dayanılmaz bir sessizlik vardı. Daha doğrusu korkutucuydu. Çıkışa geldiğimde şeytanlar beni izliyordu.
"Ne yapıyorsunuz piçler?"
Sırıttığımda tepki göstermeden kapıyı açtılar. Kurulu askerler gibi.
"Ah,teşekkür ederim!"
Kanatlarımı açıp gözlerimi kapadım. Yüzüme tatlı bir serinlik geldiğinde gözlerimi açtım. Kenara yaklaşıp ayaklarımı yavaşça yere değdirdim.
Gözüm karanlığa alıştığında heyecanla etrafa baktım. Okulun bahçesinde değildim. Karanlıktı,ama bir şey görünmüyordu. Ayaklarım yerdeki otlara değmiyordu. Arkama dönüp ağaçları aradım. Tanıdık bir koku yoktu. Kafama bir sızı girdiğinde yere yapıştım. Bacaklarımı kendime çekip kafamı sakladım.
"Yakında!"
Tanıdık bir ses... Yerinden çıkacak gibi ağrıyan gözlerimi araladım. Kafamı doğrulttuğumda yanımdan birinin geçtiğini hissettim. Saçlarıma dokunduğunda elimle boşluğu yokladım.
-Yap..ma,bır..ak beni
-Ben bir şey yapmıyorum,sen yapıyorsun küçüğüm.
Mastema... Elimle elbisesini tuttuğumda bir rüzgarla beni tekrar yere yapıştırdı. Gözlerimi araladığımda kalkmaya çalıştım ama ancak kafamı yerden doğrultabilmiştim.
"Mas..te..ma neden?" ağzımdan kanlar boşaldığını ancak konuştuğumda farketmiştim. Başımdaki ağrı gittikçe daha çok artırıyordu. Bir müzisyen ayağıyla ritim tutuyor gibi... Gittikçe yaklaşıyordu.
-Ruhun acı çekiyor Vera
-S..sen
-Hayır,zamanı geliyor ve sen buna karşı koymaya çalışıyorsun!
-Neyin!,dedim hâlâ bedenimi kaldırmaya çalışırken.
-Kaderini geciktirebilirsin ama yaşanmasını engelleyemezsin. Ruhunu serbest bırak! Daha fazla karşı koyma!
-Lüt..fe..n
-Sana yardım edeceğim biliyorsun ama şimdi değil.
Yanımdan geçtiğinde elbisesini tekrar tuttum.
-Karan...lık
-Karanlığı seç o zaman!

Göklerden Yükselen AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin