Aşk

357 34 14
                                    

    Günler günleri kovalamış belki haftalar geçmişti. Bu sırada Mastema benden bir çok şey istemiş,bende yerine getirmiştim. O ise bana her gün Maria'yı gösteriyor,hikâyesini her açıdan dinletiyordu. İlerde ne olacağını, ne yapmam gerektiğini bir çocuk gibi bana tekrarlıyordu. Bende bu lanet şeylerin peşini bırakmak istediğimi ona söylüyordum. Ama her seferinde karşı çıkıyordu. Güçsüz düşmem onu korkutuyordu,bunu biliyordum. Fakat istediğim güçsüz düşmek değil kafamdaki bu sancıların geçmesiydi. Artık illüzyon mu her ne boksa onlardan görmüyordum. Fakat bu hiç bitmeyen bekleyişimin son bulmasını istiyordum. Sıkılmıştım,gerçekten. O hiç dinmez dediğim öfkem mi diniyordu? Hayır. Sadece ne olacaksa bir an önce olmasını diliyordum işte. O günden sonra Lucifer'ı hiç görmedim. Duygularımı biraz olsun anlamlandırabilmişken o yine kaybolmuştu. Her zaman yapabildiğim şeyi bu sefer beceremiyordum. Onu aklımdan çıkaramıyordum. Kafamdaki bütün düşüncelerle beni alt üst ederken gözüme uyku girmiyordu günlerdir. Oradan buradan bulduğum bir kaç şişe glift beni ayakta tutuyordu.
"Hey!"
Tavana diktiğim yorgun gözlerimi ayağa kalkmış Mimi'ye çevirdim.
-Uyuyamadın mı?
-Evet.
-Sami,sana yardım edebilir istersen..
-Gerek yok,deyip zaten üstümde kalan siyah crop ve siyah kot şortumla dışarı çıktım.
     Mimi,bu boşlukta olan biten her şeyi Sami ve Adi'ye anlatmıştı. Buna sinirlenmiştim fakat bu üstümdeki suçluluk duygusunu da biraz hafifletmişti. Ki hoş bu olanlardan sonra onların yüzüne nasıl bakacaktım hiç bir fikrim yoktu. Bunu bildiğim için onlarla pek konuşmuyordum. Benden ne kadar uzakta olurlarsa o kadar az zarar görürlerdi. Bir kaç gündür yaptığım gibi okulun bahçesine uzandım. Tek yaptığım şey kadının bir şeyler yapmasını beklemekti. O da benim hazır olmamı beklediğini söylüyordu fakat ben bir işe yaramıyordum sanırım. Düşündüklerime gülümserken yanıma birinin oturmasıyla kollarımın üzerinde olan kafamı sağa yatırdım. Dino idi. Bana bakmadan konuşmaya başladı.
-Nasılsın?
-Kötü.
-Neden?
-Umrunda mı Dino?
Dediğime şaşırmış olmalıydı ki kafasını bana çevirdi. O günden sonra onunla da konuşmamıştım. Tanrım,her şeyi berbat ediyorum.
-Umrumda,Vera. Bak o gün...
-Dino,özür dilerim.
-Ne?
-Seni dinlemeliydim. Kimseyi dinlemedim. Haklıydın. Konuşmalıydık. Ama artık bunların bir önemi yok.
-Gidecek gibi konuşuyorsun.
-Kim bilir belki giderim.
-Nereye?
-Dünyaya,dedim yarım ağız gülerken.
Dino ellerimi sardığında gülümsedi.
-Özür dilemene gerek yok. Sen haklıydın. Bunları düşünecek vaktin yoktu. Ben.. Ben ne yapacağımı bilemedim. Senden başka kiminle konuşacağımı bilmiyordum. Biliyorum..., dediğinde ona sarıldım. Şaşırdığı belliydi. Son bir haftadır yaptığım hiç bir şeye bende anlam veremiyordum. Dolan gözlerimi,o da kollarını bana sardığında omzuna bastırdım. Sanki bu önleyecekmiş gibi. Dino saçlarımı okşarken usulca fısıldadı.
-Ne oldu sana böyle?
-Hiç bir şey,dedim geri çekilirken. Ne yaptığımı farketmiş gibi gözlerimi kaçırdım.
-Neden üzgünsün? Yalvarır gözlerle bana bakıyordu.
-Dino,sen çok iyisin. Bilmiyorum bu melek olduğundan da olabilir,dedim sırıtırken.
-Buna mı üzülüyorsun?
-Hayır,hayır. Aramızda bir şey olmayacaksa bile sana böyle davranmamalıydım. Anla işte,batırdım.
-Böyle söyleme!
-Ne?
-Senin için her zaman burada olacağım Vera.
Ne yani hâlâ benden mi hoşlanıyordu? Soluk mavilerimi tekrar yüzünden çekip telaşla ayağa kalktım.
-Yanlış bir şey mi söyledim?
-Yanlış olan benim.
Hızla kanatlarımı açıp yükseldim. Mastema ile konuşmalı ve artık bu acıdan kurtulmalıydım. Ayaklarım yere değdiğinde bağırdım.
-Mastema!
-Şşş!
Sırtıma dokunduğunda hareket etmedim.
-Bu biraz şova kaçmıyor mu artık sence de?
-Ne?
-Bir anda belirmek! Siz ölümsüzleri asla anlayamayacağım.
-Asıl ölümsüz olan bizleriz.
-Nasıl?
-Küçüğüm,ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Küçük bir ritüel ile her şey bitecek. Birlikte eski güçlerimize kavuşacağız.
-Sende mi?,dedim sırıtırken.
-Evet!
-Getirdiğim mühürler,içecekler,kolyeler...Hepsi senin içindi. Bilmiyor muyum sanıyorsun?
-Ne demek istiyorsun Vera?
-Beni kullanmayı bir an olsun aklından geçirdiysen,sonucunu ödeyeceksin,diyorum!
-Bu bir tehdit mi?
Bir adım daha yaklaştığımda büyüleyici yeşil gözleri parladı.
-Ben istemediğim sürece bana bir şey yaptıramazsın. Ben olmadığım sürece de bir işe yaramazsın. Bu kadar zamandır,sorgulamadan ne istediysen yaptım ama artık bitti. Her ne bok yapıyorsan,beni kandıramazsın. Ya şimdi her şeyi anlatırsın ya da...
-Ya da?
Sırıtıp kaşlarımı kaldırdım.
-Bırakmamdan korkuyorsun. Zaten anlatacaksın öyle değil mi? Mastema...
Çenemden kavrayıp dişlerini sıkarak konuşmaya başladı.
-Ah çocuk! Kimle konuştuğunu bilmiyorsun. Neler yapabileceğimi bilmiyorsun.
Geri çekilmeden fısıldadım.
-Göster!
Gülümseyip gözlerini kaçırdı. Elini çenemden çektiğinde kafasını salladı.
-Her zaman söylediğim gibi akıllısın. Her şeyin farkındasın,bunu biliyorum ama bir yerde her zaman yanlışa düşüyorsun. Elin hep açık oynuyorsun. Sözlerini fütursuzca sarfediyorsun. Korkmuyorsun biliyorum fakat bunu düşmanlarına gösterme!
-Ne yani?
-Senin getirdiğin şeyler bir işime yaramıyor. Hazır olduğunu bilmek istiyordum sadece bu.
-Seni...
-Sakin ol,küçüğüm. Pişman olacağın şeyler söyleme. Sadece güçlerini toplamanı bekledim. Senin iyiliğin için.
-Benimle oynadın.
-Seninle oynayamam biliyorsun.
-Hayır,lanet olsun!
-Şimdi bunların bir önemi yok. Gelecek savaş için hazırsın. Ritüeli bu gece yapmalı ve eğlenceyi başlatmalıyız.
-Burada mı?
-Evet.
Arkasını döndü ve ilerledi.
-Gidiyor musun?
-Evet,bir şey mi istiyorsun?
-Mastema...
-Evet,çocuğum.
Gülümsemesiyle beyaz dişleri yüzümü aydınlatıyordu âdeta.
-Sana güvenebilir miyim?
-Tabii ki!
    Parmaklarını şıklatmasıyla yine kayboldu ve karanlık düşüncelerimle beni baş başa bıraktı. Olduğum yere oturup bacaklarımı kendime çektim. Kafamı eğip sallanmaya başladım. Kafamdaki seslerden düşünemiyordum. Bu lanet olası iç sesim,kimin tarafındaydı? İyice karışmıştım. Ona güvenmek istemiyordum fakat zorundaydım. Hay sikeyim zorundaydım. Başka ne yapacaktım! Kafamı kaldırıp iki elimin arasına aldım. Bir yandan da deli gibi sallanmaya devam ediyordum. Sanki bu siktiğimin kafasına bir fikir gelmesini bekler gibi. Deliriyordum evet evet,yavaş yavaş boğuluyordum. Bu bozuk düzene karışıp bende yolumu kaybediyordum. Toz olup gitmeden önce bir yol almalıydım. Kimseye güvenmemek benim en iyi yolumdu fakat şimdi bir taraf seçmeliydim ve ben her zaman kendi tarafımda duracaktım. Kendi yolumu kaybetmeyecektim. Evet evet yapmam gereken buydu. İstediğimi er yada geç elde edecektim. Canlarına okuyacaktım, ne olursa olsun. Ama nasıl yapacağıma karar vermeliydim. Bu gece bunu yapmalıydım!
    Hızla ayağa kalkıp üstümü düzelttim. Kurulu bir asker gibi ayaklarım beni odaya götürdü. Kapıyı kapatıp kendimi yatağa bıraktım. Hemen ardından da Mimi'nin odaya girmesiyle derin bir nefes çektim.
-Hadi kalk!
-Neden?
-Aşağı iniyoruz!
-Ne!
-Doğru duydun,dünyaya. Küçük bir kaçamak. Ne dersin?
Mimi'nin kıkırdamasıyla gülümsedim. Kafamı sallayıp yerimden doğruldum.
-Yasaklar?
-Canı cehenneme. Hadi!
-Tamam,üstümü değiştireyim.
-İşte bu. Kıçını kaldır! Aşağıda bekliyoruz,dedi kapıdan çıkarken.
Güzel olabilirdi. Onlara mesafeli durmak sanırım zor olacaktı. Yorgun adımlarla gardıroba ilerledim. Siyah,göğüs detaylı dantelli büstiyeri üstüme geçirdim. Altıma yüksek bel kot şortu giyip,üstünde duran siyah deri ceketi giydim. Büstiyerimin ince askılarını düzeltip,ceketimin yakalarını dikleştirdim. Belinde olan uzun kemerini ortalayıp siyah düz converse ayakkabıları ayaklarıma geçirdim. Dünyaya gidiyorduk değil mi? Eskiyi tam anlamıyla tatmak istiyordum. Düz saçlarımı önüme atıp karıştırdım ve gülümsedim. Gözüme çarpan kırmızı ruju dudaklarıma sürüp gözlerimi tenime yakın bir farla boyadım. Mavilerimi öne çıkarıp aynadan uzaklaştım. Uzun zaman sonra hâlimden memnun görünüyordum,bu beni gülümsetmişti.
    Okuldan çıktığımda etrafa karanlık düşmüştü. Adi,Sami ve Mimi de son derece şık olmuşlardı. Yanlarına gittiğimde Adi gülümsedi.
"Özlemiştik,güzelim."
Söylediğine gülümseyip Mimi'ye döndüm.
-Nasıl yapacağız?
-Sami yolu açacak ve gideceğiz işte bu kadar. Değil mi Sami?
Sami kınar gibi bakıp gözlerini devirdi. Bu hâli bizi güldürmüştü.
-Bir şey olmayacak,hadi!,dedi Adi.
-Şepfa bizi korusun! Sami gözlerini kapatıp biraz bekledi. Sanırım girdabı düşünüyordu. Girdap tüm rüzgarıyla açıldığında düşündüklerimi onayladım. Mimi elimden tutup beni girdaba çekti. Beni sarsan rüzgara karşı zor olsa da yüzümü ellerimle kapattım. Korkarak aşağı baktım fakat girdap kapanmıştı. Kafamı kaldıramadığımdan çocukları göremedim. Korkuyla olsa da daha fazla dayanamayıp kollarımı iki yana açtım. Tenime değen rüzgar canımı yaksa da zamanla beni okşuyor gibiydi. Girdabın sonunda bir sokak göründüğünde kollarımı aşağı indirdim ve sonunda ayaklarım yere değmişti. Eğildiğim yerden kafamı kaldırdığımda saçlarımı yüzümden çekip,ayağa kalktım.
"Çok iyiydi!",diyen Adi'ye Sami kızgın bir bakış attı. Buna gülen Mimi de koluma girip konuşmaya başladı.
-O zaman nereye gidiyoruz?
-Vera,sen nereye giderdin?
-Kulübe ne dersiniz?
-İşte bu,hadi biraz uzaklaşalım şuradan.
    Deli gibi gülerek ilerliyorduk, ölümlü yığınının içinde. Herkes bize bakıyordu ama bu sorun değildi. Mimi'nin demesine göre bizi görebiliyorlar fakat bizi hatırlayamıyorlarmış. "Ölümlüler bizim yüzümüzü tam olarak kavrayabilseler,kriz geçirirlerdi" Bir de mühür varmış bunun için. Şu Dino'nun gösterdiği sanırım. "Güzelliğimize karşı bakamazlarken bile onları neden yarattı hâlâ anlamıyorum",dedi hâlâ sırıtan Mimi. Sokaklar da renkli ışıklar yanarken gördüğümüz en parlak gece kulübüne yöneldik. Kapıdaki adam ne olduğunu farkedemeden Adi onu baştan çıkarmıştı bile. İçeri girip ortada olan locaya oturduk. Çocuklar masayı bir güzel donattırıp,paraya ihtiyaçları olmadıkları için bağırıp duruyorlardı yüksek sesle çalan müzik eşliğinde.
-Hadi dans edelim!
-Adi doğru söylüyor,kalkın!
Sami ve bana döndüklerinde kafamı salladım. Elimdeki kadehi gösterip gülümsedim.
"Biraz daha içeceğim."
Mimi ve Adi kalktıklarında Sami benimle kaldı.
-Sen de mi içeceksin?
-Ah hayır. Aranızda biri sağlam kalmalı değil mi?
-Bunlar bizi sarhoş etmiyor.
-Olsun!
    Mimi ve Adi hâlâ dans ederken saat epey ilerlemişti. Pistte bir kaç çift daha kalmıştı. Ortam durgunlaştığında Mimi ve Adi de bir kaç insanla kenara çekilmiş,onlarla ilgileniyorlardı. Sami iğrenir gibi yüzünü buruşturup bana baktı.
-Sen bugün eğlenmedin,dedi. Gözleriyle kenarda bir kızla öpüşen Adi'yi gösterirken. Gülümsedim.
-Bugün içmek istedim sadece.
-Yine kaçamadın sanırım.
-Ne?,dememle sırtımda bir el hissettim. Kafamı döndürdüğümde genç bir çocuk gülümsüyordu.
"Bir şeyler içelim mi?"
Zaten içkili olduğu bir kaç kilometreden anlaşılabilirdi.
-Daha fazla kaldırabilecek misin?
-Hadi,güzelim.
-Seninle uğraşamam çocuk!,dedim iterken. Elimi tutup sırıttı. Dik durmaya çalışıyordu hâlâ.
"Çocuk mu? Çok güzelsin."
Eli saçıma uzandığında kolunu ters çevirdim.
-Ah,dur!
-Yorma beni!
Arkasından ittiğimde yere kapaklandı ve aceleyle kulüpten çıktı. Gülerek Sami'ye döndüm.
-İstemiyorum demiştim.
-Hak etti,dedi gülerek.
    Biraz sonra lavaboya gitmek için geniş kanepeden kalktım. Aynada taşan rujumu toplarken gözüme pencereden görünen dükkan çarptı. Çalıştığım bar... Tanrım! Yüzümdeki tebessümle çocuklara bir şey söylemeden kapıya yöneldim. Sadece bakacaktım ben yokken neler olduğuna. Kapıdaki aydınlatmalar sönmüştü. Kapanmıştı. Ara sıra girdiğim arkadaki bozuk,küçük pencereden içeri atladım. Her yerini adım gibi biliyordum. Aydınlığa  ihtiyaç duymadan elimle duvarı takip edip ışığı yaktım. Bu hissi özlemiştim. Tanımak,emin olmak,düşmeyeceğini bilmek... Barın önüne geldiğimde barın loş,tatlı ışığını da açıp etrafa göz gezdirdim. Masaların bile yeri değişmemişti. Her şey aynıydı. Bununla yüzümdeki gülümseme büyüdü. Bıraktığım gibi kalmıştı. Aklımdan evim geçti ama bu düşünceyle kafamı salladım. Benim bile değildi,merak etmem anlamsız. Bara geçip son gün gibi alttan bir şişe viske aldım. Sallayıp,masaların arasından geçtim ve piste inen iki basamağın olduğu yere oturdum. Şişeyi açıp,kafama dikledim. Gözlerim kapalı,kendimi yere bıraktım. Şişeyi elimin altında sallıyor,burada olan bitenleri anımsayıp gülümsüyordum kendi kendime.
    Kulağıma gelen adım sesiyle uzandığım yerden kafamı doğrultup kapının olduğu tarafa baktım. Çatık kaşlarım,duvara yaslanmış olan Lucifer'ı gördüğünde aşağı indi. Telaşla yerimden doğrulduğumda elimin altında duran şişe devrildi.
"Siktir!"
Şişeyi doğrultup dökülen kısımdan uzaklaştım. Kafamı tekrar kaldırdığımda Lucifer hâlâ aynı şekilde duruyordu fakat bu sefer sırıtıyordu. Bir ayağını diğer ayağına diklemiş,ellerini göğsünde bağlamıştı. Siyah gömleği ve aynı renkte ceket ve pantolonuyla her zaman olduğu  gibi çok yakışıklıydı. Gömleğinin yine bir kaç düğmesini açık bırakmıştı. Kırmızı tabanlı siyah,düz kısa botları, kemeriyle uyumluydu. Saçları uzamış, kıvırcığa çalmıştı. Yorgun görünüyordu. En bakımsız hâli bu muydu gerçekten? Düşüncelerime gülümseyip kafamı salladım. Onun da gülümsediğini gördüğümde gülümsemem büyüdü.
-Korkacağını sanıyordum.
-Kayboldun sanıyordum.
Yine gülümseyip yavaş adımlarla elleri cebinde,etrafa göz gezdirerek yanıma oturdu. Ben ise gözlerimi ondan alamıyor,bir çocuk gibi gülümsüyordum. Bunu farketmiş olmalı ki bana döndü. Usulca konuşmaya başladı.
-Cehennemdeydim.
-Peki,dedim gözlerimi kaçırırken. Deli gibi heyecanlıydım. Lanet olsun!
-Burası neresi?
-Çalıştığım bardı.
-Ne yapıyordun burada?
Yarısı dökülen şişeyi gösterip gülümsedim. Anlamış olmalı ki önünde iç içe geçirdiği ellerine baktı.
-Sen ne yapıyordun?
-Ne zaman?
-Eskiden,şimdi...Farketmez. Yıllardır cehennemdesin...
-Yani?
-Ah,boşver.
Ayağa kalktığımda Lucifer elimden tutup beni durdurdu. Ona döndüğümde  konuşmaya başladı.
-Cehennemde olmaktan pişman değilim,bunu soruyorsun değil mi? Şeytan olmaktan hiç pişman olmadım. Her zaman cehennem için savaştım. Yakın zamanda da cehennem sadece benim olacak ve daha iyi bir yere gelecek!
-Taht senin mi olacak?
-Aynen öyle.
Söyleyecek bir şey bulamadığımda onun yaptığı gibi gözlerimi kaçırdım.
-Sen sordun ama?
-Hayır pişman değilim sorduğum için. Haklısın.
-Neyde?
-Yukarıda adalet meleklerin çıkarına göre çalışıyor.
Kafasını sallayıp bana baktı,yorgun hâliyle gülümseyip elini saçlarından geçirdi.
-Neden geldin?
-Küçük şeytanlarımın canı sıkılmış duyduğuma göre,o yüzden.
-Onları cezalandırmana gerek yok. Benim için geldiler. Zaten melekler öğrendiğinde bir zindana atarlar,deyip sırıttım.
-Senin için mi,neden?
-Eskisi kadar eğlenceli değilim sanırım,deyip gülmeye devam ettim. Mastema aklıma geldiğinde ellerimle yüzümü kapadım. Aniden dolan gözlerimi saklamak için kafamı yere eğdim. Gitmesini bekliyordum. O,gidecekti ve ben biraz daha sövüp geri dönecektim o lanet yere ama öyle olmadı,gitmedi. Başımı iki elimin arasına almış öylece yere bakıyordum hâlâ. Yavaşça bana yaklaşan  sıcaklığını hissettim. Eliyle çenemi tutup ona bakmamı istedi. Kafamı kaldırdığında gözlerimi kaçırdım. Tek eliyle yanaklarımı okşadı. Beni ağlatacaktı. Her dokunuşunda tenimi yakıyordu. Onun yanında güçsüz olabilirmişim gibiydi. Ellerini çektiğinde ona bakmadım. Gözlerimi karşıya dikip öylece bakakaldım.
-Merak etme,sorun çıkmayacak.
-Bu umrumda değil!
-O zaman...
-Ne yaşadığım hakkında ufacık bir fikrin yok.
Sesim yüksek çıkmıştı. Ona sinirlenmemiştim oysa. Küçük bir sevgi kırıntısı bile beni hırçınlaştırıyordu. Hak etmiyordum!
"Özür dilerim."
Hâlâ sessizdi fakat gitmiyordu da. Bir şey söylemek istiyor da nasıl söylenir bilmiyor gibiydi. Karşıya diktiği gözlerini çevirmeden konuşmaya başladı.
"Acını biliyorum. Nereye ait olduğunu bilmiyorsun. Ne yapacağını da bilmiyorsun değil mi?"
Tepki vermemi evet saymış olmalıydı ki kafasını salladı.
-Sen de böyle düşünüyorsun,değil mi?
-Ben bir yere ait değilim. Ben şeytanım. Ben cehennemim. Cehennem de benim.
-Buna üzülüyorsun değil mi?
-Ne?
Ona dönüp dizindeki elini tuttum. Şaşırarak elime baktı fakat umursamadan konuşmaya başladım.
"Beni bir canavar olarak görüyorlar. Hiç bir şey yapmadım fakat bana işkence ediyorlar. Cezalandırılıyorum. Senin de cezan kötülük,senin de işkencen cehennem!"
Elini çekip kafasını salladı. Kabul etmiyordu ama buydu. Gülümsedi.
-Yeryüzünde bundan kazananlar var değil mi?
-Piskolog.
Gülmeye başladığında bende güldüm. Öylece duruyorduk. Hâlâ ne diyeceğini bilemiyordu. Bakışlarından bunu anlayabiliyordum. Yavaşça ona yaklaşıp başımı omzuna koydum. Kalbimi alev alev yakan kokusunu alabiliyordum. İçimde bir tedirginlik yoktu. Aksine en güvenli yermiş gibi geliyordu onun yanı. Evim gibi...
    Kafasını yavaşça bana doğru çevirdiğinde gülümsedim. Bir şey demesini beklemeden geri çekildim.
"Biz ne olacağız böyle?",dedim sırıtarak ve kendimi yine yere bıraktım. Gözlerimi kapatıp gülümsedim. Her şeye rağmen yine... Gözlerimi açtığımda Lucifer elini kısa sakallarına götürüp kafasını salladı ve sırıtarak bana döndü. Kafasını bana yaklaştırdığında şaşırarak onu izledim. Aramızda bir mesafe kalmadığında yine güldü. Onun gülümsemesiyle gülümsedim. Burnunu burnuma sürtüp dudaklarıma tatlı bir öpücük bıraktı. Küçük bir bebeğe dokunur gibi. Tekrar gözlerime baktığında fısıldadı,
"Hiç bir fikrim yok."
    Gülümseyip kaşlarımı kaldırdım. Mesafeyi biraz açtığında uzaklaşmasından korkar gibi yanaklarını kavrayıp onu kendime çektim. Dudaklarımı onunkilere bastırdığımda hızla belimi kavrayıp beni yerden kaldırdı. Ateşi beni yakıyordu. Onu hissediyordum. Ama bu ateşte yanmaya razıydım. Dudaklarımı ondan alamıyordum. Asırlardır birbirimize açmışız gibi kenetlenmiştik. Belki de öyleydi,bilmiyorum. Beni kucağına aldığında bacaklarımı belinde birleştirdim. Kollarımı boynuna dolayıp saçlarını okşamaya başladım. Her yönden ona daha yakın olmak için çabalıyordum. Açıkta kalan belimi okşamaya başladığında  kapalı olan gözlerimi açtım. Geri çekilip alnımı alnına yasladım. Nefes almayı unutmuştum. Alay eder gibi gülümsediğinde boynunun arkasındaki saçları sıktım. Kafası geriye düştüğünde gülümsemesi büyüdü. Cezalandırıyor gibi tekrar dudaklarımı yakaladı. Bu kez daha sert. Beni kendine daha fazla yapıştırdı. İkimize de bu mesafe yetmiyordu. Kollarımız birbirimize sarılıyken beni yavaşça yere bıraktı. Ellerini belimden aldığında dudakları beni bırakmadı. Ceketini zorlukla çıkarmaya çalışırken yerimden doğrulup ona kolaylık sağladım. Dudaklarının benimkilerden ayrılmasından korkuyordum. Ceketi yere savrulduğunda benimkini tuttu. Onu yeni farketmiş gibi kollarımı ondan kurtarmaya çalıştım. Çıkaramadığımı farkettiğinde dudaklarımı bırakıp gülümsedi. Burnunu burnuma sürterken ceketimi yere attı.
-Bunu daha önce yapmalıydık,fazla uzun sürdü,dedi kısık sesiyle.
-Kesinlikle!
Beni tekrar yere bıraktığında dudakları bu kez boynuma indi. Küçük öpücükler ile beni baştan çıkarıyordu. Ben ise bir yandan gömleğinin düğmelerini çözmeye çalışıyordum. O,kafasını boynuma gömdüğünde sanki çok uzağa gitmiş gibi geri gelmesini istedim. Heyecanlı ellerimle yüzünü kavradığımda kollarını tekrar bana sardı. Dudaklarımızı tekrar buluşturduğunda yine aynı açlıkla birbirimizi kavradık. Vücudunu benimkine bastırdığında beni ne kadar istediğini fark ettim. Hızlı nefes alıp verişler eşliğinde bir yandan gülüşüyor bir yandan kavga ediyorduk. Benimle alay edercesine dudağımı ısırdığında,hırıltılı sesinden ne kadar keyif aldığını farkedip güldüm. Yumuşak bir hareketle dudaklarını tekrar yakaladım. Parmaklarımı sıcak yüzünde gezdiriyordum. Fakat aniden başıma giren sancıyla kendimi geriye çektim.
"Ah!"
Lucifer anında kendini toplayıp yüzümü kavradı.
"Vera,iyi misin?"
"Vera!"
Kulağımdaki Mastema'nın sesi canımı yakıyordu. Siktir,ona gidecektim. Hay sikeyim. Gözlerimi tekrar açtığımda Lucifer endişeli gözlerle bana bakıyordu. İki elimle yüzünü kavrayıp yerimden doğruldum.
-Önemli bir şey değil.
-Ne demek bu? Yoksa ben mi..
-Hayır hayır seninle alakalı değil.
Anlamaya çalışıyordu ama anlayamıyordu. Yanlış anlamasından korkuyordum.
Alnımı alnına yaslayıp yeni çıkan sakallarını okşadım.
"Bunu ne kadar istediğimi tahmin bile edemezsin ama dönmeliyiz,lütfen."
Geri çekilip yanıma oturdu. Tepkisinden korkuyordum fakat o eliyle yüzümü sarıp önüme gelen saçları çekti. Bir çocuk gibi omzumu sarıp beni ayağa kaldırdı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda ondan bir kez daha emin oldum. Hassaslığı karşısında sırıttım. Dışarı çıktığımızda bana döndü.
-Ne gülüyorsun?
-Sen bana... az önce... Vera mı dedin,ben mi yanlış duydum? ,dedim kulağımı ona gösterirken.
-Ne!
Gülmeye başladığımda o da güldü. Elini kaldırmasıyla bizi girdaba soktu. Geride kaldığımı gördüğünde elimden tutup beni çekti. Kırılgan bir çocukmuşum gibi. Sanırım onun yanında ben de öyle oluyordum. Ayaklarımız yere değdiğinde gözlerimi açtım. Ellerini cebine sokmuş etrafa bakıyordu.
-Merak etme bir sorun çıkmayacak.
-Teşekkür ederim.
Alaylı gülümsemesi yüzünü bulduğunda yanağını kaşıdı.
"Hangisi için?"
Omzuna vurup gülümsedim. Elinde kalan ceketimi gördüğümde eline eğildim ama arkasına aldı.
-Ne olduğunu anlatacaksın.
-Gerçekten önemli bir şey değil.
Kaşlarını kaldırıp "Gerçekten mi?",der gibi baktı. Ondan bir şey saklamam imkansızdı. Biraz sonra saklamak zorunda kalmayacaktım da. Açık kalan gömleğinin yakasını ilikleyip göz kırptım.
"Merak etme."
Kafasını sağa çevirdiğinde kollarımı ona sardım. Siyahları,mavilerimi bulduğunda gülümsedim.
-Görüşürüz.
-Görüşeceğiz.
Ben heyecanlı bir şekilde yürürken onun kanat sesi de gittikçe uzaklaşıyordu. Biraz sonra bende hızla kanatlarımı açıp ağacın yanında durdum. Bir ileri bir geri yürüyordum. Ellerimi ceketimin cebine sokup sırıtmaya başladım. Ellerim hâlâ titriyordu. Tanrım! Mastema'nın sesini duymamla gülerek arkama döndüm.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun?
-Asıl sen...
-Küçüğüm,Lucifer ile.
-Sen beni mi izliyorsun?
-Bak...
-Her neyse ne gördüysen o ve ben vazgeçtim.
-Neyden?
-Seninle birlikte olmayacağım. Sana güvenmiyorum. Emin değilim bunu yapamam.
-Bunca zamandan sonra mı?
-Evet.
-Onu bir kere gördün ve... Annene benzi...
-Sus! Annen deyip durma!
-Neden, değil mi?
-Değil!
-Geçmişinden kaçamazsın. Geleceğinden de. Ne yapacaksın?
-Sadece seninle olmayacağım. Ben halledeceğim. Zaten sende bunu istemiyor musun? Ne şekilde olursa olsun kurtulmamı istiyorsun.
-Kurtulacak mısın,inanıyor musun buna? O,seni bıraktığında toplayabilecek misin?
-Konumuz o değil!,dedim ağaca vururken.
-Pişman olacaksın küçüğüm ama merak etme. O gün ben yanında olacağım. Ben seni bırakmayacağım. İlk sorduğum gün biliyordum onu sevdiğini ama şimdi sen? Sen kabul edebildin mi onu sevdiğini? Onunla olamayacağını kabullendin mi?
    Sinirle arkamı dönüp derin bir nefes çektim. Parmaklarımı saçlarımdan geçirirken ona yaklaştım.
-Ne dediğini bilmiyorsun Mastema!
-Öğreneceksin ama ben yanında olacağım.
Kurulu bir asker gibi tekrarlamaya başladığında elimi ağaca vurdum. Bu kez daha sert. Sıktığım dişlerimin arasından fısıldadım.
"Ona aşığım! Ve o gün dediğin her ne günse gelmeyecek!"
İstifini hiç bozmadan,sanki ne diyeceğimi zaten biliyormuş gibi gülümsedi ve kayboldu.
    Gitmesiyle arkamı ağaca verdim. Derin bir nefes alıp ellerimle yüzümü ovuşturdum.
"Tamam,sorun yok,sorun yok"
Gerçekten sorun yoktu. Her şey ilk defa bu kadar güzeldi.

                                     

Göklerden Yükselen AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin