Cehennem

416 42 8
                                    

Gece boyunca uyuyamama rağmen dinç bir şekilde yataktan çıktım. Banyoya geçip yüzümü yıkadım ve yatağımın yan tarafına, yere oturdum. Mimi'nin beni görmesini istemiyordum. Dün olan neydi,ben bile bilmiyorken başkasına anlatmak akıllıca değildi. Ne olacağı belli olmaz değil mi bu yerde? Bacaklarımı katlayıp kafamı yere koydum. Korkuyor muydum? Evet. Sanırım bu sefer korkuyordum. Ben kimim,onu bile hâlâ anlayamamışken aşağılığın biri de benimle uğraşıyordu. Kimin işi olabilirdi? Kim benden ne ister? Dünya da olsak sayısız olanak vardı değil mi,deyip sırıttım kendime. Gece boyunca kafamdaki listeye bir çok kişiyi ekleyip çıkarmıştım. Melek veya şeytanlar.. Ama içlerinden daha kıdemli biri olmalıydı. Tamam kimse beni sevmiyordu ama Mimi'nin bu kadar telaşlanmasından anladığım herkesin bunu yapamadığıydı. Yoksa araştırmak istemezdi. En emin olduğum kişi tabii ki Melek Fenzio idi. Osti vardı bir de benden en çok nefret edenler arasında ama kaltağın pek işe yarar bir yanı olduğunu sanmıyordum. Lucifer'a yakın olmaya çalışması... Yalnız kaldığında bir hiçten ötesi değil. Diğer öğrencileri de düşündüğümde hepsi hâlâ bir şeyler için yeterli değildi. Eh başka düşmanım olduğunu öğrenene kadar en mantıklı seçenek Fenzio idi. Bana kafayı yedirmeye çalışıyor,bana zarar vermeye çalışıyor kahrolası. Beni attırmak için neler yapardı kim bilir. "Ah Fenzio işte şimdi çok eğleneceğiz",deyip güldüm. "Bakalım bana ne anlatmak istiyorsun melek" dedim bacaklarımı uzatırken. Ellerimi kafamın arkasına alıp yatağa yaslandım. Bulmacamı çözmenin verdiği rahatlıkla gözlerimi kapadım.
Fazla sürmemişken kapının hızlıca açılmasıyla arkamı döndüm ve Sami'nin şaşkın yüzünü gördüm.
-Şepfa aşkına!Ne yapıyorsun orada Vera?
-Oturuyorum,dedim gülümseyerek,bozuntuya vermemeliydim değil mi?
-Yerde?,dedi kafasını odaya uzatan Adi.
-Ah canım sıkıldı,olamaz mı?
-Mimi,neden hâlâ kalkmadı? Derse geç kalacağız!
-Neden bu kadar isteklisin Adi?
-Çünkü bugün cehenneme iniyoruz. Evimize. Oraya her gittiğimde heyecanlanıyorum güzelim, deyip göz kırptı. Cehennem mi? Tanrım gerçekten bir o eksikti. Merak ediyordum ama ondan önce ilgilenmem gereken bazı kişiler vardı.
-Cennetim!,dedi gülerek Sami. Ve ekledi,
-Asıl cenneti görmelisin Vera,dedi Adi'nin çıldırmış bakışları eşliğinde.
-Kavga etmeyeceksiniz,değil mi?
-Tabii ki hayır. Asırlardır süren bu tartışmayı biz devam ettirmeyeceğiz değil mi Adi?
-Hayır,hayır olur mu öyle şey,dedi Adi. Ellerini çenesinin altında birleştirip hızlıca gözlerini kırptı ve devam etti,
-Mimi gerçekten hâlâ uyanmadı mı?
Mimi'ye dönmemizle arkasındaki yastığı çocukların kafasına fırlattı. Adi, gülümseyip siyah gömleğinin yakasını düzeltti ve hiç bir şey olmamış gibi Sami'yi çekerek odadan çıktı. Kahkaha atıp yine yastığa gömülmüş Mimi'ye döndüm.
-Hadi Mimi.
-Sen hazırlan,geliyorum.
Gülümseyip gardıroba geçtim. Krem rengi,kumaş bir şort aldım. Üstünde olan siyah sweat ve altın renginde olan yuvarlak kolyeyi taktım. Siyah düz tabanlı bir ayakkabı giyip düz saçlarımı omuzlarıma bıraktım. Bugün nasıl göründüğüm değil de Fenzio'dan nasıl hesap soracağım önemliydi. Yatağın önündeki pufa oturdum ve Mimi'nin hazırlanmasını izledim. Yine deri büstiyeri ve taytını giymişti. Odadan çıkarken Mimi'ye döndüm,
-Ders kime olacak biliyor musun?, Kafasını kaşıdı ve,
-Sanırım Herald ve Misselina olmalı.
Dersliğe doğru ilerlerken Adi ve Sami'ye katıldık. Birlikte sınıfa girdiğimizde gözlerim sınıfta dolaştı. Arka sıraya baktığımda diğer şeytanlarla konuşan Osti'yi gördüm. Yanında Lucifer yoktu bu kez. Her derse girmiyordu,bay şeytanın oğlu değil mi? Ah nasıl unuturum. Onu görmek istemiyordum. Aslında umrumda değildi. Sadece benimle oynamaya çalışması beni deli ediyordu. Yanlış taşa çarptığının farkında değildi.İçkiliydi ama cehennemin varisini bir kaç kadeh içki bozmazdı değil mi? Ah her neyse fazla düşünüyordum. Bu kadar düşüncenin arasında bir de onu dert edinemezdim kendime.Diğer tarafa döndüğümde Dino'yu gördüm. Fenzio'nun oğlu. Mimilerden ayrılıp onun yanına oturdum. Bu ara ona yakın olmalıydım sanırım. Ona gülümserken Misselina hızla sınıfa girip herkesi selamladı.
-Sevgili ögrencilerim,bildiğiniz üzere bugün cehenneme ineceğiz. Başta tanınmayanlar olmak üzere hepinizin dikkatli olmasını istiyorum. Cehennem kütüphanesine ineceğiz ve cehennemin tarihini öğreneceksiniz. Biliyorum bazılarınız zaten biliyor fakat öğrenmekten zarar gelmez değil mi?,deyip gülümseyerek ortadaki büyük masaya oturdu. Dino'ya döndüm,
-Nasılsın?
-İyiyim Vera,heyecanlı mısın?
-Ne için?
-Cehenneme iniyorsun Vera,soruyor musun bir de.
-Aslında bakarsan umrumda değil,deyip Dino'nun kahkahalarıyla bende güldüm.
-Sen?
-Ah hayır cehennemden hoşlanmıyorum,size katılmayacağım.
-Ne yazık,dedim kafamda dönen düşüncelerle.
Elimin üstünü eliyle kapadı ve,
-Soracağın bir şey olursa buradayım,dedi. Elimi çekmeden kafamı eğdim ve gözlerine baktım,
-Neden Dino?,dedim meraklı bir şekilde. Fenzio'nun oğluyken nasıl bana bu kadar yakın davrabiliyordu. Lütfen bana ben meleğim deme Dino!
-Nasıl yani?,dedi elini yavaşça çekerken.
-Yanlış anlama,buradakiler beni sevmiyor. Bir kaç kişi var sadece biliyorsun. Öğretmenler olsun,seraflar olsun. Baban olsun,dedim tek kaşımı kaldırırken.
-Vera,babamın düşündüğü çocukken umramdaydı. Beni bir yarış atı gibi kullandı yıllarca. Kendi güçlerinden yoksun düşünce kendini benimle tatmin etmeye çalıştı. Ve seni hissedebiliyorum. İyi birisin. Benim ne düşündüğüm daha önemli değil mi?,dedi ve gülümsedi.
-Güçleri mi alındı?,dedim. Dino'nun diğer söylediklerine tepki vermezken.
-Şu anda seraf olabilirdi. Yıllarca Şepfa adına çalıştı. Ama o okul öğretmeni olarak kaldı ve güçlerinden yoksun kaldı.
-Teşekkür ederim,Dino. Arada bir sevildiğini hissetmek güzel bir şeymiş,dedim ve kapıdan Herald'ın gelmesiyle önüme döndüm. Cehenneme gidiyoruz demekti bu. Dino'ya gülümseyip diğerleri Misselina ve Herald'ı takip ederken Mimi'nin yanına geçtim.
-Kızım,kütüphaneye gidiyoruz bunu değerlendirmeliyiz.
-O ne demek Mimi?
-Vera şaka mı yapıyorsun,araştırmalıyız.
-Ah,evet evet tabii,dedim,Dino'nun söylediklerini düşünürken. Fenzio o kadar güçlü değil. Bunu biliyordum zaten ama o bir öğretmen diğerlerinden daha kıdemli. Dino yalan söylüyor da olabilirdi. Onu tanımıyordum. Beni inandırmıştı aslında fakat buradakilere güvenemiyordum. Yapabilecekleri şeyleri bilmiyordum. İnanmak dahi gerçek gelmiyordu.
Okuldan çıktığımızda enerjilerimize baktığımız, meydana geldik. Herkes toplandığında Herald konuşmaya başladı,
-Melek,şeytan ve tanınmayanlar biliyorsunuz cehenneme ineceğiz. Çoğunuzla bir çok kez cehenneme indik fakat tekrar söylüyorum,dikkatli olun ve size söylenilenin dışında hareket etmeyin. Karşınızdaki uçurumdan atlıyorsunuz,zaten en sonunda duracaksınız. Durduğunuz yer cehennem olacak. Hızlı bir iniş olacak. Ölmezsiniz korkmayın,deyip bana baktı ve ekledi,
-Söyleyeceklerim bu kadar,atlayın!,komutuyla bir kaç şeytan koşarak uçurumdan atladı. Andy koluma dokunup gözlerimi uçurumdan çekti,
-Beraber atlayalım mı? İlk seferin,deyip yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
-Tek atlasam daha iyi olur, öğrenmeliyim sanırım,dedim ve uçuruma doğru ilerledim. Andy şu anda son düşüneceğim şey olabilirdi. Aşağısı gerçekten uçsuz bucaksız görünüyordu. Atlayanları izlerken Herald'ın iğneleyici bakışları beni son derece sinirlendiriyordu. Buna daha fazla dayanamayıp kendimi uçurumdan aşağı bıraktım.
O kadar hızlı düşüyordum ki iç organlarım âdeta sırtıma yapışmış gibiydi. Gözlerimi açabildiğimde hala düşüyor ve etrafa bakmaya çalışıyordum. Meleklerin gerginliği yüzlerinden anlaşılıyordu. Gözlerini aşağıya kilitlemişler,bedenlerini hareket dahi ettirmiyorlardı. Kafamı zorla şeytanların tarafına döndürdüğümde kendi aralarında şakalaşıp,taklalar attıklarını gördüm. Nasıl yapıyorlardı bunu? Düşüş hızım derimi yakıyordu oysa ki. Diğer tanınmayanlar da en az melekler kadar ciddiydi. Önümde grup halinde ilerliyorlardı. Son kalan cesaretimle kollarımı yanlara açıp havayı içime çektim. Gözlerimi açıp gülümsedim. Havayı yakalamak istiyordu tenim. İlerledikçe görüş alanım iyice kapanıyor,âdeta oksijenim bitiyordu. Aniden ayaklarımda bir ateş hissettim. İçgüdüsel olarak kanatlarımı hareket ettirip yumuşak bir şekilde ayaklarımı yere değdirdim. Kafamı yerden kaldırdığımda ince uzun bir yolda olduğumu farkettim. Üstünde ufak tefek taşlar olan zikzaklı bir yoldu. Yolu takip eden gözlerim,bitimindeki görkemli şatoyu gördü. Yolun aşağısında lavlar,lavların üstünde şato vardı. Okuldan kat kat daha büyük ve görkemliydi. Karanlıktı. Şatonun arkasındaki sisler yine şatonun uzun ince çatılarının ardına sokulmuştu. Arkama döndüm ve bu kez lavların üstünden geçilen yolu gördüm. Bir kaç tane büyükçe taş vardı lavların içinde fakat yolu yürüyerek geçmek imkansızdı gördüğüm kadarıyla. Yolun sonunda bir yapı vardı. Kapısı parmaklıklıydı. Aralıklardan içine lavlar giriyordu. Pencereye benzer küçük delikleri içerinin de lavların rengini taşıdığının kanıtıydı. Arkasında taşlardan,çok büyük dağlar gördüm. Uzun ve keskindi uçları. Yarıklarından ateş akıtıyordu hâli hazırda yanan sulara . Diğer tarafa dönemeden Adi'nin bir kaç kez koluma dokunmasıyla gözlerimi Adi'ye çevirebildim.
-Hayran kaldın güzelim,biliyorum.
-Ah sadece..Burası çok ilginç.
-Daha bu hiç bir şey,deyip gülümsedi ve diğerleriyle birlikte yolun bitimindeki şatoya ilerledik. Kapısının iki tarafına oldukça uzun iki kılıcı taşıyan heykeller koymuşlardı. Olabildiğince korkunç yapmışlardı burayı. İçeriye girdiğimizde karşımızda uzunca kırmızı bir halı ve halının sonunda da bir taht vardı. Arkasında büyükçe camlar dışarının kırmızısını içeriye taşıyordu. Herald bize hiç bir yeri göstermeden soldaki geniş,kenarlarında çeşitli heykeller olan merdivenlere götürdü. Merdivenlerden çıktığımızda yine aynı kırmızı halı ve duvarlarda asılı olan ateşlerle kaplı kata geldik. Karşımızda Herald'ın iki eliyle açtığı tavandan başlayan büyük bir kapı vardı.
Kapıdan girdiğimizde yerlerde altın sarısıyla çizilmiş şekiller ve işlemeli yazılar vardı. Odanın ortasına geldim ve etrafımda döndüm. Etrafında mumlar olan bir kaç masa ve kimsenin yetişmeyeceği kadar yüksek bir tavan vardı fakat odanın etrafını kaplayan kitaplık bu sözü anlamsız kılıyordu. Yere eğildim ve işlemelere dokundum. Büyüleyiciydi. Önümdekilere dokunmak isterken Herald'ın sesiyle irkildim,
-Yerine geç tanınmayan!
-Vera!,dedim keskin çıkan sesimle. Arkada kalan Misselina gülümseyerek kolumdan tuttu ve yerime itti beni. Tanınmayan haltından değildim ben. Onlardan farklıydım ama her şeyi unutup beni kendilerine benzetmeye çalışıyorlardı. Yapamayacaklardı. Arkaya Mimi'nin yanına geçtiğimde Herald konuşmaya başladı,
-Biliyorsunuz bugün cehennemin tarihini öğreneceğiz. Öğreneceksiniz çünkü hiçbiriniz yeterli seviyeye gelmediniz ve cenneti ya da cehennemi hak etmediniz. O yüzden burada şeytan olanlar dahi kalamaz. Hepiniz hak etmelisiniz. O yüzden bugün bize Lucifer yardım edecek,demesiyle arkamızdaki kapı hızla açıldı. Lucifer yine dik bir şekilde hızla yürürken kimseye bakmıyordu. Herkesin ona bakmasının aksine. Yakasını açık bıraktığı beyaz gömleğinin altına siyah pantolonunu giymiş ,mükemmel uyumunu yine yakalamıştı. Herald'ın yanına geçip ellerini birleştirdi,
-Başlayalım,deyip elini yukarıya kaldırdı. En üstte olan kitaplardan biri uçarak eline geldi. Hiç bir şey olmamış gibi donuk bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.
-Şeytan,melek ve tanınmayanlar hoşgeldiniz. Cehennemimin tarihini öğrenmek için burdasınız. Aslında söylediklerimi kim dinleyecek açıkçası pek umrumda değil. Fakat,dedi ve gömleğinin kolunu çekiştirip devam etti,
-Özellikle şeytanlarımın olanları doğru bilmesini isterim,dedi. Elindeki kitabı havaya kaldırdı ve âdeta bir fırtına edasıyla kitabın sayfaları hızla açılmaya başladı. "Bakın",dedi. Kitap bize doğru gelirken. Ellerim cebimde en arkadan anlatacaklarını dinliyordum. Önümdeki melekten pek bir şey göremezken yine de kitapta şekiller olduğunu az çok çıkarabildim. Açıkçası görmek umrumda değildi. Özellikle Lucifer karşıma geçmiş bir şeyler zırvalarken fakat anlattıklarını herkesten çok önemsiyordum. Lucifer yine konuşmaya girdi,
-Burada gördükleriniz ilk şeytanlardan kalma yazılar. Neler olduklarını,nasıl evlerinden kovulduklarını anlattıkları kitap. Yüce Şepfa!,dedi gülerek. Görebildiğim kadarıyla çenesini kaşıdı ve ekledi,
-Cennetin kusursuz günlerinin birinde tanrının çocukları arasında bir anlaşmazlık oluşur. Zaman geçtikçe çatışmaları daha çok büyür. Bir olay diğerini getirir fakat kavgaları dinmez. Cennetten asırlardır gelmeyen sesler yükselir. Savaş ilan ederler. Düşünmeden birbirlerini öldürmeye başlarlar bu defa. Cennetin berrak sularına kutsal kanlar boşalır. Meleklerin gözyaşları kanlı bedenleri ıslatırken,acı çığlıklar yükselir göklerde. Çılgına dönen Şepfa tüm ışığıyla cennete iner,sadece bir seçenek sunar çocuklarına. O,her şeye gücü yeterken çocuklarından esirger gücünü. Şepfa'nın sözleri neydi bilinmez fakat bir grup melek Şepfa'ya karşı gelir. Kardeşlerinin kanlarını isterler diğerlerinden. Şepfa bunu duyunca isyanı kabul edemez ve kavgalara bir son vermek için onları ayırır. Bir taraf artık cehennemde,bir taraf ise cennette kalır. Ona karşı gelen çocuklarını lanetler,ve şeytan diye seslenir artık onlara. Şeytanlar yıllarca ona hizmet etmişken O,adaletsiz davranarak şeytanları bir çukura melekleri ise,demesiyle Misselina'nın çığlığı yankılandı odada,
-Yeter!,dedi,bütün öğrenciler korkuyla ona bakarken. Herald,Misselina ve Lucifer'ın arasında durmuş yerden gözünü ayırmıyordu. Yan tarafa döndüğümde Mimi ve Adi'nin dahi odadan çıkmak istediği anlaşılıyordu yüzlerinden. Ama anlaşılan Lucifer'ın hiç umrunda değildi. Misselina'ya bakmadan devam etti,
-Cennete aldı,dedi hiç bir şey olmamış gibi.
-Şeytanlar cehennemi kendi yarattı. Buraya ilk geldiklerinde sadece bir çukurdu. Atalarımızın da anlattıkları gibi,dedi başka bir kitabı havaya kaldırırken. Ve yine devam etti,
-Yüzyıllar boyunca şeytanlar ve melekler birbirlerine daha da kinlenirken Şepfa insanları yarattı. Daha doğrusu kendine bir kaç oyuncak daha. Tanrı yeni dünyasıyla uğraşırken kendi çocuklarını unutmuştu. Aciz insanlarının hayatlarıyla ilgileniyordu. Melekleri dünyasına gönderip getir götür işlerini onlara yaptırırken şeytanları cezalandırdığı gibi cezalandırılacak zayıf insanları da cehenneme gönderdi. Atalarımızın adları asırlar boyunca işkence,korku,çığlık ve kan ile birlikte anıldı,dedi.
Misselina'nın mavi gözlerinden ateş çıkıyordu âdeta. Herald'ın koluna yapışmış etrafı yıkmak istiyor gibi görünüyordu. Lucifer ise bir kitap daha açtı. Bu kez önüme kadar geldi sayfa. Yüzü görülmeyen karanlık bir insan figürü vardı kenarları sararmış kağıdın üstünde. Eliyle bir kılıcı kaldırıyordu. Lucifer yine konuşmaya başladı,
-İlk şeytanlardan Gramos. Cehennem uğrunda savaştı ve sonsuz ruhunu bize bağışladı. Bu savaştan sonra bazılarımız sustu,susturuldu ya da cezalandırıldı. Yani anlayacağınız cehennem Şepfa'nın çocuklarını birbirine düşman yapmasıyla, çocuklarını terketmesiyle oluştu. Şeytanlar ise melek iken özgürlük için kanatlarından vazgeçenlerdi, dedi. Elini sağa savurmasıyla bütün kitaplar kapanıp yerlerine uçtu.
-Sorusu olan?,deyip ellerini birleştirdi ve gülümsedi. Misselina yumruklarını sıkıp konuşmaya başladı,
-Bu kadar saygısızlık kabul edilemez Herald!,dedi. Herald sesini çıkaramadan Lucifer yine konuşmaya başladı,
-Yanlış olan bir şey var mı melek,anlat dediniz anlattım,dedi ve yine gülümsemesini yapıştırdı yüzüne.
-Olayları çarpıtıyorsun,çocuk. Şepfa'nın işine karışamazsın,sınırı aşıyorsun!
-Benim cehennemimdesin melek,sınırı buraya gelerek sen aşıyorsun! Ben aziz Lucifer'ım sen kimsin?,dedi gözleri kırmızının bütün tonlarını alırken. Misselina odadan hızla çıkarken melekler ve tanınmayanlar da ona katılmıştı.
Bir kaç şeytan da odadan çıktıktan sonra kütüphanede bir sessizlik hâkimdi. Sami gitmiş, Mimi ve Adi de gergince olanları izliyordu. Herald derin bir nefes alıp gözlerini ovuşturdu ve sessizliği bozan taraf oldu,
-Lucifer buraya bunun için gelmemiştik. Böyle konuşmamıştık seninle. Beni meleklerin gözünde nasıl bir duruma düşürdüğünün farkında mısın?
-Ben gerçekleri anlattım,olay bu değil mi? Herkesin doğruyu öğrenmesi gerekiyor,dedi ve gülümseyip bize baktı. Herald yine sinirle söze girdi,
-Ben öğretmenim Lucifer sadece öğretmen. Bencilliğini kendine sakla,deyip kapıya yöneldi. Lucifer bize döndü ve bağırdı gözleri ateş gibi yanarken,
-Çıkın!
Mimi ile olan araştırmamız geldi aklıma. Kavgaları umrumda değildi. Lucifer'ın anlattıklarını bir kaç kez dinleyebilirdim fakat önce kendi işlerime bakmalıydım. Mimi'ye baktım ama o kurulu bir asker gibi odadan çıkıyordu. Herkes arkasını dönmüş bana doğru gelirken sesim büyük odada yankılandı,
-Burada kalmak istiyorum!,dememle Lucifer topuğunda döndü ve gözleriyle sesin kaynağını aradı. Herkes arkamda kaldığında ellerimi şortumun cebine sokup tekrarladım,
-Buraya ne için geldiysek onu yapmak istiyorum!,dedim. Lucifer bana doğru yaklaştı ve gülümsedi,
-Ne yapmak istiyorsun?
-Bir kaç kitap okumak sadece bu,dedim Lucifer'la aramızda bir adım kalmışken. Lucifer gördüğünü beğenmiş gibi tekrar gülümsedi,
-Tabii ki,cesaretine hayran kaldım doğrusu,deyip durdu. Önüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına iterken gözleri yüzümde süzülüyordu. Ben ise ellerim cebimde meydan okurcasına hâlâ rengine dönmeyen gözlerine bakıyordum. Cehennem burası değildi,gerçek cehennemi gözlerinde saklıyordu. Kendini bir adım geriye çektikten sonra cümlesini tamamladı,
-Tanınmayan... ,gözlerimde hiç bir ifade yokken ona bakıyordum. O ise gülümsüyor,âdeta eğleniyordu. Bana yaklaştığında oluşan heyecanımı yine kendimden dahi saklamayı başarmıştım. Osti'nin arkamızdan seslenmesiyle gözlerimi gözlerinden çektim,
-Lucifer o zaman bende,demesiyle Lucifer gözlerini benden almadan sol elini kapıya doğru işaret edip arkasını döndü. Ardından yine seslendim,
-Mimi de gelecek.
Lucifer arkasını dönüp şaşırmış gibi hâlâ aynı şekilde durduğum yere baktı ve kafasını salladı. Mimi'nin elinden tutmamla diğer herkes de kapıdan çıktı. Lucifer etrafı ateşlerle bezenmiş masalardan birine oturdu. Elini kaldırıp bir kitap aldı ve okumaya başladı. Kitapların önüne geldiğimizde Mimi kolumdan tutup beni çevirdi,
-Kızım sen ne yaptın,Lucifer'la konuştun ve birde.. Ah Şepfa! Bu tonda onunla konuşan daha önce hiç görmedim,deyip eliyle ağzını kapattı.
-Hadi sonra konuşuruz,işimize bakalım.
Mimi ile neredeyse bir bölümü bitirmiştik. İllüzyonlar hakkında hiç bir şey ama hiç bir şey yoktu. Diğer kısıma geçtiğimiz de başıma keskin bir acı girdi,görüş alanım yine kapandı. Başımı tuttum ve yere kapaklandım. Kafamı yere yaslayıp Mimi'nin telaşlı sesinin yavaşça kulaklarımda kaybolmasını dinledim. Gözlerimi açtığımda yine karşımda kendimi buldum. Sarı gözlerim ve burnuma kadar kapatan maske... yine. Gözlerim yavaşça dudaklarıma iniyordu bu kez. Dahasından korkuyordum. Gülümsüyordum. Kırmızı dudaklarımın kenarlarından boşalan kanlar eşliğinde sırıtıyordum. Tanrım! Gözümün önünden kaybolmasını istiyordum fakat elimden hiç bir şey gelmiyordu. Zihnim kimin kontrolü altındaydı?

Göklerden Yükselen AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin