Cezalandırılmış

568 50 6
                                    

    Misselina'nın kapıyı açmasıyla karanlığa alışmış gözlerimi hızla kapattım. Ve gözlerimi kısıp önüme bakmaya çalıştım. Tek gördüğüm bir çok kanattı. Misselina'ya dönüp," Ah sizden daha ne kadar var?"deyip gözlerimi biraz daha açtım. Gerçekten önümde bir çok şeytan,melek ve şu tanınmayan mi her neyse onlardan vardı. Misselina,saçlarımı yüzümden çekti ve durdu. Herald,söze girdi:
-Herkes odasına hemen!,deyip tekrar beni götürmeye başladılar. Ama önümüz o kadar kalabalıktı ki,herkes korkuyla bana bakıyordu. Ah gerçekten mi daha düne kadar varlığınızdan bile haberdar değildim. En sonunda bu saçma bakışlarına dayanamayıp:
-Bayanlar ve baylar gerçekten başka yapacak işiniz yok mu? Tanrınızın verdiği görevler falan? deyip,kendimi Herald ve Misselina'nın kollarında dikleştirdim. Bu sefer daha ilgili bakıyorlardı. Ne aptallar! Arkama doğru döndüm ama arkamızda doluydu. " Hay sikeyim lanet olası işlerinize dağılsanız ya" diye bağırdım. Önümüzdeki bir kaç melek yolu açmıştı. Korkmuşlardı. Önümüze bir şeytan kız çıktı. Ellerini beline koyup karşımıza dikildi.Siyah saçları ve kanatları ,su yeşili gözleri ve oldukça büyük göğüsleri vardı,deri siyah tulumu ve fazla fazla sürdüğü bordo ruju vardı üstünde, şimdiden sevmemiştim onu. Herald:
-Osti,hemen önümüzden çekil yoksa gerçekten fena şeyler olacak.
- Ah,Herald,kusura bakma ama yıllardır bir çocuk efsanesi diye kandırdığınız ve bizi korkuttuğunuz, Malbonte miydi neydi? Heh o saçmalığa bakmak istedim. Bu aciz bir insan tanrı aşkına neden bu olay bu kadar büyütüldü . İyilesemiyor bile ah gerçekten inanamıyorum,deyip güldü. Arkasindan bir kaç kişi daha katıldı ona. Herald:
-Dino buraya gel hemen,dedi ve yavaşça kolumdan çıktı. Daha ne olduğunu anlamadan sağıma döndüğümde sarı saçlı, mavi gözlü bir melek kolumun altına girmişti. Saçlarını hafif topuz yapmıştı. Yeni çıkan sakallarıyla cildi kusursuzdu. Yüzünün gerçekten saf bir güzelliği vardı. Herald arkamızda resmen kükrüyordu. Anlaşılan melek ve şeytanlarımızın başı fena dertteydi. Aman ne yazık . Tam kapıdan çıkarken şu kaltağı gördüm. Kapının kenarında başını eğmiş uslu bir köpek gibi Herald'ı dinliyordu. Kafasını kaldırdı ve meydan okurcasına bana baktı. Hemen lafa atıldım. "Sonrasında kuralları dinleyeceksen bana sataşma uslu kız,çünkü ben kural tanımam,deyip alay edercesine sırıttım. Yanındakileri tam seçemedim ama onların hoşuna gitmişti anlaşılan. Birkaç gülme sesi geldi ve biz de o sırada o koridordan çıktık. Beni bir odaya soktular. Dino yatağımı hazırlarken,Misselina da benimle konuşuyordu. Ama ne dediğini kafam hiç almıyordu. O konuşurken sözünü kesip,
-Malbonte ne? Misselina onu dinlemediğimi anlayıp kınayan bir bakış attı ama yinede gülümsedi ve :
-Malbonte,senden sonra dengeyi korumak adına anlattığımız bir hikaye. Aslına bakılırsa senin hikayen. Malbonte,iyi ve kötü anlamına geliyor.
- Ben öyle miyim?
-Şöyle, hem melek tarafın hem de şeytan tarafın var.
-O zaman bunlar bende varsa şu kahrola kanatları çıkarırken neden bu kadar acı çektim?
- Vera, sen cezalandırılmış bir ruhsun.. ve bu kanatlar kutsaldır. Şepfa, kanatlarımızı kutsamıştır. Bu yüzden ilk seferinde bu kadar acı çekmen normal. Ama ilerleyen kanat değiştirmelerinde bu acı gittikçe azalacaktır.
-Yine mi olacak,ah ben bunları da istemiyorum. Tanrınızın olan hiç bir şeyi istemiyorum. Bana acıdan başka bir şey hiç vermedi zaten şaşırmamalı, deyip Dino'ya döndüm. Kafasını eğmişti sanırım üzgündü. Oturduğum koltuktan kalkıp yatağa doğru yürüdüm. Dino'nun yanından geçerken "Tanrı aşkına kafanızı eğip durmayın" deyip sırıttım. Hafif tebessüm etmisti sanki,anlamadım. Her neyse umrumda da değildi. Yatağa girdiğimde Misselina yanıma yaklaşıp:
-Vera bir oda arkadaşın var,birazdan gelir umarım iyi anlaşırsınız,dedi ve büyülü elleriyle bana doğru yine bir şeyler fısıldayıp, bir şey demeye zaman bırakmadan Dino ile beraber hızla odadan çıktılar.
    Misselina'nın yaptığı şeyler neydi bilmiyorum ama beni iyileştiriyordu. Çok az bir ağrım kalmıştı. Yataktan kalkıp duşa girdim. Ah güzel yüzümün hâli neydi böyle. Ben ne yaşamıştım? Işte evet ağlama vaktim sonunda gelmişti. Ailemin beni terk ettiği gerçeği hayatım boyunca bana dünyayı dar ederken herkes tarafından nefret edildiğim,günah keçisi ilan edildiğim bu yerde nasıl yapacaktım? Gözyaşlarımı daha fazla tutamayıp bıraktım. Orada ne bulduysam yüzüme sürdüm. Sanki hâlâ kan kokuyordum. Derime işlemiş gibiydi. Beş dakika sonra resmen tırnaklarımla derimi kazıyordum. Belki de artık delirme vakti gelmişti hah? Gözyaşlarımı silip havluyla dışarı çıktım. Kendimle bile olsam daha fazla güçsüz kalamazdım. Diğer yatağın üstünde bir kız oturuyordu. Sabırsızca oturmuş, bacağını sallıyordu. Kapı sesini duyar duymaz,irkildi ve ayağa kalktı.
- Ben Mimi,Şeytan Mammon'un kızı. Oda arkadaşın benim. Istediğin kıyafeti şu dolaptan seçebilirsin,dedi ve yatağına geri yattı. Mimi güzel bir kızdı,siyah kanatları,siyah düz saçları ve dolgun dudaklarıyla bir albenisi vardı. Ve üstüne geçirdiği o deri büstiyer ve pantolon ona şeytani bir hava katıyordu. Hiç bir şey demeden gardıroba geçtim. Dünyalar kadar kıyafet vardı. Sanki farklı bir odaya geçiyordun. Her şeyin parçası,takısı en ince detayına kadar vardı. Göğüslerimi saran dantelli siyah bir crop top giyip üstüne kırmızı bir ceket giydim. Kollarını hafif katlayıp altın ince bir saat taktım. Altıma onunla aynı renkte bir pantolon ve biraz kalın bir kemer takıp aynaya döndüm. Mükemmeldim. Dünya da bile iddialıydım. Bu siktiğimin yerinde daha fazla olmalıydım. Saatim gibi olan zarif kolyeleri boynuma taktım. Siyah süet, bilek bağlı topuklularımı giyip beni izliyen Mimi'ye döndüm.
-Çok beğendin değil mi? Sırıttım ve aynaya döndüm ona bakıyordum. Bir yandan da saçlarımı biraz dalgalandırdım ve dudağıma hafif bir ruj sürdüm ve yüzümü doğal bıraktım. Ilk günden kalp krizlerine gerek yoktu değil mi? Biraz sırıttım ve bir kaşımı kaldırıp Mimi'ye döndüm. Mimi ufak bir kahkaha atıp:
-Göklerde anlatılan bir efsane olduğunun farkındasın değil mi?
-Haberim yoktu ama eh biraz öyleymiş,dedim. Mimi yine gülmeye başladı ve ben de yatağıma geçip gülerek biraz kanatlarımı esnettim.
-Hâlâ canın yanıyor mu?
- Misselina bir şeyler yaptı. Hem de acıya dayanıklıyım,deyip göz kırptım. Mimi tebessüm edip,
- Misselina şifalıdır. Yakında bütün acıların diner.
-Hepsinin geçeceğini sanmıyorum tatlım,deyip moralimin bozulduğunu görmesini istemediğim için ayağa kalktım ve pencereden bakmaya başladım,dışarısı o kadar güzeldi ki uçsuz bucaksız bulutların üstündeydik. Ağaçlar,sanki burda huzurun şarkısını çalıyordu. Ama dışarda kimse yoktu. Mimi'ye döndüm,
- Hey millet nerede? Beni o hâlde görmek için toplanmışlardı yoksa işleri mi aklına geldi?
- Herald ceza verdi. Hem herkes senden çekiniyor,Vera. Ben de dahil.
-Bu iyi bir şey mi? deyip tebessüm ettim,hâlâ ciddiydi. "Ah hâlâ mı?"
-Hayır hayır ben bir şeytanım.O yüzden meleklerden daha açık görüşlüyüz. Hem seni sevdim. Bu arada çok güzelsin. Şepfa aşkına! Neden hep yasakları kusursuz yapar?
    Mimi'ye dönüp bir kahkaha attım ve teşekkür ettim.Mimi koluma dokunup,
-Hadi mâdem kendini topladın derse geç kalmayalım.
-Ne dersi?
-Görürsün,hadi senle ilgilenmem gerek ben de ceza almayayım değil mi?
-Ah gerçekten mi?
-Hem Vera bir ara hikayeni anlatır mısın?Ona döndüm ve kapıyı açtım. Bir kaşımı kaldırdım ve sessizce "Herkese anlatacağım tatlım,herkes beni dinleyecek.."

Göklerden Yükselen AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin