Stillborn

256 26 43
                                    

     Kapı kolunu titreyen elimle tutmuş,kafamı kapıya yaslamıştım. Bir süredir boş koridorda sakinleşmeyi bekliyordum. Alev alan yanaklarımı gözyaşlarım ıslatırken kirpiklerimi yanaklarıma bastırdım. Sakinleşebilir miydim bu kez? Bu kez de susup oturabilir miydim? Kafamı yavaşça kaldırırken ellerimi kapıya koydum. Sarhoş gibiydim. Yüzümü ovuşturup derin bir nefes çektim. Arkama dönüp yere oturdum. Oturmamla gözüm karşıdaki kapıya takıldı. Kafamı sağa yatırıp yorgun gözlerimi ona kilitledim. O kapıdan içeri girdiğim an gözümün önünde canlanıyordu sanki. Gözyaşlarım kendini tekrarlarken gülmeye başladım. Boş koridoru sesim dolduruyordu. İki elimle kafamı sarıp saçlarımı sıkmaya başladım.
"Sikeyim"
Gülmeye devam ederken yanaklarımı sildim. Kafamı yukarı doğru kaldırıp bir nefes daha çekip gülerek odaya girdim.
Mimi'nin yatağına baktığımda boş olduğunu gördüm. Ses çıkarmadan banyoya doğru ilerledim. Burada değildi. Rahatlamış gibi ayakkabılarımı çıkarıp kenara attım. En azından bu hâlimi görmemesi için çabalamayacaktım bir de. Camın önündeki pufa gidip kendimi üstüne bıraktım. Elimle boş olduğunu bildiğim glift şişelerini bir kez daha yokladım. Bitmişti. Saçımdaki tokayı yere fırlatıp parmaklarımı saçlarımdan geçirdim. Elimle ağzımı kapatıp şaşkın gözlerimi odada gezdirdim. Adım adım her olanı hatırladım. İlk defa destek aradım kendime. Yanıldım. Hata yaptım. Yapmamalıydım. Bu kadar hataya yer vermemeliydim. Değer vermek... Aklıma gelen anla gülümsedim.
" Barda gördüğüm yaşlı bir adam yarı baygınken son kadehini havaya kaldırdı. Korumalar onu çıkartmaya çalışırken o gözlerini bana çevirdi ve bağırmaya başladı"
İnsanlara değer verdiğinde,acı da peşinden gelir!
Sesi kulağım da yankılandığında fısıldadım.
"Doğruymuş demek hah,yaşlı piç!"
Kafamı sallayıp gülmeye başladım. İnsan aldatılmaz,aldatır... İnsan kendini aldatır. Çünkü istediği şeyin gerçek olduğuna inanmak ister ve inanır da. Ne kadar inanmak istedim? Hiç bir fikrim yok. Belki de hiç bir şeyi bu kadar istemedim. Bir masal yaşıyor gibiydim. Sadece bir kaç gün içinde. Bu kadar zamanda ona bağımlı olmuştum. Söylediği gibi,en başında da benim söylediğim gibi komikti. Birine bu kadar bağlı olmak komikti. Derin bir boşluğa düşmek... Aslında benim düşmem ayrı bir trajediydi. Kontrolümü kaybetmekten bu kadar korkarken ipleri onun eline vermiştim. Beni büyülemişti. Masallar genelde büyülü olur zaten değil mi? Ya sonları... Masallar gerçek değildir. İyi sonlar da çocuklar içindir.
"Ama siktir git dese daha nazik olabilirdi" sırıttım.
Gözlerim boş yere kilitliyken yine fısıldadım kendime.
"Ve masal bir gün biter. Bazen kısa bazen uzun ama biter. En sonunda siklenmediğini duyarsın, severek öptüğün dudaklardan..." kimin sözüydü bu? Sırıtmaya devam ederken,
"Ne bekliyordun,seni bekleyeceğimi mi?"
Sözlerini tekrarlamamla sinirle kafamı kaldırdım. Hâlâ sızlayan boğazımı tutup yine sakinleşmeye çalıştım. Ya çıkıp yakacaktım burayı ya da bu geceyi atlatacaktım. Tek anlayamadığım nasıl bu kadar acımasız olabilirdi? Tamam,öyle olduğunu biliyorum ama bakışları,dokunuşları nasıl bu kadar yalan olabilirdi? İçimi ısıtan siyahları,gözümün önünde canlandıkça kaskatı kesiliyordum. Sıcak dudakları,kıvrımlı siyah kirpikleri,büyüleyici havası... Tanrım!
Yanımda duran boş şişeyi elime almamla duvara fırlattım. Aceleyle ayağa kalkıp banyoya ilerledim. Yüzümü soğuk suya teslim ettim. Bu yangını gözyaşı dindiremezdi. Bunu anlamıştım. Ağlamak da iyi gelmiyordu bana. Kafamı kaldırıp aynaya baktığımda gözlerim tekrar doldu. Ben düşmekten bu kadar korkarken sanki herkes bunu istiyor gibiydi. Kapıya yöneldiğimde odanın kapısı da açıldı. Geri çekilip yüzümü ovuşturdum. Önüme gelen saçları çekip gelen sese kulak verdim.
"Hay!"
Mimi,kırıkları görmüş olmalıydı.
-Şeytan aşkına! Burada ne oldu?
-Geliyorum!
Bir kez daha yüzümü yıkayıp dışarı çıktım.
-Gelmişsin.
-Sen neredeydin?
-Biraz dolanıp geldim,dedim kıyafetlerimi çıkarırken. Üstüme bir tişört geçirip yatağa ilerledim.
-Boş değil miydi bunlar?
-Şişeler mi?
-Evet Vera. İyi misin?
-İyiyim tabii. Elimden kaydılar,atacaktım.
-Yarın için ayık ol tatlım,Fenzio'nun dersi var biliyorsun.
İnce örtüyü üzerime çekerken Mimi'ye bakmamaya dikkat ediyordum. Anlamaması için içten içe deliriyordum.
-Hiç haz etmiyorum şu heriften!
-Ah,bir de bana sor,diyen Mimi de kıyafetlerini değiştirmeye başlamıştı. Bir şey demeden arkamı döndüm. Üşüyen vücudumu örtüyle ısıtmaya çalışıyordum fakat biliyordum,yaşamıştım bunu bir çok kez. Bu soğuk içine düştüğüm boşluğun soğukluğuydu. Kalbimin etrafına ördüğüm duvarlar yıkılırken açıkta kalmıştım. Üşüyordum. Tek ihtiyacım olan içkiydi. Sadece içki. Ayakta kalmalıydım. Evet ben Vera Blake. Yine en iyi bildiğim şeyi yapacaktım. Ayık olmanın acısını hissetmeyecektim.
Odaya giren ilk ışıkla kalkmış,tüm gecenin verdiği karanlık düşünceler eşliğinde makyaj yapmaya başlamıştım. Beyaz tenim gittikçe soluklaşıyordu. İzler geçmişti fakat bitik görünüyordum. Bulantı,baş dönmesi... Bir şey yoktu ama bu kez geri geleceklerinden emindim. Pembe tonlarındaki ruju dudaklarıma sürerken gülümsemeye çalıştım. Fazlasıyla yıpranmıştım. Bu sefer olmuyordu. Derin bir nefes alıp önümdeki masaya kafamı koydum. Siktiğimin gliftini bulmalıydım. Aceleyle yatağa baktım. Mimi'nin uyuduğundan emin olduğumda odadan çıktım. Tek yapmam gereken üst kattaki salondan biraz glift çalmaktı. Bu saatlerde kimsenin olmadığını biliyordum. Ses çıkarmadan geçen gün törenin düzenlendiği salona girdim. Rafların olduğu bölümde içkilerin hâlâ duruyor olmasını umuyordum. Yerdeki küçük dolabı açtığımda gülümsedim. Üç şişe alıp kapıya ilerledim. Gözüm şişelerdeyken bir yandan açmaya çalışıyordum. Bir ses duyduğumda kafamı kaldırdım. Karşımda birini görmemle üstteki şişe elimden kaydı. Ben uzanana kadar,şişe onun elindeydi.
"Ne halt ediyorsun!"
Dövüştüğüm şeytandı. Adı neydi bunun?
Gülümseyip önüne gelen saçları itti.
"Kapı açıktı"
Gülerek bana bakarken kapıya ilerledim. Arkamdan koşup önümde durdu.
-Peki bunlar,ikram etmeyecek misin?
-Adın neydi senin?
-Albert,dedi küstah tavrıyla. Yeşil gözlerini büyütüp tavırlarımı takip ediyordu. Beyaz sivri dişleriyle sırıtıp elini tüysüz çenesine götürdü.
-Hah evet Albert. Siktir git!
-Seni şikayet edebilirim öğretmenlerine,ne yazık!
Benden biraz daha kısa olan boyundan faydalanıp saçlarını karıştırdım.
-Hadi bul bakalım sahiplerini oğlum,koş!
-Bunu bana bağımlı bir tanınmayan mı söylüyor?
-Hoşuna gitmedi mi?
Hayır anlamında sallanırken kafasını benimkine yaklaştırdı. Elimle onu itip şişeyi aldım ve tekrar kapıya ilerledim. Arkamdan seslendiğini duyduğumda orta parmağımı kaldırdım.
"Beni nasıl yendin?"
Merdivenlerden geldiğim gibi sessizce inip tekrar odaya girdim. Yatağa yaslanıp yere oturdum. Açtığım şişeyi kafama diklerken bacaklarımı uzattım.
"Hey!"
Kafamı kaldırdığımda önümde duran Mimi beni izliyordu.
-Selam,dedim şişeyi uzatırken.
-Fenzio'nun dersine...
-Sorun yok
Elini uzatıp,sırıttı.
-Hadi,kalk
-Oh peki.
Elimdeki şişeyle gardırobu açıp beyaz bir gömlek aldım. Yakasını ilikleyip üstüne fıstık yeşili bir sweat geçirdim. Rengine yakın bir pantolon alıp lastikli paçalarını düzelttim. Saçlarımı dağınık bir topuzla topladım. Yüzümdeki solukluğu gidermek için bir kaç şey yaptıktan sonra şişeye uzandım.
"Bu ne demek?"
Mimi yanımda durmuş boynuma dokunuyordu.
-Ne?
-Boynunda bir şey yazıyor.
-Stillborn..
-Ne demek?
-Geleceği olmayan.
-Vücudunuza neden bir şeyler yazıyorsunuz?
-Dünya da sahip olduğun tek şey vücudun, dostum.
-Saçmalık!
-Aynen öyle.
-Kadere inanmaz mıydın?
-Şu kader lafını bu ara ne çok duyuyorum.
Beyaz,düz ayakkabıları giyip parmaklarıma yüzükler geçirdim. Mimi'nin hâlâ beklediğini gördüğümde sırıttım.
-Kim hayatını yönlendiremediğine inanmak ister?
-Ama öyle,inansan da inanmasan da.
-İnanmıyorum,görmediğin bir şeye inanmak...
-Bir melez olarak doğdun ama düşüncelerin insancıl.
-Ne demek istiyorsun Mimi?
-Yanlış anlama,Şepfa'ya bu kadar yakınken onu hissetmemen... Anlamsız.
-Bir melek gibi konuşuyorsun.
-Hayır,biz şeytanlar Şepfa'nın varlığını inkâr etmeyiz. Sadece kurallarına karşıyız biliyorsun.
-İnanıyor olsaydın,karşı olmazdın.
-İnandığın herkesin görüşüne katılıyor musun?
-Kimseye inanmıyorum sanırım.
Gülmeye başladığında,gülümsedim. Ama sözleri beni sinirlendirmişti. Beni "insancıl" bulmaları sorun değildi. İnsanlara karşı bu kadar yukardan bakmaları saçmaydı. Oysa tanrılarının bir parçası değil miydi onlar da?
İçten içe düşüncelerime gülümserken odadan çıktık. Her indiğim basamakta Lucifer'ı görme korkusu içimi sarıyordu. Onu bir daha görmek istemiyordum. Ne tepki vereceğimi bilmemek beni korkutuyordu. Dün ki hâlimin beni tekrar yakalamasını istemiyordum. Üstümde olan gliftin vermiş olduğu sarhoşluk düşüncelerimi kısıtlıyordu. Düşünmezsen sorun yoktu. İlacım buydu,bunu biliyordum. Bahçeye çıktığımızda oluşan gerginlikle elimle boğazımı ovaladım. Nefesimi düzenleyip ellerimi cebime soktum. Duruşumu dikleştirdim ve tanınmayanların arkasında durdum. Gözlerimi kalabalığın arasında gezdirmekten korkuyor,siyahlarından sakınıyordum.
Fenzio,konuşmaya başladığında yere diktiğim kafamı kaldırdım.
"Evet,hoşgeldiniz! Aceheron'u aranızda bilmeyen var mı?"
Biraz bekledi ve ne olduğunu bilmeyen boş bakışları yakalamış olmalı ki,konuşmaya başladı.
"Sanırım yoktur. Aceheron,cennetin aşağısında bulunan bir bahçe. Cennet ile cehennem arasında duruyor. Denklik esasını ulu Şepfa burada da gösteriyor aslında. Bugün birlikte oraya gitmeyi tavsiye ediyorum. Melekler ve şeytanlar ne kadar gitmesede kim bilir belki tanınmayanlar sever",dedi iğneleyici sesiyle. Ve devam etti,
"Çalıştırın kanatlarınızı!"
Şeytanlar ve melekler hızla kanatlarını açarken boş bakışlarla onları izledim.
"Hay sikeyim!"
Büyük siyah kanatlarımı açıp yerden yükseldim. Kafamın güzel olması dengemi sağlamamı zorlaştırıyordu. Sağa sola kayarken önümdeki meleğin durmasıyla olduğum yerde kaldım. Karşımda kocaman bir kara parçası duruyordu. Büyüleyiciydi. Havada öylece duruyordu. Bir bağlantısı yoktu. Yemyeşil bahçeleri,büyük ağaçları, açıklardan dökülen berrak sular.... Şaşkın gözlerimle yukarı baktım. Bulutlardan başka bir şey görünmüyordu.
"Cenneti hak edenler görebilir!"
Fenzio'nun sesini bahçeden duyduğumda sırıttım. Meleklere bakıyor,onları sıraya sokuyordu fakat bana söylediğine emindim. Kanatlarımı kapatıp taşlarla dolu yere ayaklarımı değdirdim. Kendi etrafımda dönüp yine hayranlıkla mekânı inceledim. Her iki yanda da uçsuz bacaksız ağaçlar vardı. Burası resmen parlıyordu. Fenzio'nun sesiyle gözlerimi tekrar ona çevirdim.
"Aceheron'a hoşgeldiniz tanınmayanlar! Beğendiğinizi biliyorum. Buraya istediğiniz zaman gelebilirsiniz. Ama önce sormak istediğiniz bir soru var mı?"
Diğer öğrenciler konuşmaya başlamışken gözüm ilerdeki yere takıldı. Uzun otlar,sanki bir labirent oluşturmuştu. Sonunu seçemiyordum. Gözlerim hâlâ oradayken seslendim.
"İlerdeki ne?"
Bir an sesler kesildi fakat Fenzio cevap vermemişti. Öğrenciler tekrar konuşmaya başladığında bağırdım.
"Fenzio!"
Bana döndüklerinde sırıttım.
-Duyuyorsun değil mi?
-Tabii,sor.
-Şu ilerisi,ne?
-Yasaklı Labirent,deyip konuşmaya devam etti. Bundan kaçtığını biliyordum.
"Neden?"
Derin bir nefes alıp gözlerini benimkilerle buluşturdu. Uzun beyaz kıyafetini düzeltip gülümsedi.
"Melekler ve şeytanların arasında yapılan savaşların bir çoğu cenneti aşıp buraya taştı. Yasaklı labirent adına rağmen yasak değil,isteyen girebilir fakat acısına katlanabileceksen."
Önümü açan öğrenciler tekrar yerine geçtiğinde Fenzio görüşümden çıkmıştı. Dediklerini pek umursamadım. Başka bir şeye odaklanmaya çalışıyordum. Kafamı dağıtmak için içkiden daha fazlası gerekliydi sanırım.
-Şimdi burayı biraz tanıyalım,gelin benimle!
-Zaten yeteri kadar tanıyoruz Fenzio!,dedi şeytanların tarafından biri. Bütün gözler onu ararken biri daha konuştu.
-Yıllardır!
Sesler yükselirken Fenzio'nun sesi yankılandı bahçede.
"Şeytanlar,aşağı!"
Şeytanlar gülerek kanatlarını açıp aşağı iniyorlardı. İstedikleri gitmekti ve bunu almışlardı.
"Dino!"
Dino,Fenzio'nun yanına geçtiğinde Fenzio sinirle aşağı indi. Dino onun yerine geçmiş olmalıydı. Gülümseyerek bize dönüp konuşmaya başladı.
"Evet,Melek Fenzio'nun da söylediği gibi burası Araf diye geçer. Cennet ve cehennem arasında duruyor. Akan sular,ağaçlar... Eski yazıtlarda şifalı diye geçer burası. Doğru mudur bilinmez fakat savaş zamanlarında melekler ve şeytanlar yaralarını bu suda iyileştirmişler. Yani burayı savaş zamanlarıyla değil, düşmanlıkla değil iyilikle anlatmak daha iyi olacaktır ancak şeytanlar sanırım hoşlanmıyorlar buradan. Umarım sizler burayı sevmiştirsiniz"
Tüm sevecenliğiyle olayı toparlamıştı.
"Şimdi isterseniz aşağı inelim fakat istediğiniz zaman buraya gelebilirsiniz"
Herkes Dino'yu onaylarken aşağı bırakmıştım kendimi. Tek istediğim çabucak odaya gidip şişeyi kafaya diklemekti. Ayaklarım yere değdiğinde Fenzio fütursuzca şeytanlara bağırıyordu. Diğerleri de katıldığında kimseye görünmeden okula ilerlemeye çalıştım fakat Fenzio'nun sesiyle olduğum yerde kaldım.
"Herkes yerine!"
Siktir! Bugün gidebilecek miyim buradan? Melekler ve tanınmayanlar yerlerine geçmişken şeytanlar Fenzio'yu tiye alıyordu. Mimi ve Adi de onların arasındaydı. Fenzio'nun ağzından dökülen kelimelerle nefesim kesildi.
"Osti,Lucifer'ı çağır hemen!"
"Hasiktir!" Arkamı dönüp kapıya baktım. Girebilirdim ama... Hay sikeyim! Onu görmek istemiyordum. Eski hâlime dönmekten korkuyordum. Arkamdaki ağacın dibine oturup gözlerden uzak bir yere geçtim. Görünmezsem görmezdim. Osti gitmiş miydi bilmiyordum. Elimle başımı sarmış öylece yere bakıyordum. Birazdan olayın boka saracağı belliydi. Sesler tekrar yükseldiğinde Fenzio bağırmaya başladı fakat anlaşılan şeytanlar onu dinlemiyordu. Sonra bir anda sesleri kesildi. Kafamı kaldırdığımda kanat sesini duydum. Anlamamak ne mümkündü! Boğazımı ovalarken canımı yakan sesi etrafta duyuldu.
-Ne oluyor burada!
-Lucifer eğer şeytanların sınırı aşmaya devam ederse Samael ile bizzat görüşeceğim!
-Tehdit mi ediliyorum?
Gözlerim hâlâ yerde bir an önce şu lanet yerden gitmeyi bekliyordum. Nefesim daralıyordu. Kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibiydi. Sesi bir kurşun gibi beni paramparça ediyordu. Birden Dino'nun sesini duydum.
"Geri çekil!"
Şeytanların gülmesiyle melekler de kızışmaya başlamıştı. Önümdeki kalabalıktan tekrar Fenzio'nun sesi duyuldu.
-Ben ne zaman bir şey anlatsam,şeytanlar asilik yapıyor. Bu kabul edilemez! Karakteriniz kendinizde saklı kalsın,birer şeytandan başka bir şey değilsiniz!
-Yani,dedi Lucifer.
-Yani bir daha benim dersime giremeyecekler ve bunun ne demek olduğunu biliyorsun.
-Bir öğretmenden fazlası değilsin Fenzio,şansını zorlama!
Sesler yükselmeye devam ederken Fenzio tekrar konuşmaya devam etti.
-Kim olduğum hakkında bir fikrin yok! Melekler ve tanınmayanlar hariç kimse dersime giremeyecek ve bunu Samael ile görüşeceğim Lucifer,sen ile değil. Hâlâ şımarıksın!
-Peki.
Lucifer geri çekilmiş gibiydi anlayamamıştım. Ya da büyük ihtimalle küstah gülücüklerini saçıyordu etrafa. Biri konuşmaya başladığında etraf tekrar sessizleşti.
"Tanınmayanları eğitebildiğini mi sanıyorsun Fenzio?"
Sabah ki değil miydi bu?
-Sen kim oluyorsun da...
-Vera...Vera Blake. İçkili nasıl dersine katılabiliyor? Hem de çaldığı...
Siktir! Şu an değil şu an değil!
"Blake! Öne çık!"
Fenzio çıldırmış bir şekilde bana bağırmaya hazırlanıyordu. Önümdekiler çekildiğinde oturduğum yerden kalktım. Gülerek el salladım ama neredeyse gözleri kırmızıya dönecekti. Onu haksız duruma düşürmüştüm. Öne geçtiğimde sadece Fenzio'ya baktım. Lucifer'ı görmemek için kafamı dahi çevirmemiştim. Kollarım kaskatı kesilmişti. Fenzio hızla bana doğru ilerleyip önümde durdu.
-İçki mi çaldın?
-Evet
-İlk defa?
-Hayır
Fenzio geri çekilip Albert'e baktı. Ellerimi tekrar cebime sokup sakin olmaya çalıştım. Olan biten umrumda değildi. Sadece o... Albert konuşmaya başladığında hâlâ karşıya bakıyordum.
-Ne yani onu cezalandırmayacak mısın?
-Sen,buna karışamazsın!
-O bir tanınmayan!
Sinirle iç geçirip kafamı salladım. Piçin üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Dino yavaşça babasına yaklaşıp sessizce konuşmaya başladı.
-Baba,bırak Vera ile ben ilgileneyim. Misselina ile görüşüp Samael ile...
Lucifer'ın gür sesi beni titretirken Dino'yu böldü.
-Samael,senle mi görüşecek!
Ortam iyice gerilmeye başlamıştı. Fenzio'nun sadece Dino'yu onaylamasını istiyordum içten içe. Derken Albert yine konuşmaya başladı.
"Blake,korkak olduğunu düşünmeye başlayacağım şimdi!"
Beni kışkırtmaya çalışıyordu. Sanırım başarıyordu da. Sırıtıp kafamı salladım. O tarafa bakmayacaktım.
-Hey!
-Yeter!
Karşımda gülüp duran Albert'e bağırdım. Dino yanıma gelmiş bir şeyler söylüyordu fakat anlayamıyordum.
"Kes sesini!"
Dino'nun beni kenara çekmesiyle gözlerim Lucifer'ı buldu. Bana bakıyordu. Gözlerimiz buluştuğu an Albert'e bir şey söyledi. Ayırt edememiştim. Albert arkaya geçtiğinde tekrar ona baktım. Tepkisiz suratını yine takınmıştı. Sinirlenip ayağımı yere vurdum. Arkamı dönüp gidecekken Fenzio'nun lanet olası sesiyle yine yerimde kaldım.
-Burası dünya değil. Burada istediğin gibi davranamazsın. O kadar şey varken neden içki istiyorsun tanınmayan?
-Bilmem,öyle istiyorum!
Kafasını yaklaştırıp fısıldadı.
-Dua et,dua et... Başka sorunlar var ama bu yanına kalmayacak. Senin kim olduğunu biliyorum,cezanı çekeceksin ne olursa olsun!
-Ah ne güzel,dedim bağırırken. "Kim olduğumun farkında olan biri!"
Dino beni uzaklaştırdğında onu ittim.
-Bırak! Gördün değil mi?
-Sakin ol
-Ben bir şey yapmamıştım!
-Vera,biliyorsun şeytanlara fazla sinirli...
-Şeytanları sikeyim!
-Sakin ol
Yere oturup önüme gelen saçları kulağımın arkasına ittim.
"Burada olmak istemiyorum,gerçekten"
Yanıma oturup elimi avucunun arasına aldı.
"Haklısın"
Neye sinirlenmiştim tam olarak onu bile kestiremiyordum. Ama burada olmak istemediğimden emindim.
Ne kadar orada oturdum bilmiyorum. Mimi ve Adi'nin yanımıza gelmesiyle kafamı kaldırdım. Dino da olan elimi yeni farketmiş gibi geri çekip onlara baktım.
-Albert'in derdi ne?
-Sabah beni görmüştü. Saçma sapan şeyler söyledi.
Adi önümde eğilip omuzlarımı sardı.
"Merak etme,onunla ilgilenirim"
Dino ve Sami'yi Fenzio çağırmıştı. Bütün melekleri arkasına alan Fenzio bir savaşa hazırlanır gibiydi. Yanımda oturan Mimi'ye baktım.
-Siz ne olacaksınız?
-Fenzio bir şey yapamaz, gülmeye başladıklarında sırıttım.
"Kesinlikle"
Biz hâlâ konuşmaya devam ederken şeytanlar da dağılmaya başlamıştı.
"Saklanıyor musun?"
Osti'nin sesini duyduğumda kafamı kaldırdım. Önümde durmuş,gülüyordu.
-Ne var sürtük?
-Şeytanlardan uzak dur tanınmayan!
Ayağa kalkıp gülümsedim.
-Senden mi izin alacağım?
-Sorun çıksın istemezsin.
-İsterim tatlım.
Arkasındaki Albert de bize katıldığında Adi ve Mimi yanımda durdu. Albert'e dönüp sırıttım.
-Derdin neydi,söylesene
-Ne kadar dayanabileceğini merak etmiştim,hem de biraz sıkıldım ne yapayım?,gülmeye başladığında Adi onu iterken Mimi de Osti'ye bağırmaya başladı.
-Sorun çıksın istemezsin Osti,git!
-Taraf tutuyorsun...
-Tüm derdiniz Vera'dan dayak yemeniz değil mi? Nasıl da ezdi seni Osti?
Osti kıyafetini çekiştirip arkasına baktı. Tekrar döndüğünde gülümsüyordu.
-Derdim bu değil biliyorsun Vera.
-Söyle tatlım!
-Şeytanlardan uzak dur!
Kenara çekilip arkasında şeytanlarla konuşan Lucifer'ı görmemi sağladı. Bildiğini anlamıştım. Sırıtıp kafamı onunkine yaklaştırdım.
"Gel de engelle ama onlar benden uzak durmazsa yazık olur"
Kenarda kalan Albert Osti'yi çekmeye çalıştı ama o hâlâ yerinde duruyordu.
"Sen bilirsin"
Mimi ve Adi önüme geçtiğinde Osti Lucifer'ın yanına doğru ilerledi. Albert ise hâlâ karşımızdaydı.
"Çocuklar,sizinle bir derdim yok bana kızmayın."
Gülmeye başladığında Mimi ve Adi'ye baktım. Umursamaz bakışlarla ona bakıyorlardı.
-Vera'ya sadece bir soru sordum.
-Ne?
-Beni nasıl yendin?
-Gerizekalı mısın sen?
-Ne?
-Yenildin işte dostum,ne bekliyorsun?
-Bak...
Arkasında kalan Osti'nin sesiyle ona döndü.
"Albert!"
Tekrar bana baktığında sırıttı.
"Bu kızı hiç sevmiyorum"
Yanımızdan ayrıldığında hızla okula ilerledik. Bu kadar olay yeterliydi. Kapıya yaklaştığımızda Osti'nin sesiyle yine yerimde kaldım. Ah,onu öldürmek istiyorum.
"Buraya hiç gelmemeliydin!"
Onunla sokak köpekleri gibi dalaşmaktan çok sıkılmıştım. Arkamı dönüp Lucifer'a baktım. Osti hâlâ söylenmeye devam ediyordu. Lucifer gömleğinin yakasını düzeltirken gözlerini bana dikti. Belli ki ne diyeceğimi merak ediyordu.
"Köpeklerine sahip çık!"
Arkamı dönüp hızla okula girdim. Bu kadar kısa zamanda bile ona bakmak beni yaralıyordu. Canımın fazlasıyla yandığını biliyordum. Bir elimle boğazımı ovalarken odaya girdim. Bir şişe kapıp camın önüne geçtim. Gitmişlerdi. Kafamı sallayıp pufun üstüne oturdum.
-Ne oluyor?,dedi telaşla içeri giren Mimi.
-Bir şey olduğu yok.
-Lucifer ile ne oldu?
-Bitti
-Nasıl?
-Mimi,zaten bu olacaktı,biliyordun.
-Ah,bir şey yapmamı... ne bileyim,üzgün müsün?
-Hayır,sadece şu Osti beni deli ediyor.
-Kesin öğrenmiştir Vera.
-Kesin
-Ne yapacaksın?
-Sikimde değil!
Oturduğum yerden kalkıp üstüme bir ceket aldım.
-Dışarı çıkacağım,geleceksen..
-Ah,hayır sen çık.
Gülümseyip dışarı çıktım. Üzüldüğümün farkındaydı ama daha fazlasını göstermeyecektim. Kot ceketin yakalarını dikleştirip yürümeye başladım. Etrafta pek kimse yoktu. Diğer şeytanlar liderlerinin peşinden gitmiş olmalıydı. Sinirle kafamı sallayıp hızlandım. Tavırları beni delirtiyordu. Hiç bir şey hissetmiyor gibi,taştan bir surat... Ah,çok gergindim. Ama artık ağlamak istemiyordum. Hem de beni hiç siklemeyen biri için. Okulun arkasına geldiğimde birine çarptım. Kafamı tutup "Çekil",dedim yürümeye devam ederken. Kimseyle uğraşacak hâlim yoktu. Kolumdan tutup geri çekildiğimde gözlerim büyüdü. Bu sahneyi bir çok kez yaşamıştım. Ah ama bu en kötüsü olabilirdi. Karşımda Albert'i gördüğümde sırıtmaya başladı.
-Senin derdin ne,gerçekten söylesene!
-Bir şey yok güzelim,ilgimi çekiyorsun o kadar
-Ah ne kötü!
Tekrar ilerlemeye başladığımda peşimden gelerek konuşmaya devam etti.
-Beni yenebilen yoktu o turnuvada. Bak seni biliyorum. Ah şu korkunç Malbonte! Aslında bu kadar güzel olacağını düşünmezdim.
Arkamı dönüp ona yaklaştım. Gözlerimi kısarak yüzünü süzdüm.
-Derdin ne dedim
-Peki,Lucifer ile takıldınız değil mi?
-Bak,eğer tehdit etmeye geldiysen inan sikimde değil! İstediğin yere şikayet et.
-Oh,hayır. Sadece emin olmak istedim.
Siktir,ben itiraf mı ettim şimdi?
"Bir şey olduğu yok,işine bak!"
Arkamı dönüp ilerledim. Hâlâ peşimden gelirken konuşmaya devam ediyordu.
"Hey,Mimi ve Adi gibi ne bileyim...Belki sizin tabirinizle arkadaş olabiliriz"
Bir cümleyi söylemek ancak bu kadar zor olabilirdi. Gülmeye başladığımda yanlış bir şey mi söylediğini düşünmeye başladığından emindim.
-Arkadaş?
-E..evet.
Sırıtıp arkamı döndüm. Sadece odaya dönecek ve Vera olmaya devam edecektim.

Göklerden Yükselen AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin