0.9

1.3K 98 26
                                    

Bölüm 10: Kahve

Kulaklarında yankılanan çanın sesi ile uyandılar. İlk olarak şaşkınlıkla etraflarına bakıp çan sesinin nereden geldiğini anlamaya çalışmışlardı, sonrasında ise birbirlerini fark etmişlerdi. Aslında Five Valu'yu fark etmişti de denebilir. Valu zaten onun orada olduğunu biliyordu çünkü, sesin nereden geldiğini sormak için ona dönmüştü. Five Hargreeves kaşlarını çatmış, çoktan ayağa kalkmış üzerini düzelten kıza bakıyordu şimdi. Neden hala gitmemişti?

"Burada ne işin var?"

"Sen iyi misin?"

Aynı anda konuştuklarında ikisi de bir an sessiz kaldı. Ta ki çan sesi yeniden yankılanana kadar. "Bu ne? Bir çeşit alarm mı?"

"Muhtemelen annem..." duraksadı "Ya da Klaus." diye düzeltti. Başını sallayıp anladığını belirten kıza çevirdi yeniden bakışlarını "Neden hala gitmedin?"

Karşısındaki kızın kaşlarını çatmasını ardından sinirli bir ifade ile kendisine yaklaşmasını izledi. Kız yatağın önüne gelince durmuş kollarını göğsünde bağlamıştı.

"Yaralıydın ve çok sevgili kardeşlerine kalsa seni tokatlayarak iyileştirmeyi planlıyorlardı."

Üzerindeki örtüyü kenara atıp ayağa kalktı Five. Yaralı olduğu aklından çıkmıştı bile, konuşmak için ağzını açtı ama kız ondan önce konuşmuştu. Odanın dört bir yanına attığı okları toplamaya başlarken dün olanları kısaca özet geçti. Allison ve Diego Vanya'yı bulmaya girmişlerdi, kendisi ise burada beklemişti. Onlara ben beklerim derken bu kadar sıkılacağını tahmin etmemişti oysa ki. Önce evi dolaşmış, odaları incelemişti. Diego'nun odasında biraz oyalanmıştı, odadaki atış tahtası dikkatini çekmişti çünkü. Bir süre orada oyalandıktan sonra canı sıkılmaya başlamış Five'ın odasına dönmüştü. Bekleme işi tahmin ettiği gibi eğlenceli değildi. Bu sefer eve saldıran kimse yoktu, yada kavga edeceği birileri.

Five ile yaptıkları kısa konuşmadan sonra ikisi odadan çıkıp mutfağa yönelmişlerdi. Omuzuna dokunan eli hissetti başını çevirdi ama bir anda kendisini mutfağın içerinde buldu. Miğdesi bulanmıştı.

"Şunu bir anda yapmak zorunda mısın?"

Önündeki kahve bardağını alıp bir yudum aldı rahatlamak adına. Normalde etkilenmezdi ancak bunu aniden yaptığında habersiz yakalanıyordu. Kahve berbattı! Yüzünü buruşturup bardağı masaya geri bıraktı. Elini ağzına bastırıp yutkundu.

"Tanrım. Düzgün bir kahve içmek için kimi öldürmem gerek?"

"Kusacağım!"

"Başlasak mı?"

Başını kaldırıp oldukça üzgün görünen Luther'a baktı. Kaşlarını kaldırıp Klaus'a döndü, neye başlayacaklardı?

"Diğerlerini gören var mı? Diego'yu? Allison'u?"

Elimi kaldırdım "Vanya'yı ve psikopat sevgilisini bulmaya gittiler."

"Peki, yeter sayıya en yakın olacağımız durum bu." Elindeki kaşığı masaya vurdu dikkatleri toplamak adına. "Dinleyin bakalım."

"Bunu söylemenin kolay yolu yok, bir kerede söyleyeceğim."

Adamın söylediklerine odaklandığı sırada kulaklarına başka bir ses daha doldu artık tanıdık gelen bir sesti bu.

"Bu kötü bir fikir." Demişti, sesi bıkkın geliyordu. Ayrıca oldukça yakın gibiydi. Ben Hargreeves de buradaydı. Kız kaşlarını çattı, neydi kötü bir fikir olan?

Derin bir nefes verip "evet" diye yanıtladı Klaus onu. Bu onun dediğine katıldığı için miydi yoksa cümleye artık başlaması gerektiği için mi? Ellerini birbirine kenetledi Klaus. Tek seferde söyleyip bitirecekti işte. Uzatmaya gerek yoktu. Kısa bir sessizlik oldu, şimdi herkes onun söyleyeceklerini bekliyordu.

VALU - Number 5Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin