Bölüm 21: His
Belirsiz.
Anlamını bilmediğiniz şeyler için kullanılan bir kelime.
Örneğin duygular belirsizdir bazen. Daha önce hiç hissetmediğimiz bir duyduğu ilk defa hissettiğimizde bunun ne olduğunu anlayamayız. Bu duyguya bir isim koyamayız. Eğer bu duyguyu hissetmekten korkuyorsa insan daha da zordur buna bir isim vermek.
Valentina hayal kırıklığı duygusunun ilk defa hissettiğinde buna nefret demişti. Five Hargreeves kıyametin koptuğu o gün kardeşinin uzağa fırlattığı kızı gördüğünde hissettiği endişeye, şaşkınlık demişti. Belki de sevgiye olan korkuları ikisini de başka, yanlış şeyler düşünmeye itmiştir. Ancak hiçbir şey sonsuza kadar saklı kalamaz.
Üzerinde uzandığı koltukta bacaklarını kendisine çekmiş, büzdüğü dudakları ve çattığı kaşları ile oldukça rahatsız bir uyku çekiyordu Valentina. Five Hargreeves odada kimsenin olmamasının verdiği rahatlık ile kızı izliyordu. Düşünüyordu.
Acaba ne görüyordu kız rüyasında? Şu anki yüzüne bakılırsa onu sinirlendirecek bir şey olmalıydı. Uykusunda bile sinirli görünmeyi nasıl başarıyordu acaba? Çok zor olması gerek.
Anlayamıyordu. Uyumak istiyordu ancak gözlerini kapattığı anda o an gözlerinin önüne geliyor ve hızla gözlerini geri açıyordu. Bu çok sinir bozucuydu. Kendisi burada düşünürken kız rahatça uyuyabiliyordu. Nasıl uyuyabilirdi? Birine yakın olan yüzleri gözlerinin önünden gitmiyordu ki. Five Hargreeves cevabını alamadığı şeyleri sevmezdi. Tıpkı bu garip duyguydu sevmediği gibi. İyi hissettiriyordu, ama ne olduğunu bilmemek geriyordu.
Kızın ışığın altında parlayan saçlarına baktı. Yüzüne indirdi sonra bakışlarını. Garip. Daha önce hiç bu kadar uzun süre bakmamıştı onun suratına. Kızın kan ile karışmış menekşe kokusunu hiç hissetmemişti, duymamıştı daha önce. Yine de tanıdık gelmişti bu koku ona. Uzaklaşmak istememişti. Sonra ufak ufak titreyen bedenini fark etti. Kaşları çatıldı. Hava soğuk değildi ki.
Gözleri ile hızlıca kızı incelediğinde anladı titremesinin sebebini. Elliott'un verdiği kıyafetler hala üzerindeydi. Nasıl fark etmemişti çocuk bunu? Yüzünü o kadar incelemişti ki kıyafetlerine bakmaya gerek duymamıştı belki de. Saçma. Five Hargreeves kendi düşüncelerini göz ardı etmeye çalıştı. Sadece saçmaladığını düşünüyordu. Dalgınlık. Az önce olan şey buydu. Öylesine bir dalgınlık ile gözleri kızın üzerinde oyalanmış sadece. Ayağa kalktı. Başını iki yana sallayarak kendisine bir kahve yapmak adına mutfağa ilerledi.
Gözleri birkaç saniyeliğine mutfakta dolanıp duran Diego'ya takıldı ancak onu umursamamaya karar vermişti. Kendisine bir kahve yaparken adamın kendi kendine konuşmasını dinlemek zorunda kalmıştı. Belki de tavada Five'ın tam olarak ne olduğunu anlayamadığı bir şeyi pişirmekte olan Luther ile konuşuyordu. Kahvesini yudumladı ve mutfağın kapısına yaslandı. Valu'nun yanına dönmek şu anda seçenekleri arasında yoktu. En azından kafasında dolanan saçma düşünceler yok olana kadar.
"Hayır, anlamıyorum. Sürekli peşimdeler!"
"Kim?" Diye sordu Luther. Diego olduğu yerde durarak ona baktı ve yanıtladı "O Hollandalı psikopatlar!"
Five elindeki kahvesini yudumlarken gözlerini devirmisti buna. Bu aptalların arasında ne yapıyordu gerçekten? "Onlar İsveçli, gerzek herif." Dedi kardeşine bakarak.
"Bu zaman çizelgesine zarar vermeden bizi öldürmek için tutulmuşlar." Bunları daha kaç kez açıklaması gerekecekti acaba? Birden bire bakışları ona dönüp yeniden başka bir soru soran Diego'ya bakılırsa bu son değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALU - Number 5
Fantasy1 Ekim 1989 saat 12.00'de dünya genelinde 43 kadın doğum yaptı. Gün başladığında o kadınların hiçbirinin hamile olmaması oldukça sıra dışıydı. Zaman tıpkı bir gür bir şekilde akan nehir gibi hızla akıp geçti ve kendisini tekrar etti. Kıyamet günü g...