1. Bölüm

1.1K 51 19
                                    


Hemen başının üstünde dönüp duran sembolik deniz fenerinin ışığında geçip giden tekneye doğru ağzındaki dumanı savurarak boş gözlerle baktı. Williamette nehrinin sularına vuran fener ışığının tekneye doğru süzülüşünü izledi. Yaşadığı saatlerin, son saatleri olduğunu biliyordu ve ne pahasına olursa olsun bunu yapmalıydı. Son görev için beklediği zaman gelmişti. Ve yorulmuştu. Kaçmaktan, saklanmaktan, eski günlerini düşünmekten yorulmuştu.


Sigarasından derin bir nefes daha çekerek, Chris'i düşündü. Böyle dumanını savura savura sigara içtiğini görse, ayyaş annesinden öğrendiği bir sürü okkalı küfürü, yüzüne söylerdi şimdi. Sahi, sadece buna mı kızardı? Tam iki yıl olmuştu Chris onu görmeyeli. O Chris'i görmüştü ama. Hem de bir kaç kez. Merakına mı, aşkına mı yenik düştüğü bilinmez annesiyle oturduğu yere gitmiş, uzaktan uzağa onu izleyerek hasret gidermişti. Chris, kilo almıştı. Saçları bakımsızdı. Annesiyle yaşadığı karavandan müstakil bir eve taşınmışlardı. Sigortadan kopardığı kocasının ölüm tazminatını sindire sindire yediği belli oluyordu. Hâlâ seviyordu onu. Eliesha'yla güzel, düzeyli bir ilişkileri olsa da, Chris, bebeğini ona veren kadındı.


Biraz daha geriye yaslanarak, okkalı bir nefes daha çekti yarıyı çoktan geçmiş sigarasından. Sırtını yasladığı kayanın sırtına hafifçe batması ve derisi sıyrılan teninden akan kanın ıslaklığını hissetmek hoşuna gitmişti. Neşterle kurbanlarının derisini yüzerken duyduğu hazzı, şimdi kendi teninde hissediyordu. "Hiçbirinin canı acımadı," diye düşünürken, geçen teknenin sinir bozucu sireni, bir an irkilmesine neden olmuştu. Olsun, artık gönül rahatlığıyla ölebilirdi. Ağaçlar ayakta ölür, diye mırıldandı bir nefes daha çekerken. Her öldürdüğü insanda, başkasının hayatını kurtardığı için mutlu olsa da, bir gün yakalanacağını biliyor ve yakalanana kadar kurtarabileceği kişileri, özelikle çocukları o küçük melekleri düşünerek, kendini avutuyordu. Polyanna'yı hatırlardı her cinayetinde.


Dedesi Polyanna'yı her okuduğunda, Polyanna'ya gelen koltuk değneklerini hatırlar ve Polyanna'nın buna nasıl mutlu olduğuna şaşar ve gülümserdi. "Polyanna'nın canı cehenneme," diye bağırarak, bitmiş ve filtresini eritmeye başlayarak parmağını yakan izmariti denize fırlattı. Kollarını birbirine kavuşturarak, hafif esintide, küçük akıntının kayalara çarparak akmasını izlemeye devam etti. Gecenin karanlığında kolunda parlayan fosforlu saatine baktı. Akreple yelkovan çoktan 12'nin üzerinde birlikte olmuş ve akrebin işini altmış saniye gibi kısa bir sürede bitiren yelkovan zevkle yolunda ilerlemeye devam etmişti.


Deniz feneri başının üzerinde dönmeye devam ediyordu. Fenerin nehire yakamoz gibi düşen ışığı, birkaç mil ötedeki Ross Island Köprüsü'ne kadar ulaşıyor, bu kasvetli demir yığınını bir iskelet silueti gibi göstermeye yetiyordu. Birden, mavi ve kırmızı tepe lambalarının deniz fenerinin beyaz duvarına yansıdığını fark etti. İki yıldır titizlikle saklamayı başardığı izini, nihayet bulmuşlardı. Park ettiği arabasının incelendiğini tahmin edebiliyordu. Birazdan kayalıklara ulaşırlar, diye düşündü. Kısa süre sonra, o yeni tayin olan ve başına bela olacağına o zamandan beri inandığı dangalak polis memuru Lucas'ın sesini duyacağına emindi.


Bir nehire bir de arkasında hafifçe yükselen kayalıklara baktı. Bir an kayalardan koşmaya çalışarak ilerlemeyi düşünse de bundan vazgeçti. "Nehire atlamalı ve kıyıya yakın bir şekilde yüzmeliyim," diye düşünmüştü. Fazla zamanı kalmadığını biliyordu. Yakalanırsa her şey biterdi.. Görevini tamamlamadan ölmemeliydi. Ölümü boşa gitmemeliydi. Tekrar nehire baktı. Yaklaşan polislerin sesleri duyulmaya başlamıştı. Bir tanesi, "intihar etmiş olabilir mi," diye bağırıyordu. Altta kalan iki büyük kaya parçasına çarpmamak için geriye doğru gerinerek bir ok gibi suya atladı. Hafif serin suya girdiği zaman, tek düşündüğü şey, yakalanmamaktı. Hızlıca dipten yüzmeye başladı. Yaslandığı kayanın çıkıntılı ucunun çizdiği yaranın, tuzlu suyla temas edince sızlaması, dişlerini sıkmasına neden olmuştu.


İyi bir yüzücüydü. Sigarayı 15 yıl kadar içse de, o melun güne kadar bir daha içmemişti. Ve ciğerleri yaşına göre hâlâ iyi sayılırdı. Karanlık suyun altında parlamaya devam eden su geçirmez saatinin dikkat çekip çekmeyeceğini düşünerek, yüzeye çıkarak kısa bir soluk aldı ve tekrar suyun altından yüzmeye devam etti. Sesler iyice yakınlaşmıştı ve rahatça duyuluyordu. Dev projektörlerle suyu aydınlatmaya çalıştıklarını fark etti. Biraz daha hızlanmalıydı. Ciğerleri dayanmayacak diye çok korkuyordu. Artık yaşı 45'e yaklaşmıştı. Eski günlerini özlediğini düşündü. Gençken çok yakışıklı ve bir o kadar da atletikti. Kayalığın bitmiş olmasını ümit ederek kıyıya yöneldi. Ciğerlerindeki basınç, bedenini titretecek kadar kötüydü. Eğer kayalık bitmemişse kafasını sert bir kayaya çarpması işten bile değildi. Bütün planları altüst olur ve ölümü boşa giderdi. Ellerini öne doğru uzatarak yavaşladı ve elleriyle yoklayarak kafasını çarpmamak için yavaşça ilerledi. Kayalık bitmişti. Beton sete sürten eli sayesinde tutundu ve iyice duvarın dibine yanaşarak patlamaya ramak kalmış ciğerlerini gecenin hafif serin havasıyla doldurarak geriye doğru baktı.


6-7 kadar adam, ikisinin elinde projektör, deniz fenerinin ışıklarıyla, ellerindeki projektörlerin ışıklarını çarpıştırarak koca nehiri tarıyorlardı. Ucuz atlattığını düşünerek, soluklandı. Neredeyse yakalanacaktı. Artık sahte de olsa kimliğini bildiklerini anladı. Canlı ele geçmeye hiç niyeti yoktu. Ya görevini tamamlayacak ya da ölüp gidecekti. Ama son ana kadar canlı kalması gerektiğini çok iyi biliyordu.


Nasıl yakalanmıştı? Hiçbir fikri yoktu. Her işini titizlikle yapıyor ve küçük bir iz bile bırakmamaya çok dikkat ediyordu. Ya ekipten biri yakalanmış ya da gammazlamıştı. Başka türlüsü olamazdı. J'miydi? Hayır o yapmazdı. Birlikte bir yemin etmişlerdi ve onca zaman ona güvenmişti. Acaba Eliesha? "Yok," dedi fısıltıyla. "Saçmalıyorsun ahbap. O senden daha çok sever çocukları. Acaba bana olan aşkından dolayı mı? Yok artık. O ufacık meleği, boşuna umutlandırmak istemez sanırım." Birkaç cümle daha mırıldandı ve artık titreyen bedeninden dolayı, sudan çıkması gerektiğini düşündü. Adamlar kıyı boyunca, elindeki projektörlerle belli bir mesafeye kadar ilerlemiş ve yaptıklarının bir faydası olmayacağına inanarak, projektörleri kapatmışlardı. Ama dangalak Lucas'ın bir müddet daha orada bekleyeceğinden emindi. Kolay pes etmeyecek bir tipi vardı adamın. Üç ayda dört kere kendisini sorgulamış ve kedi-fare oyununa kendisini iyice kaptırmış olduğunu anlamıştı. Yeni ismiyle Dylan kaçıyor, Lucas ise, şuursuzca kovalamaya devam ediyordu.

OrganizeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin