*The Ronettes, Be My Baby
ÜÇ YIL SONRA
Dudaklarımda asla solmayan bir tebessüm vardı. Mutfak, pencereden içeriye süzülen güneş ışıkları sayesinde sıcacık hissetmeme sebep oluyordu. Üzerine vanilyalı dondurmada ekleyeceğim elmalı turta ise, ki bu Taehyung'un favori tatlısıydı, çoktan hazırdı ve masadaki yerini almıştı. Kıpır kıpırdım, heyecandan yerimde duramıyor; plakta çalan en sevdiğim şarkıya eşlik ederken bir o yana bir bu yana salınırken buluyordum kendimi.
"The night we met, I knew I needed you so."
Mutluydum. Hissettiklerimi tarif etmek için bu tabir basit kalıyordu belki ama, duygularımı tamamen özetleyen bir kelimenin literatürde bulunduğuna da ihtimal vermiyordum. Aradan geçen üç koca yılın ardından öyle güzel şeyler yaşamıştık ki, çoğu zaman halen tüm bu olup bitenlerin birer rüya olup olmadığını sorguluyor, şüpheye düşüyordum.
Onu kaçırdığım geceyi hala dün gibi hatırlıyordum. Ellerimi asla bırakmayacağını kanıtlamak istercesine sımsıkı tutmuş, beni babasının yanına götürürken ve evlenmek istediğim tek kişi diyerek beni ona takdim ederken tek bir an bile tereddüte düşmemişti. Etraftaki tüm o konukları, hemen arkamızda dikilen sözde nişanlısı Seohyun'u umursamadan; herkesin gözleri önünde beni öpmüştü. Donup kalmıştım o an, ne yapacağımı bilememiştim ve utançtan yerin dibine girmeyi planladığım tam o vakitte hiçte beklemediğim bir şey gerçekleşmiş, Seohyun dudaklarına yerleşen içten bir tebessümle bizi alkışlamıştı. Tam da o an, ondan aslında haksız yere nefret ettiğim gerçeğiyle yüzleşmiştim bir kez daha. O da bencil ailesinin bir kurbanıydı esasında, asıl suçlu hiçbir zaman o olmamıştı.
Daha sonra Jisoo, nereden çıkıp geldiğini bilmediğim Chaeyoung ve onlardan cesaret alan diğer tüm o kalabalık bizi desteklediklerini belli etmek istercesine alkışlamaya başladıklarında, babasının sinirden kıpkırmızı olan yüzünün aldığı o komik ifadeyi ölsem unutamazdım heralde. Şok olmuş, öfkeden deliye dönmüştü ancak ağzını açıp tek kelime bile edememişti. Ve biz de onun bir cevap vermesini beklememiştik zaten, gitmiştik.
O gün sabaha dek Seul sokaklarında dolaşmış, iki küçük çocuk gibi sürekli koşturup durmuştuk ve Taehyung her köşe başında beni öpmüştü, her öpücüğün ardından ise beni çok sevdiğini fısıldamıştı dudaklarıma. O an, bizi nelerin beklediğini bile bilmiyordum, umursamıyordum da zira hayatımın en mutlu gününü yaşadığıma emindim. Evlendiğimiz güne kadar.
Çünkü karı-koca olduğumuz o gün, kaçtığımız geceyi tahtından indirmişti ve ben bu kez tamamiyle emin olmuştum. Evet, en mutlu günüm kesinlikle yirmi beş haziran demiştim kendime. O günün hatıraları zihnime birer birer düştüğünde bile parmaklarım halen titriyor, o günkü heyecanımı bir kez daha yaşamama sebep oluyordu. Kilisede gerçekleşen, sadece en yakınlarımızın katıldığı sade bir nikah töreniydi halbuki. Gösteriş yoktu, şatafatlı bir gelinlik giymiyordum veya parmaklarımı pahalı bir yüzük süslemiyordu. Ancak ben mutluydum, hem de çok ve o günden sonra beni hiçbir şeyin bu kadar mutlu etmeyeceğine adım kadar da emindim.
Ta ki, düne kadar.
"I'll make you happy, baby. Just wait and see."
Belime dolanan güçlü kollar, korkuyla yerimden adeta sıçramama sebep olurken dudaklarımdan minik bir çığlığın firar etmesine engel olamadım. Arkamı dönüp beni korkutan eşimi azarlamak istiyor olsam da o buna izin vermemiş, çenesini omzuma yaslarken sol yanağımın üstüne minik bir öpücük kondurmuştu. Hissettiğim dudaklarla bedenim anında gevşerken, sırtımı onun göğsüne yaslamış ve belimdeki ellerinin üstüne kendi ince parmaklarımı sarmıştım usulca.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vera bellezza
Fiksi Penggemarsen, taktığın maskenin ardına saklanmış bir kız. ben, o güzelliği geç fark edecek kadar aptal.