•
Dudaklarımda silinmeyen bir tebessüm vardı, başım dönüyor ve midem çalkalanıyor olabilirdi ama yine de iyi hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Kim Taehyung tam karşımdayken, biz baş başa bir akşam yemeği yemişken ve o gerçek beni görüyorken, zaten kötü hissetmem neredeyse imkansızdı ama bu denli keyifli olmamın bir diğer nedeni de çoktan kanıma karışan alkoldü. İçki içmeye alışkın olmadığım gibi, şarabın tadına ilk kez bakıyor olmama rağmen kendimi dizginleyemeyerek, muhtemelen şişenin yarısından çoğunu ben içmiştim. Tadını ilk başta pek sevmemiş olsam da daha sonra böğürtlen aromasına alışmış, içtikçe gelen o içmeye devam etme isteğim yüzünden de duramamıştım. Hal böyle olunca, sarhoş olmam ne yazık ki kaçınılmaz bir sondu.
Komutan Taehyung'un parmakları bedenimi sabit tutabilmek adına iki yandan belime yerleşmiş, sırtım göğsüne yaslanmış bir halde öylece kapının önünde dikiliyorduk. Sarhoş olabilirdim ancak kendimi de tamamen kaybetmiş değildim, en azından temas eden bedenlerimizin kalbime bıraktığı heyecanın farkında olacak kadar ayıktım. Başı neredeyse omzuma düşmüş, çadırımıza her daim hakim olan ona ait hoş parfüm kokusu burnumu doldurmuştu. Göz kapaklarımı açık tutmakta zorlandığım için zorlukla önüme bakıyor, tam arkamda olan bedenin hızlıca alıp verdiği soluklarını dinliyordum. Chaeyoung ile kaldığımız odanın önüne gelene kadar, sürekli yalpalamam ve restauranta geri dönme çabam yüzünden onu epey yormuş, adeta peşimde koşturup durmasına sebep olmuştum. Ah, ayıldığımda yaptıklarımdan utanacaktım belki ama en azından şimdilik, anın tadını çıkarmakta kararlıydı şu an pek de mantıklı düşünemeyen ben.
Belimdeki ellerinden birini çekip kapıya bir kez daha, neredeyse bütün koridorda yankılanacak kadar, sertçe vurduğunda değişen hiçbir şey olmamıştı. Dakikalardır kapının önünde dikiliyorduk, komutan Taehyung onlarca kez kapıyı tıklatmış ve Chaeyoung'a seslenmişti ancak herhangi bir cevap alamamıştık. Dudaklarının arasından bıraktığı nefesi saçlarımın arasında dağılırken, homurdandığını işitebiliyordum ancak tam olarak neler söylediğini anlayamamıştım.
Yeniden yürümeye başladığında, belimdeki elleri sıkılaştı ve benim de onunla beraber önünden yürümeme yardımcı oldu. Kuklası gibiydim, beni yönlendiren oydu ve ben sadece zoraki adımlar atıyordum. Nereye gittiğimize dair hiçbir fikrim yoktu, düşünebildiğim ve tek istediğim şey uyumaktı. Beni şimdi bıraksa, koridorda olduğumu dahi umursamadan hemen bir köşeye kıvrılıp uyuyabilirdim.
Tanrıya şükür fazla uğraşmamış, sadece bir kat merdiven çıkarak bu kez başka bir odanın önüne gelmiştik. Komutan Taehyung belimdeki ellerinden birini çekip, paltosunun cebinden çıkardığı anahtarla odanın kapısını açtığında, yerinde olmayan aklım yeni fark ettiği bir gerçekle sarsılmıştı. Burası onun odasıydı ve biz bu gece, aynı odayı paylaşacaktık.
Onunla aynı yerde uyuduğum ilk gece olmayabilirdi ancak bu kez, kesinlikle öncekilerden farklıydı. Biz bir çadırda değil, oteldeydik ve bu kez tamamen kendim olarak onun karşısındaydım. Bir asker, bir erkek olarak değil, onun benim için verdiği pijamalarının arasında da değil. Sarhoş genç bir kadın olarak onunlaydım, böyle bir durumun içindeyken garip hissetmemem imkansız olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vera bellezza
Fanfictionsen, taktığın maskenin ardına saklanmış bir kız. ben, o güzelliği geç fark edecek kadar aptal.