thirteen: last night

3.7K 634 628
                                    

Son gece

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Son gece.

Bir daha Jimin ile aynı çadırda uyumayacak, Hoseok ile sohbet edemeyecek veya Seokjin'in iğrenç ama yine de güldüren esprilerine maruz kalmak zorunda kalmayacaktım. Sabahın köründe uyanmayacak, bu aptal üniformayı giymeyecektim. Kasabama gidecek, büyükannem ve Minnie'yi yeniden görebilecektim. Artık bir erkek gibi davranmak zorunda da kalmayacaktım. Her şey tekrardan yoluna girecek, ben de eski hayatıma geri dönebilecektim.

Ve bir daha, Kim Taehyung'ı göremeyecektim. Buradan gittiğim an, onun da hayatından sonsuza dek çıkmış olacaktım. Bu onun umrunda bile olmayacak, belki kısa bir süre sonra sahte adımı dahi anımsamayacaktı ama ben onu yine de her zaman hatırlayacaktım. Çünkü ona değer veriyordum, bunu kabul etmek zor olsa da gerçekleri inkar etme aşamasını çoktan aşmıştım. Kim Taehyung, sadece kısa bir süre içinde kalbimde özel bir yere sahip olmuştu.

Onunla ilk tanıştığımızda ondan hoşlanmamış, başımıza gelen felaketlerden onu sorumlu tutmuş olsam da, daha sonra fark etmiştim ki o aslında, bunlara sebep olmayı isteyecek biri değildi. O, iyi bir adamdı. Tüm o soğukluğuna, sert bakışlarına ve mesafeli duruşuna rağmen sıcak bir yüreğe sahipti. Tek istediği, kardeşini bulabilmekti ve bunun için çabalıyordu. Onu hala çok iyi tanımıyor olabilirdim belki ama yine de, hislerimin beni yanıltacağını düşünmüyordum. Kim Taehyung, ona verdiğim değeri hak edecek bir adamdı.

Mutluluktan havalara uçmam gerektiğini biliyordum ama bir yanımın buruk olmasını da engelleyemiyordum. Komik bir şekilde, buraya ve buradaki herkese fazlasıyla alışmıştım. Benimle her daim atışan Jimin'i bile özleyeceğimi hissediyordum. Eski hayatıma yeniden kavuşuyordum, bunun için mutluydum elbette ama yine içimde bir yerlerde, üzgün hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum.

"Anladın, değil mi?" dedi Jimin beni boğulduğum düşüncelerin arasından çekip kurtarırken. Sadece başımı sallamıştım, anlaşılmayacak bir şey yoktu sonuçta. Plan basitti. Yarın izin günümüzü kullanıyormuş gibi dışarı çıkacaktık, Jimin beni tren garına bırakacaktı ve ben kasabama geri dönecektim. Jimin buraya geri döndüğünde ise, benim ailemle konuştuğumu ve büyükannem hastalandığı için apar topar gitmek zorunda kaldığımı söyleyecekti. Bu kadardı işte, bütün planımız bundan ibaretti ve o herhangi bir sorun çıkmayacağını söylesede, benim içimde garip bir huzursuzluk vardı.

"Ama hiçbir şey söylemeden gitmek... Bu yasak değil mi?" diye sordum şüpheyle. Jimin kısa bir an düşündükten sonra başını sağa solladı. Benim yüzümden onun da başının derde girmesi, isteyeceğim son şey bile değildi.

"Sanmıyorum," yere uzanırken mırıldandı. "Yanlış anlama ama, burada pek de bir işe yaradığın söylenemezdi. Yokluğun sorun yaratmayacaktır." Başka bir gün olsa, bu söyledikleri beni sinirlendirebilirdi fakat ben sadece gülümsemiştim. Söyledikleri doğruydu aslında, geldiğimden beri tek yaptığım ortalıkta dolaşmak ve patates-soğan doğramaktı. Eh, burada bu işleri yapacak onlarca kişi olduğundan, varlığımın pek de bir önemi yoktu.

la vera bellezzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin