twenty eight: a letter

2.9K 407 278
                                    

8 AY SONRA

•••

Kuş cıvıltıları, sokakta koşturan gürültücü çocuklar, dedikodu yapmaya devam eden yaşlı teyzeler ve onları her zamanki yerimde, en sevdiğim ağacımın tepesinde izleyen ben. Artık her şey, yeniden eskisi gibiydi. Tam da istediğim gibi.

Ait olduğum yere dönmüştüm.

Her şey eskisi gibiydi fakat bu kez de, ben eksiktim. Bedenim buralarda avare bir halde geziniyordu sadece. Ruhum, komutan Taehyung ile vedalaştığım gece, o gölün kenarında hapsolup kalmıştı adeta. Zamanla hepsi geçer, diye düşünmüştüm ancak planladığım gibi seyretmemişti hiçbir şey ve ben, onu halen unutmayı başarabilmiş değildim.

Bir yıl kadar önce, yine bu ağacın tepesinde boş boş otururken pek fazla derdim yoktu. Büyükannemin arada sırada sağlık durumunun kötüye gitmesi ve çektiğimiz maddi sıkıntılar canımı sıkıyor olsa da, bir şekilde üstesinden geliyor ve atlatıyorduk. O zamanlar, bir erkek için acı çekmeyi bırakın, kendimi biriyle yan yana dahi hayal edemezdim. Aşk denen o duyguyu yersiz bulur, bir saçmalıktan öte olarak görmezdim.

Ancak şimdi, acınası bir şekilde görebildiğim tek şey oydu.

Komutan Taehyung, kalbimden silinmediği gibi aklımdan da çıkmak nedir hiç bilmiyordu. Kendime işkence çektirmek ister gibi, sürekli ve sürekli onu, onunla birlikte geçirdiğimiz günleri düşünüyor; acı çekmeye ve Tanrıya isyan etmeye devam ediyordum, ikimiz adına mutlu bir son yazmadığı için.

"Hey, aptal kız! Hadi in aşağıya!"

Düşüncelerim en yakın arkadaşımın bana seslenmesiyle kesintiye uğrarken, başımı yere eğdim ve alayla beni izleyen Bambam'a çevirdim gözlerimi. Başka biri bana aptal demiş olsaydı şayet, muhtemelen çoktan aşağı inip onunla kavgaya tutuşmuş olurdum ancak biz ikimiz, birbirimizle uğraşmaya bayılır ve hakaret etmekten de çekinmezdik.

"Defolup git başımdan, yalnız kalmak istiyorum."

"Hadi ama," dedi bir kez daha ardından dudakları yukarı kıvrıldı usulca ve elini uzattı. "Gelmelisin, sana bir sürprizim var." Onu tanıyordum, bakışlarında dolaşan o hınzır ifadeyi fark etmem zor olmuyordu. Derin bir nefes alıp, yerimde doğruldum ve birkaç dal aşağıya indikten sonra uzattığı elini tutarak zemine ayak bastım. Bambam inatçının tekiydi, onunla gelmeyi kabul etmezsem saatlerce bile sürse burada bekleyip başımı şişireceğini bildiğimden itiraz etmemeyi seçmiştim.

"Neymiş bu sürpriz?" diye sorduğumda sadece omuz silkmiş, beni kendi evlerinin bahçesine götürene dek sessiz kalmıştı. Bambam'ların bahçesinde gizli eşyalarımızı(?) sakladığımız minik bir çukur vardı. Ailesinin görmemesi için üzerini toprakla örterdik ve bu bahsettiğim gizli eşya, genellikle birkaç şişe soju olurdu.

Ben bahçedeki çimenlere yayılıp onu beklerken, o elinde bir gaz lambası, iki adet bardak ve bir şişeyle geri döndüğünde tahminimde yanılmadığım için istemsizce gülmüştüm. Yanıma bağdaş kurup oturduğunda elindeki şişeyi havaya kaldırmış ve büyük bir iş başarmış gibi gururla konuşmuştu.

"Bunu Arthit amcanın dükkanından arakladım. Tabi sen cahil olduğun için bilmezsin fakat buna şarap deniyor. Tadına daha bakmadım ama pahalı olduğuna göre kesin çok iyidir."

la vera bellezzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin