Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hayatım boyunca unutamayacağım, aklıma geldiği her an acı çekeceğim bir gün yaşamıştım. Önce kasabamın yıkılışını izlemek zorunda kalmış, daha sonra hiçbir şeyi anlayamadan bir anda kendimi erkek kılığına girmiş bir halde orduya katılmış olarak bulmuştum. Tek istediğim bir an önce kız kardeşimi bulup buradan gitmekti ama ben şu an onca askerle beraber oturmuş yemek yiyordum. Yalnız kalma fırsatı bile bulamamış, komutanın yanımızdan ayrılmasıyla Hoseok tarafından bu masaya sürüklenmiştim. Önümdeki pilavla bakışıp duruyor, arada sırada beni inceleyen gözleri görmezden gelmeye çalışıyordum.
Etrafı incelediğimde, karanlıktan dolayı net seçemesemde buradan biraz ilerde de çadırlar olduğunu görebiliyordum. Minnie'nin orada olabileceğini düşünüyordum ama oraya nasıl gidecektim? Gecenin bir vaktinde bir erkeğin kızların olduğu çadırlara gitmesi yanlış anlaşılmalara sebep olabilirdi. Ah, kelimenin tam anlamıyla delirmek üzereydim. Tanrım, ben cidden burada ne yapıyordum?
"Hoseok, sana bir şey soracağım." Önündeki pilavı yemekle meşgulken bana yandan bir bakış attı ve kafasını sor dercesine salladı. Hafifçe ona yaklaşarak kimsenin duymaması için kısık bir sesle sordum. "Getirdiğiniz kızlar nerede?" Hoseok anında bana dönerken gözleri irileşti ve ağzındaki pilavı zorlukla yuttu. Çok mu ani sormuştum?
"Lawan'a da bakın... Demek kızların yerini öğrenmek istiyorsun." Bütün bakışlar anında bize dönerken üstümde gezinen alaylı bakışlar çok fazlaydı. Hoseok'un söylediğimi duyurmadığı sadece komutan kalmıştı.
"Bizim Lawan'a da bak sen! Seni saf sanmıştım ama aslında sen de fenaymışsın." İsmini bilmediğim başka bir asker gülüşlerinin arasından konuştuğunda, yanlış anlaşılmayı düzeltmek için elimi sağa sola salladım.
"Hayır hayır, onun için değil." Masadaki kahkaha sesleri yükseldikçe, suratımı istemsizce buruşturdum. Ah, ben cidden nasıl bir ortama düşmüştüm böyle?
"Seokjin gitme çocuğun üstüne," dedi Hoseok kolunu omzuma atıp beni sarstığında. "Baksana nasıl da utandı." Ben hariç herkes kahkahalarla gülmeye devam ettiğinde, beni azgın küçük bir ergen olarak görmelerine ağlasam mı yoksa aslında bir kız olduğumun farkına bile varmamalarına gülsem mi karar veremiyordum. Başımı sessizce önüme eğdiğimde, yaşadığım rezil anı unutabilmek adına pilavı hızlıca ağzıma tıkıştırdım. Belki boğularak ölürsem, daha fazla bu saçmalıklarla uğraşmak zorunda kalmazdım.
—
Bir önünde dikildiğim çadıra, bir de bana bıkkın bir ifadeyle bakan Jimin'e bakıyordum. Hayır, o olmazdı. Hoseok ile aynı çadırda kalabilirdim, en azından daha kibar ve yardımseverdi. Ya da az önce adını Seokjin olduğunu öğrendiğim askerle kalabilirdim, komik biriydi ve yanında biraz da olsa rahat edebilirdim ama Jimin? Onunla asla kalamazdım. O kabaydı, kendini beğenmişti ve bana karşı olan bakışlarında hala anlamsız bir şüphe vardı. Aynı çadırda uyuyacaktık, onun yanında çok gergin oluyordum ve ben gergin olduğu zamanlarda, saçmalamaya başlayan insanlardandım. Kırdığım en ufak bir pot ile, gerçek kimliğimi anlaması an meselesiydi.