Birini sevmenin, bu denli acı verici bir eylem olduğunu bilmiyordum. Ah, aslında ben, bir gün geldiğinde birini sevebileceğimi dahi bilmiyordum fakat olmuştu işte, kader çoktan benim için ağlarını örmüştü. Kim Taehyung ansızın hayatıma girmiş, kalbime sihirli bir dokunuş yapmış ve beni ilk defa tattığım bu duyguyla bir başıma bırakmıştı. Hislerime engel olmayı denemiştim birçok kez, ona kapılmamak için kendi içimde büyük bir savaş vermiştim ancak onu gördüğüm an bile nefesimin kesiliyor oluşu, benim zaten çoktan bu savaşta yenildiğimi kanıtlar nitelikteydi. Kalbim uslu durmamış, sözlerimi dinlememişti.
Hemşire Chaeyoung'un yanından ayrılıp, gece çöküp ben çadıra geri dönmek zorunda kalana dek hep onu ve bundan sonra ne olacağını düşünmüştüm. Ne yapıyordum ben? Kız kardeşim için geldiğim bu yerde, neden başka birinin telaşına kapılıyordum? Aklımı başıma toplamam, bir an önce buraya niçin geldiğimi hatırlamam ve kendi ellerimle yarattığım bu duyguları, yine kendi ellerimle yok etmem gerekiyordu. Kim Taehyung'un bir komutan, benim ise sadece bir asker olduğum gerçeğini kabullenmek zorundaydım. Başka bir şansım yoktu, çünkü bu işin de oluru yoktu. Günün sonunda elimde kalan tek şey, aptalca bir umuda sürüklenmiş kırık kalbim olacaktı.
Çadıra geri döndüğümde komutanın içeride olmaması beni bir miktar rahatlatmıştı. Bugün revirde yaşadığımız o garip andan sonra, onunla yüzleşmeye hazır değildim. Fakat yine de her an gelebilme ihtimali olduğunu göz önünde bulundurarak üstümü hızlıca değiştirmiş ve onun dün gece benim için hazırladığı yer yatağına yorgun bedenimi atmıştım. Kendi içimde boğulduğum düşüncelerim bir yana, Hoseok bir an bile yanımdan ayrılmamış ve bütün gün hemşire Chaeyoung'un ne kadar güzel olduğundan bahsedip durarak başımı şişirmişti. Jimin'i ise o konuşmamızın ardından bir daha görmemiştim. Bana neden bu kadar kızgın olduğunu tam olarak anlayamıyor olsam da, üstünde durmamayı tercih etmiştim çünkü çektiğim onca derdin arasında, bir de Jimin'in beni sinirlendiren tavırlarına kafa yoramayacak kadar doluydum.
Ve şimdi, uyuyabilmek için kendimi zorluyordum fakat sadece birkaç metre öteden kulaklarıma dolan düzenli nefes sesleri kesinlikle buna engel oluyordu. Komutan Taehyung benim çadıra gelmemin üzerinden pek de fazla bir vakit geçmemişken gelmişti ve ben onun varlığını çadırın içinde hissettiğim an gözlerimi kapatarak çoktan uykuya dalmış gibi davranmıştım. Ancak ne yazık ki aradan geçen koca bir saate rağmen, hala uyumayı başarabilmiş değildim. Onunla aynı çadırda kaldığımız ikinci geceydi ve ben halen kendimi bu gerçeğe alıştıramamıştım. Kalbimin deli gibi atmasına, bir aptal gibi heyecanlanmama engel olamıyordum.
Uyuyamıyor, yer yatağında bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Büyükannemin bana daha bir çocukken uyuyabilmem için öğrettiği kuzuları sayma oyununu dahi denemiştim fakat sonuç, elbette olumlu olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vera bellezza
Fanficsen, taktığın maskenin ardına saklanmış bir kız. ben, o güzelliği geç fark edecek kadar aptal.