•Kollarının arasında olmanın verdiği hissiyat çok başkaydı. Başım onun göğsüne yaslıyken ve ondan uzaklaşmamdan korkar gibi sıkıca beni tutuyorken, olan biten her şeyin bir rüya olmasından çok korkuyordum. Hoş kokusu beni sarıp sarmalamışken ve saçlarımın arasında soluklanan dudaklarıyla arada sırada öpücüklerini bırakıyorken, kalbim yaşadığım duygu yoğunluğundan tükenmiş gibiydi. Göz kapaklarımı açık tutmamı zorlaştıran bir ağırlık vardı üzerimde, saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum fakat uyumak istemiyordum. Bu anın tadını doyasıya çıkartmak istiyordum çünkü sabah olduğunda, biz tekrar bir asker olduğumuzda onun pişman olmasından korkuyordum gurursuzca.
Kısa bir süre öncesine kadar aramızda bir hayli boşluk bıraktığımız yatakta şimdi, bedenlerimizin sıcaklığını hissedebilecek kadar yakın olmamız öylesine garip geliyordu ki hala deli gibi çarpan kalbimi dizginleyebilmiş değildim. Dudaklarının tadını hala alabiliyordum, parmak uçlarının değdiği her bir noktam ise bir karıncalanmanın tesiri altındaydı. Mutluydum, uzun bir sürenin ardından ilk kez kendimi bu denli iyi hissediyordum ve onun da söylediği gibi, artık görüyordum.
Başımı hafifçe yukarı kaldırarak ona baktığımda, dudaklarındaki küçük bir tebessümle bakışlarını tavana dikmiş olduğunu gördüm. Aklından neler geçtiğini bilmiyordum. Bizi neler bekliyordu onu da bilmiyordum ancak onun da, tıpkı benim gibi mutlu olduğunu parıldayan gözlerinden görebiliyordum ve ilk defa kalbim, ona baktığımda tökezlemiyordu.
Alnına dökülen dalgalı tutamları elinin tersiyle iterken onu izlediğimi fark etmiş olacak ki bakışlarını, ona hayranlıkla baktığına emin olduğum gözlerime çevirdi. Dudaklarım göz göze geldiğimiz an kontrolümün dışında kıvrılırken, başımı öne eğmekten kendimi alıkoyamadım. Onun omzuna yaslanmış olabilirdim, o da belimi kollarıyla sarmış olabilirdi ve Tanrım, biz öpüşmüş olabilirdik ama bu yine de benim içimdeki utanç duygusunu tamamen yenmiş olduğum anlamına gelmiyordu ne yazık ki. Ona kendimi gönül rahatlığıyla açabilmek adına zamana ihtiyacım vardı. Bakışlarımla hislerimi açıkça gösterdiğimi biliyordum ancak içimden geçenleri dile dökebilmek ve ona çekinmeden dokunabilmek için henüz tamamen hazır değildim.
Küçük bir kıkırtı işittiğimde başımı imkanı varmış gibi onun omzuna daha çok yasladım, saklanmak ve kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yüzümü görmesini istemiyordum. Belimdeki ellerinden birini çekerek usulca çeneme yerleştirdiğinde başımı tekrar kaldırmama ve göz göze gelmemize sebep oldu. Kemikli parmakları dudaklarıma belli belirsiz dokunuyor, çenemi okşuyordu ve tek kaşını hafifçe kaldırıp muzip bir edayla bana bakıyorken kalbimin yeniden heyecanla çırpınması kaçınılmaz bir sondu.
"Neden saklanıyorsun Lalisa? Utanıyor musun yoksa?"
Derin sesindeki o eğlenen tınıyı fark etmemek mümkün değildi, gülmemek için dudaklarını dişliyor olması ise benim utancımı körüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Sakinleşmeye çalışsam da nafileydi, gözlerimin önünden beni öpüşü gitmek bilmiyordu bir türlü. İtirafı ise hala kulaklarımda çalmaya devam eden hoş bir melodiydi adeta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
la vera bellezza
Fanficsen, taktığın maskenin ardına saklanmış bir kız. ben, o güzelliği geç fark edecek kadar aptal.