Confession

3.4K 595 339
                                    

"Ikiniz de yemekhaneye dönün, ve burayı izlemediğinizden emin olun."

Hyunjin, iki genci de yavaşça ittirerek koridora yöneltmiş, kendisi ise güvertenin dışına, az önce kendisini beklemelerini istediği adamlara ilerlemeye başlamıştı.

"Jeongin, daha iyiysin değil mi?"

Jeongin, Chae'nin alçak sesle sorduğu soruya karşılık başını olumlu bir şekilde sallayarak cevap vermiş, koridorun sonuna gelince Hyunjin'in dediği gibi yemekhaneye geçmişlerdi.

Şu an kaptanının o tayfalara ne yaptığını bilmek istese de bir yandan da onları hiç görmek istemiyordu lakin kafasını, o adamlardan daha çok karıştıran bir şey vardı; duyguları.

Chaeyoung, yemeğini yiyip etrafa bakınırken Jeongin'in ayağa kalkmasıyla ona dönmüstü. Genç kızın meraklı bakışlarını bıkkınlıkla nefes vererek cevapladı, tayfa.

"Lavaboya gidip geleceğim."

Chaeyoung'a bir şey deme fırsatı bırakmadan, ilerledi koridora. Evet, yemekhaneyi lavaboya gitmek için terk etmemişti. Hyunjin ile konuşmaya gidiyordu.

Adımlarını hızlandırıp güvertenin merdivenlerini birer birer cıktı, hâlâ Hyunjin o tayfalarla konuşuyordu.

Tayfaların yüzünü yeniden görmek kendisini düşündüğünden daha kötü etkilemişti, atacağı adım havada kalmış ve midesinde bulantı hissetmeye başlamıştı lâkin buna aldırış etmemeye çalışarak adımlamaya devam etti. Birkaç tayfanın ona doğru bakmasıyla Hyunjin de arkasını dönmüştü.

Genç kaptan önce duraksamış ardından kaşları çatılmıştı. Jeongin'in kendisini dinlemediği zamanlar onu deli ediyordu, ki muhtemelen Jeongin de bunu biliyordu.

"Jeongin, sana buraya gelmemeni söylemiştim."

Tayfa, kendisini izleyen adamlara bir saniye bile bakmadan doğruca Hyunjin'e bakıyordu. Hyunjin de bir gariplik olduğunu anlamış olacak ki kaşları çatılmış, tayfasının ne yaptığına anlam vermeye çalışıyordu.

Sonunda Jeongin adımlamaya başlamış, ilk başta tökezlese de devam etmişti.

"Jeongin yaklaşma bura-"

Genç kaptanın sözleri, minik bedenin sonlara doğru adımlarını hızlandırıp kendisine sarılmasıyla kesilmişti. Sadece kendisi değil, yanındaki tayfalar da anlamaz bakışlarını Jeongin'e gönderiyordu.

"Lütfen konuşalım, lütfen konuşalım, lütfen konuşalım..."

Yüzü, Hyunjin'in gömleğine gömülü olduğu için boğuk çıkan sesiyle konuşmuş, daha fazla sözlerle devam etmek istemediğinden, başını yukarı kaldırmış ve parlak gözlerle Hyunjin'e bakmaya başlamıştı.

Ona yardım etmiş olsa bile, geçen olan olay herkesin hafızalarındaydı ve Jeongin Hyunjin'in hâlâ kendisiyle mesafeli olacağını tahmin ediyordu, bu yüzden bu sonu gelmeyecek döngüyü şimdiden kırmak istemişti ve bu savunmasız halinde onu yakalamıştı.

O, bu bakışlarının karşı konulamaz olduğunu bilerek bakıyor, Hyunjin ise bakışlarının karşı konulamaz olmasına küfrediyordu.

"Merdivenlerin başında bekle."

Jeongin, başını sallayıp onaylamış ve birazdan belalarını bulacaklarını düşündüğü tayfalara ters bakışlarını yollayıp seri adımlarla merdivenlere ilerlemisti.

Beklerken, yalvarma cümleleri kulağına ilişmeye başlamıştı, tayfaların ağlamaklı ses tonlarına göre Hyunjin'in daha sakin ama tok çıkan sesini de duyuyordu. Ama ne olduğunu görmek istemediğinden başını çevirmeden gözlerini kapatmaya devam etti. Sonunda sesler kesilip, yalnızca kendisine yaklaşan adım seslerini duymaya başlayınca başını çevirmişti.

Hyunjin, kendisinden bile sakladığı heyecanını ifadesiz yüzüyle gizlemeye çalışıyor, aynı zamanda kendisini bekleyen tayfasına ilerliyordu. Sonunda tayfasının önünde durunca bir kelime dahi edilmeden sürüklenmeye başlamıştı.

Jeongin, hicbir şey söylemeden Hyunjin'i bileğinden tutmuş ilerliyor, Hyunjin de buna karşı koymadan ona ayak uyduruyordu.

Kimsenin gelmeyeceğinden emin oldukları bir yerde Jeongin adımlarını durdurmuş ve Hyunjin'e dönmüştü. Hyunjin, artık söze başlaması gerektiğini belli etmek için başını sallamış Jeongin de sıkıntıyla nefes verip dudaklarını aralamıştı.

"Öncelikle özür dilerim."

Hyunjin'in kaşları havalanmış ve alayla gülmüştü.

"Ne için özür diliyorsun, Jeongin?"

"Chaeyoung ile yaptığımız saçmalık için."

Hyunjin, daha sesli gülünce Jeongin, kaçırdığı bakışlarını ona çevirmişti.

Hyunjin, bunu gülerek dışarı vursa da şu an sinirden deliriyordu, hâlâ oyun gibi görüyordu olanları, Jeongin. Bir yandan da sinirlendiği için kendine kızıyordu, çocukluktan daha yeni yeni çıkmış birine böyle bir yük vermek ve üzerine bu yükü taşımasını istemek bencilce geliyordu.

"Jeongin, bu konuyu açmamak en iyisi."

"Bu olay hakkında konuşmak istemiyorum zaten, sadece özür dilemek istemiştim. Bahsetmek istediğim asıl şey benim hakkımda."

Hyunjin'in kaşları çatılmış ve dinlemeye başlamıştı. Istemese de endişelenmişti, çünkü Jeongin'di bu. Yine aptalca bir karar verme olasılığı çok yüksekti.

"Ben ne yapmam gerektiğini bilmiyorum."

"Neyden bahsediyorsun? Daha açık konuşursan sana yardımcı olabilirim, Jeongin."

Jeongin saniyeliğine gözlerini Hyunjin ile birleştirmiş, ardından yine zemindeki tahtaları izlemeye başlamıştı.

Hyunjin, her zaman yaptığı gibi tayfasının basini yukarı kaldırmak için elini uzatmış, lakin bazı şeylerin eskisi gibi olmadığını hatırlayınca eli havada kalmıştı. Yutkunmuş, elini geriye çekmek istemişti lakin Jeongin, havadaki elini tutması ve kendi yanağına götürmesiyle duraksamıştı.

Büyümüş gözlerle tayfasına bakarken, tayfa başını Hyunjin'in eline yatırmıştı. O karşı koymak istese de, zihnindeki düşünceleri toparlayana kadar Jeongin konuşmaya başlamıştı.

"Eğer dediğin gibi uzak kalırsak nasıl acı çekeceğinin farkındasın değil mi? O elin her zaman havada kalacak."

Hyunjin, hızlanan nefesiyle kaşlarını çatmış, birçok duyguyu aynı anda yaşadığından zihni cevap üretemiyordu şu an. Jeongin kendisiyle alay mı ediyor anlayamıyordu.

"Ve ben de acı çekeceğim."

Hyunjin'in bir şehir meydanı kadar gürültülü olan zihni duyduğu kelimelerle sessizliğe bürünmüştü. Zihninde bir yankı kopmuş, duyguları biraz daha belirsizleşmişti. Hissedemiyor, düşünemiyor sadece karşısındaki bedene bakıyordu.

Yanağına yasladığı eli bırakmış ama Hyunjin'in elini kendisine çekmesine izin vermeden aralarında kendi eliyle birleştirmiş, parmaklarını birbirine kenetlemişti. Hyunjin ise küçük tayfasının yaptıklarına büyük bir şaşkınlıkla tepki veriyordu.

"Neden kendimize acı çektirelim ki, daha güzel şeyler hissetmek varken?"

Hyunjin, sonunda duyduğu her şeye bir anlam yükleyebilmiş ve beklemeden Jeongin'i kendine çekip kollarını küçük bedene sarmıştı. Çok geçmeden kendi beline dolanan kollarla gözlerini kapatmış ve kaç zamandır beklediği bu sıcaklığın tadini çıkarmaya başlamıştı.

Duygu ve düşüncelerini böyle ustaca ifade edebilmek, sürekli "çocuk" olarak adlandırdığı Jeongin'den beklediği bir şey değildi, kolları arasındaki gencin her geçen gün bilmediği bir yönünü keşfetmek, bu hayatında alabildiği en büyük haz olmuştu.

"Seni seviyorum, tayfa."

"Seni seviyorum, kaptan."

[[Bölüm Sonu]]

Burada final yapsam nasıl olurdu ama LEDNDNXJDNCKFNDMFJDN

Ben iyi biriyim yapmam öyle şey🙂

Iyi günler vote ve yorum lütfen.

Mariners Apartment Complex 𖤐 Hyunin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin