Günle ilgili ilk tuhaf şey sıcaklıktı. Hava çok sıcaktı. Meteorolog değildi ama 20 derecenin üzerinde olduğuna bahse girebilirdi. Normalin biraz üstünde bir sıcaklıktı ama bunaltıcı da değildi.
Günün ikinci tuhaflığı, Sirius'un hissettiği endişe eksikliğiydi. Yaz tatili zamanı yaklaştıkça, Grimmauld Meydanı'na dönme ihtimaline karşı genellikle gergin olurdu. Ancak bu yıl, Potterlara gidecekti. Her şey iyiydi ve hatırlayabildiği kadarıyla ilk defa yaz için sabırsızlanıyordu.
Sirius asla kendini ödevler konusunda sorumlu hissetmezdi ve fazla umursamazdı. Remus ve Peter yatakhanede ödev yapıyorlardı. James ise quidditch antrenmanından yeni gelmiş biraz kestiriyordu. Sirius ödevden yeterince bunaldığı için ve hazırlanması gereken tek sınav Charms olduğu için bu ona boş zaman bırakmıştı çünkü bu konuda yeteneklerine son derece güveniyordu. Diğer iki arkadaşı ders çalışmaya devam ederken onlarla uğraşmaya başlamıştı, Peter ona çok fazla çorap fırlattıktan ve Remus'un en sonunda sinirlenerek 'Sirius eğer birisini kızdırmak zorundaysan lütfen başka birisini kızdırabilir misin?' demesinden sonra Sirius, kendini Hogwarts'ta dolaşırken buldu. Etrafta belirgin bir öğrenci eksikliği vardı, çoğu içeride sınavlara çalışıyordu, ancak güneş ışığının tadını çıkaran birkaç kişi de vardı. Büyük bir ağacın gölgesinde uzanmış cüppesini ve bir iki kitabını gelişi güzel yanına koymuş tanıdık bir sarışını görmesiyle oraya doğru ilerledi ve yatan kızın yanına çöktü ve sırtını ağaca yaslayarak oturdu.
Marlene yanına birinin geldiğini hissettiğinde bir gözünü açtı ve gözleri kapalı ağaca yaslanan Sirius'u görünce eski sakinliğine geri dönüp gözlerini kapattı.
Sirius, Marlene'nin en sevdiği parçasını seçmek zorunda olsaydı, gözlerini seçerdi. Hogwarts'taki başka hiçbir kızın, Marlene'nin sahip olduğu mavinin şaşırtıcı tonunda gözleri yoktu. Başka hiçbir kızın Marlene kadar büyük ve sevimli gözleri yoktu. Marlene gibi o parlak mavi gözlerinde sadece bir parıltıyla öfkeyi ifade edebilen ya da sadece o gözleri ve somurtkan bir dudağını kullanarak yoluna çıkan herhangi bir kız görmemişti. Veya Sirius'a böyle düşündürten başka bir şeydi.
Gözleri, onun sevimli uzun kirpiklerinden, çillerle çevrilmiş hafif kalkık burnuna doğru bir yol izleyerek kızın yüzünü inceledi.
''Bana bakmaya devam mı edeceksin yoksa uzanıp güneşin tadını mı çıkaracaksın?'' dedi Marlene alçak bir sesle, onu kendi düşüncelerinden sarsarak.
"Bakacak bu kadar güzel bir şey bulduğumda elimde değil, McKinnon." diye sırıtarak yanıtladı.
Marlene, gözlerini açarak dik bir şekilde ona baktı ama Sirius, canlı mavi gözlerindeki keyfi görebiliyordu. Ağır bir şekilde iç çekti ve ona katılmak için doğruldu, dizlerini kendine çekti ve kollarını dizlerinin etrafına doladı. Başını dizlerinin üzerine eğerek ona yan bir şekilde baktı.
"Neden sorun çıkaranların yanında değilsin?" dedi o sevimli İrlandalı aksanıyla.
"Beni kovdular. Görünüşe göre onları sinirlendiriyordum ama dürüst olmak gerekirse bu fikre nereden kapıldıklarını bilmiyorum. Ben? Hayatında hiçbir zaman sinir bozucu bir şey yapmayan kişi?"
Sirius'un Marlene hakkında en sevdiği ikinci şey gülüşüydü. Kahkaha atmasında hanımefendi gibi hiçbir şey yoktu. Bir şey varsa, bu bir hırıltıdan çok, içine atılan birkaç nefes nefese sesle bir kahkahaydı. İçten bir gülüş. Mutlak başka bir en sevdiği kısmı, homurdanmasıydı. Burnu kırışırdı ve dehşete düşmüş görünürdü ama gülmekten kendini alamazdı. Onu tanıdığı altı yıl boyunca, homurdanması ona hep tebessüm ettirmişti.
"Haklısın, Black. Sinir bozucu hiçbir tarafın yok." Hafifçe alay ederek kahkaha attı. Sonra biraz yüzü ciddileşti.
"Mia bana şu anda onlarla yaşadığını söyledi, bu açıkça yaz boyunca orada olacağın anlamına mı geliyor?" Diye sordu.
Mia'nın James'in annesi Euphemia olduğunu fark etmesi bir dakikasını aldı ve McKinnon'ların ve Potter'ların arkadaşlar olduğunu bilmesine rağmen birbirlerine o kadar aşina olduklarını düşünmemişti.
"Ona Mia mı diyorsun?"
Başını ona doğru eğdi.
"Evet, aslında Mia Teyze ama annem ona Mia diyor, ben neden yapmayayım?" Diyerek açıkladı."Onları bu kadar iyi tanıdığını fark etmemiştim, belli ki James'i biliyorsun ama onun ailesini de tanıdığını bilmiyordum." Bir keresinde James'in annesinin "Küçük Marley'i" sorduğunu duymuş olmasına rağmen, ikisi arasındaki bağlantıyı kurmaya uğraşmamıştı.
"Her neyse, evet, yaz boyunca orada olacağım, beni özleyecek misin, McKinnon?" dedi saçlarını karıştırarak.
Hafifçe koluna vurdu.
"Aptal," Yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Omzuna yaslanmak için ona yaklaştı. Her zaman bu kadar kolay bir yakınlığa sahiplerdi. Sirius için garipti. Marlene, tüm sertliğine rağmen aslında yumuşak, sevgi dolu bir kızdı ve Sirius, her dokunuşun acımasız ve acı verici olduğu bir evden geliyordu, Sirius her zaman bu kadar nazik bir şeye nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Ama artık bunda daha iyiydi, kolunu omzuna geçirdi, böylece daha rahat bir şekilde durabildiler.Ona bakmak için hafifçe başını çevirdi "Sirius, bütün yazı beni sinirlendirerek geçirirken seni nasıl özleyebilirim?"
Onu düzgün görebilmek için biraz geriye çekildi "İrlanda'da olmayacak mısın? McKinnon, James'in evinde kalmıyorsun, değil mi?" Birisi olsaydı, James'in en azından ona bundan bahsetmiş olacağından emindi.
Marlene, yine Sirius'un çok sevdiği gülüşüyle gülümsedi. Sirius neden onun gülüşünün sebebi olmak için elinden geleni yaptığını ya da neden onun hakkında bunları düşündüğünü bilmiyordu. Bunun için endişelenmedi çünkü herhangi bir sebep görmedi. O ve Marlene her zaman böyle olmuştu. Marlene ile ilgili her şeye olan özel ilgisinin nedenleriyle yüzleşmeye karar verirse, bu yakınlığı bozabileceğinden korkuyordu. Marlene onun için önemliydi ve durumları iyiydi, bunu bozmak istemiyordu. Gözleri, dudaklarının kıvrımını takip ederken, ona o özel gülümsemeyi bahşettiğini izlediğinde ve onu ilk kez öpmenin nasıl bir şey olacağını merak ettiğinde, kendi kendine bunları düşünmeye devam etti.
"Evet, genellikle kalırım ama yaz aylarında değil. Bir evimiz var, James'in evine yaklaşık on dakika uzaklıkta ve her yazı orada geçiriyoruz." Kaşları kırıştı.
"Dürüst olmak gerekirse bunu bilmiyor muydun? James'in bundan bahsedeceğini düşünmüştüm."Belki de bahsetmişti ama Sirius dikkatini vermemişti.
Sarı saçlarının uçlarıyla oynamadan önce gülümsedi ve Marlene'in omzunu sıktı.
"Hatırlamıyorum ama bu kesinlikle iyi bir haber. Orada olmana sevindim, McKinnon."Onunla yüzleşmek için kafasını omzundan kaldırdı ve biraz uzaklaştı. Ona tekrar gülümsedi. "Ben de senin orada olmana sevindim, Black."
"Yarın bir sınavım var ve senin de var, ben biraz daha ders çalışacağım, geliyor musun?" dedi yere attığı cübbesini ve kitaplarını toplarken.
"Hayır, güneşin tadını biraz daha çıkaracağım. James'i görürsen buraya gönderebilir misin, olur mu?"
Başını salladı ve dudağını ısırdı, bu Marlene McKinnon'un yüzünde pek görülmeyen bir bakıştı. Sirius neyin yanlış olduğunu sormak üzereydi ama Marlene biraz dengesizce öne doğru eğildi. Dudaklarının hafifçe yanağına bastırıldığını hissetti.
"Akşam yemeğinde görüşürüz, Black" diye fısıldadı ayağa kalkıp uzaklaşmadan önce, omzunun üzerinden bakarak.
Gidişini izledi ve önümüzdeki yazın ne kadar ilginç olacağını düşünerek kendini gülümsemekten alı koyamadı.
————
azıcık geçte olsa iyi yıllar herkese 🤧
ve başlık bulmak çok zor 🙂 🔫 🔫
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Why Do You Love Me || Blackinnon
Fanfic[Marlene Mckinnon ve Sirius Black ile ilgili AU, Drabble, One-shot, Headcanon çevirileri vs.] [Bölümler birbirinden bağımsızdır.]