On Galleon

255 20 7
                                    

Selam, şimdi ufak açıklamamı yapıcam tekrardan sonra bölüme geçebilirsiniz, bölüm çeviri ve quidditchle ilgili ve bazı anlam bozuklukları olabilir quidditchle ilgili çoğu terime uzağım ne kadar doğru oldu bilmiyorum bi de bazen daha anlaşılır olsun diye kendim de bir şeyler ekliyorum veya çıkartıyorum umarım anlaşılıyodur her şey, işte açıklamak istedim neyse iyi okumalar <3

Sirius Black romantik değildi. Kızları mum ışığında akşam yemeklerine götürdüğünü veya onları Kara Göl'e götürdüğü söylentilerin aksine - bu tür şeyleri iddia eden kızların yarısıyla bile çıkmadığından oldukça emindi - Sirius  yurt odasında oturup konuşmayı tercih ederdi. Ortak salonda ateşin önünde sohbeti severdi, onunla şakalaşmayı, flört etmeyi, gözleriyle onu izlemeyi severdi.

Ve kısacası, Sirius Black, nerede olursa olsun yanındayken huzurlu hissettiği, her hangi bir şey yaparken hep zevk aldığı Marlene McKinnon'a aşık olmuştu. Ama aşk, diye düşündü Sirius, oldukça güçlü bir sözcüktü.

Marlene'e olan hislerinin sevgiden daha kuvvetli olduğu açıktı. Bundan açıkça korksa da bu su geçirmez bir gerçekti. James'i ve Remus'u da seviyordu ve Peter ilk başta onu biraz kızdırsada, onu da seviyordu. Lily'i de seviyordu. Andromeda'yı ve aklı başında olan tek amcasını da seviyordu, aslında tam anlamıyla başvurabileceği tek akrabasıydı. Uzun koridorları ve kemerli tavanlarıyla Hogwarts'ı da seviyordu. Ama "sevgi" ve "aşk" farklıydı. Aşkın nasıl hissettirdiğini daha önce hiç bilememişti.

Ve Sirius, Marlene'e aşık olmuştu.

Bu duygu özellikle çarpıcı bir açıklama değildi ve kendisini akşam yemekleri, şampanya ya da benzeri herhangi bir şeyle dramatik bir şekilde göstermemişti. Aslında bu, az çamurlu, ıslak bir Quidditch sahasından, neredeyse ayla gölgede kalan yıldızların gölgesinden gelmişti.

Marlene pijamalarıyla, elindeki süpürgeyi tembelce sarkıtıyordu, açık mavi gözleri parlıyordu.
"Quidditch oynamaya hazır mısın?"

Sirius süpürgesine binerek güldü.
"Beni Quidditch'te yenemezsin McKinnon."

"Bunu vurucu mu diyor?"

"Yani, hedef direğine her yaklaştığınızda sizi süpürgenizden yere sereceğim. Harika bir amacım olduğu söylendi."

"Kim tarafından?" Marlene, Quidditch top kutusunu açıp büyük, kırmızı pufu dışarı çekti.  "Bahse girerim senin üzgün kıçını ezeceğim."

"Bahse girerim oyun bittiğinde senin üzgün kıçın yerde yatıyor olacak."

"Bahis istiyorum?"

Sirius sırıttı. "On galleon."

"Pekala," dedi Marlene kollarını kavuşturarak.
"On Galleon. Ancak parayı teslim etmeye hazır olsan iyi olur."

Süpürgesine bindi, saçını bağladı ve Quaffle'ı elden ele fırlattı. "Hadi, Black, acele et."

"Ben hazırım," diye karşı çıktı Sirius, ona doğru uzanarak. "Topla nasıl başlayabilirsin?"

"Çünkü yapıyorum işte."

"İyi, ama oyunun ne zaman başlayacağına ben karar vereceğim – ŞİMDİ!" Marlene'in hareketlerini izleyerek, onun için bir kuşuçuşu uzaklık yaptı, neredeyse dönmeden önce süpürgesinin kenarını tuttu ve kale direklerine doğru ilerledi.

Marlene süpürge üzerinde hızlıydı, Sirius biliyordu, ama altın çemberi dönmeden hemen önce fırlatılan quaffle'ı durdurmayı başardı, bu da sarışının bir surat asmasına ve Sirius'un gülümsemesine neden oldu. Diğer yöne doğru hızlandı.

Marlene, yetişme konusunda daha az sorun yaşadı ama yine de farklı bir taktik seçti. Quidditch kıyafetinin arkasını tutarak onu oldukça yavaşlatmayı başardı.

"Eğer üstümü çıkarmamı istiyorsan, McKinnon, sadece sorman yeterli."

Marlene anlık dikkat dağınıklığını bir koz olarak kullanarak sırıttı. Süpürgeden atladı ve sırtüstü yere indi, bir quaffle'a el koymak için quidditch top kutusunun etrafına uzandı.

"Ah, hadi ama, bu adil değil," diye karşı çıktı Sirius onu başından savmaya çalışarak.

"Adil oynadığımızı asla söylemedim."

"Tamam, madem öyle." Sirius dalışa geçti ve Marlene çamurlu zemine yaklaştıklarında kalmaya çalışmak için iki kolunu da beline dolamaya çalıştı. Tam ayağa kalkmak üzereyken, süpürgenin düşmesini sağlayarak Sirius'u onunla birlikte yere sürükledi. İkisi de yere düştü, ve Marlene, hafif ıslak çimen ve erkek arkadaşı arasında kaldı.

"Şimdi, bu kesinlikle adil değil," dedi Sirius, ayağa kalkma girişiminde bulunmadan.

Marlene onun altında yatıyordu, berrak gözleri doğruca onunkine bakıyordu. Ani bir gözlerini kaçırma dürtüsü hissetti ama başını hareket ettiremediğini fark etti.

Sarı saçları, sanki dikkatlice bir hale oluşturulmuş gibi etrafına yayılmış, ay ışığında parlıyordu ve burnundaki çiller özellikle öpülebilir görünüyordu.

Ona aşıktı.

Düşünce kafasına rastgele aniden geliyor gibiydi, Sirius'un hoş karşılanacağından emin olmadığı bir hediye. İnsanları sevmek bir silahtı ve aşk ise daha da güçlü bir silahtı. Ama belki de aşk buydu - tek bir sıyrığının öldürebileceği kadar güçlü bir silahı olan birine güvenmek.

"Sana aşığım," diye fısıldadı, sanki kelimeleri deniyormuş gibi, onları bir anda geri çekmeye hazırmışçasına.

Marlene'in gözleri büyüdü ve garip bir şekilde "Ah" gibi bir ses çıkardı.

Ufak çaplı bir sessizlik oldu.

"Ben... Üzgünüm, sadece, sadece biraz rastgele ağzımdan çıktı ve ben -," Marlene yumuşak bir gülümsemeyle sözünü kesti.

"Ben de sana aşığım, Sirius."

Gülümsedi. "Bu rahatlattı, çünkü bu sessizlik çok daha uzun sürerse, kalkıp kaleye geri dönmek için yarım bi düşüncem vardı."

Marlene sırıtarak gözlerini devirdi.
"Bu beni öptüğün kısım değil mi?"

Sirius'un ifadesi sahte bir kafa karışıklığına dönüştü. "Bilmiyorum... Sanmıyorum. Bunun ayağa kalkıp içeri girip seni bıraktığım kısım olduğundan oldukça eminim - "

Marlene'in yumuşak dudakları tarafından kesildi ve kesintiyi memnuniyetle karşılayarak öpücüğünü derinleştirdi.

Sirius, sonunda uzaklaşarak sırıttı. Burnuna ufak bir öpücük bırakmadan önce konuştu.
"Ve birinin bana on galleon borcu var."

————

Why Do You Love Me || BlackinnonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin