Başlama tarihinizi yazın. ->
Elimdeki kitabı kenara bırakıp gözlerimi yorgunlukla ovaladım. Uzun zamandır kitap okumamdan dolayı gözlerim ağrıyordu. Bilgisayarım bozulduğu için yapacak pek bir şeyim kalmamış ve kendimi kitaplara vermiştim. Evden kendi tasarımlarımı yapıp satarak geçiniyordum ama geçen gün bilgisayarım birden kapandı. Bende bir arkadaşıma verdim yapması için. Kendisi güvenilir bir bilgisayar uzmanıydı. Bilgisayar mühendisliği okuyor ama geçirebilmek için bir kafede çalışıyordu. Yanına uğrasam iyi olur.
Telefonumu sehpanın üzerinden alarak ayağı kalktım. Kapının yanına geldim ve aynadan şöyle bir kendime baktım. Üzerim gayet iyiydi. Siyah kotumun üzerine beyaz bir sweat giyiyordum. Gözlerimin üzerine düşen sarı saçlarımı elimle düzelttim. Gözümün altına yayılmış olan çillerim ise hoşuma gidiyordu. Ayağıma siyah bir bot giyerek evden çıktım. Bir iki sokak ileride olan kafeye doğru ilerledim. Yolda giderken mümkün olduğunca yanından geçtiğim insanların suratına bakmamaya çalışıyordum. Tamamen ayağımın altındaki asfalta odaklanmıştım.
Kafenin olduğu sokağa geldiğimde kafamı kaldırıp kafeye baktım. Hızla ilerledim ve içeri girdim. Çok fazla insan yoktu. İçeriye fazla göz gezdirmeden tezgahın arkasında bardakları kurulayan Seungmin'in yanına ilerledim. Onu görünce mutlu oluyordum. Uzun ömürlü biri. Beni görünce elindeki bardağı bıraktı ve tezgaha kollarını koyarak konuştu.
"Oldukça sıkılmış olmalısın. Bilgisayarın olmadan." Gülümseyerek bende tezgaha yaslandım ve ona döndüm. "Evet fazlasıyla canım sıkıldı. Kitaplar bile beni rahatlatmıyor." Benim tasarım yapmak konusunda oldukça istekli ve hevesli olduğumu bilen biridir. Bilgisayarım olmadan bir hiç gibi oluyordum.
"Merak etme bilgisayarın hazır. Ve içindeki her bir veri olduğu gibi duruyor. Tek sıkıntı deli gibi gece gündüz o bilgisayarın başından kalkmamandı. Biraz gerçek dünya ile bağlantıda olman gerek. Yoksa hem seni hem de bilgisayarı kaybederiz." Söylediğine karşın gülümsedim. "Nerede peki?" Söylediğine kaşlarını çatarak bana baktı.
"Bilgisayarını yanımda taşımıyorum Felix tabiki de evde. İstersen akşama bir uğrayıp alırsın. Ya da ben yarın yanımda getiririm sende alırsın." Akşama yanına uğrayıp almayı seçeceğimi bilmesine rağmen soruyordu. "Zaten biliyorsun Min." Gülümsedi. "Tamam o zaman ben seni arayınca kafenin önüne gelirsin eve birlikte geçeriz. Geç çıkacağım bugün." Kafamı salladım. Tam konuşacağım sırada gözleri arkama döndü ve daha fazla gülümsemeye başladı. Bende merakla arkama döndüm. Karşımdaki uzun boylu bedenin dağılmış hali ile anlık durdum. Yüzü fena halde dayak yemiş gibi duruyordu. Karnından bıçaklanmış olmalıydı ki üzeri tamamen kan olmuştu. Ona olan bakışlarımı fark ederek bana döndü ama karşımdaki beden beni korkutuyordu. Gülümseyerek konuştuğu anda ise gözlerimi kırpıştırmam ile normal görünümüne geri döndü. Uzun sarı saçlı ve dolgun dudaklı gayet yakışıklı olan kişiyi görmekle kendime geldim.
"Selam." Gözleri cevap bekler bir biçimde üzerimde dolaşırken bende kafamı sallayarak cevap verdim.
"Selam." Bana selam verdikten sonra yanımıza geldi ve Sungmin ile konuşmaya başladı. Gözleri arada bir bana takılıyordu.
Bir ay. Tam bir ayı vardı. Bir ay sonra az önce gördüğüm hale düşerek o şekilde ölecekti.
Evet. İnsanların tam olarak nasıl öleceğini ve ne zaman öleceğini görebiliyordum. Bu beni insanlardan tamamen soyutlayan bir yeteneğim oldu. Ölü bedenlerini görmek beni hem korkutuyor hem de insanlardan uzak durmama neden oluyordu. Daha önceden rahatsız olduğum için bazı insanların ölümlerini engellemeye çalışmıştım. Ama kaderleri yine olduğu gibi akıyor ve zamanı geldiklerinde ölüyorlardı. Ben her ne kadar istesem de bunu değiştiremiyorum. İnsanlarla fazla konuşmuyor yüz yüze gelmiyor gerekmedikçe dışarı bile çıkmıyordum. Bu yeteneğimi ilk defa bir sene önce gece ansızın yatağımdan baş ağrısı ile uyanarak ilaç almak için eczaneye gittiğimde fark etmiştim. O zaman eczanede ki genç kadının kanlar içindeki halini görmem ile çığlık çığlığa oradan kaçarak evime gitmiştim. Bir ay kadar bir sürede ise insanlarla ilişkimi azaltmıştım. Ama Seungmin ile hala yakındım. Onu her gördüğümde gözüme yaşlı ve gülümseyen suratı geliyor. O kadar hayatı iyi bir şekilde yaşamış olmalı ki yıllar sonra gülümseyerek yaşlılıktan ölecekti. Bu beni çok mutlu ediyor tabi.
Kafeden içeri girdiği andan beri gözlerimi üzerinden çekemediğim sarışın çocuk bakışlarımı fark etmiş olmalıydı. Ölmesini istemiyordum. Yakışıklı ve genç biriydi. Ölmesini gerçekten istemiyordum. Ona yardımcı olmalıydım. Birileri tarafından dövülerek ve bıçaklanarak ölüyordu. Gece vakti ara sokakların birinde. Yapan kişi bir kask takıyordu. Motorcu kaskı. Buna engel olmalıydım. Seungmin ile konuşurken kocaman gülümsemesi ile bir kez daha emin oldum. Ölmesine izin vermeyecektim. Yanında olacak, kötü bir şeye karışmadığına emin olarak öleceği gün gelene kadar yanında durup o gün geldiğinde ise dışarı dahi çıkmasına izin vermeyecektim. Bu işte tamamen kararlıydım.
"Felix. Beni duyuyor musun?" Bir anda Seungmin'in bana seslenmesi ile ona döndüm. "Ne?" Gülümsedi. Ve sarışın olan da. Bu kadar güzel gülümsüyorken bir ay sonra nefes bile alamayacak olması beni üzüyordu.
"Felix bu Hyunjin. Bizim üniversitede konservatuar 3. sınıf öğrencisi. Hyunjin bu da Felix. Tasarım bölümü 2. sınıf öğrencisi. Neden bilmiyorum ama açıktan okumaya başladı. Tüm gün evde ve bilgisayarına yapışık bir biçimde yaşıyor." Hafif gülümsedim. Hyunjin de gülümsemişti. Yönelttiği soru ile ona döndüm.
" Neden açıktan okumaya karar verdin. Dışarıda olup yeni insanlar tanımak daha iyi değil mi!" Evet insanlarla tanışmak güzeldi. Tabi onların ölü hallerini görmediğin sürece.
"Aslında insanlarla pek samimi olmayı sevmem. Seungmin bana yetiyor." Seungmin bu söylediğim ile ilk önce gururlanmış gibi bir tavır sergilerken bir anda durarak kaşlarını çattı. "Öyle dediğine bakma sen Hyunjin. 1. sınıftayken birçok arkadaşı vardı. Hatta bölümündeki herkes ile arkadaştı bile diyebilirim. Ama ne oldu bilmiyorum ama bir anda bütün herkesle arasını açtı ve üniversitesini açığa aldı." Hyunjin ilgi ile onu dinledikten sonra bana döndü. Yüzü bunun neden olduğunu merak ettiğini bağırır bir biçimdeydi. Oldukça güzel bir yüzü vardı. Gülümsedim ve stresten tırnaklarımın parçaladığı avucumun içine baktım.
"Bir sorun olmadığını söyledim Min. Sadece öyle olsun istedim." Seungmin inanmamış olsa da geçiştirerek cevap verdi. "Tamam tamam."
"Neyse benim gitmem gerek daha kütüphaneye uğrayacağım." Hyunjin'in söylediği ile ona döndüm. Onunla gitmeli miydim? Çevresini tanımak için daha fazla konuşmam gerekiyordu ama kütüphane de konuşamazdım. En azından yolda konuşabilirdim. Hem Seungmin'i bekleyene kadar fazla insanın olmadığı bir yerlerde olabilirdim.
"Bende seninle gelebilir miyim? Kitap almam lazım benimde." Hyunjin gülümseyerek kafasını olumlu şekilde salladı.
"Tabiki de gelebilirsin."
Sizce akışı nasıl gidiyor?
Bir sonraki bölümde neler olacak?
Peki bu yetenek birden nasıl ortaya çıktı?
Felix Hyunjin'in ölmesini engelliyebilecek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
See Deaths ~Hyunlix~
FanfictionHayatım boyunca bir çok insanın ölümüne şahit olmuştum. Ve hiçbir şekilde ölmelerine mani olamamıştım. Ama onunkini durdurmak istiyordum. Ölmesini istemiyordum. -Hyunlix- "See The Series" 'ın 2. kitabı olan "See Memori...