"Ne demek gitme Minho. Bir haftadır bu işin peşindeyiz. Öylece bırakamam."
"Lütfen beni dinle Jisung. Araştırmaya devam ederiz ama şimdi gitme." Minho'nun söyledikleri ne kadar etkiliydi bilmiyorum ama sarıldığım dedektiv gitmek için çok ısrarcıydı. Haklı olabilirdi ama bilmediği şeyler vardı. Minho etrafına baktı ve çevremizde olan bütün polisleri işlerine gönderdi. Jisung ile birlikte gidecek olan üç polis ise bizi bekliyorlardı.
"Bak Jisung. Şimdi içeri girelim ve konuşalım. Sana gerçekten haklı bir sebep sunarım. Ben senin yerine bir iki polis gönderirim. Ekibindekiler ise onlarla bağlantı kurup ellerinden geleni yaparlar." Beni kendisinden ayırmak için debelenen Jisung durdu ve derin bir iç çekti. Hâlâ ikna olmamış gibi duruyordu.
"Bak Minho. Bu uyuşturucu satıcılarını bir haftadır takip ediyoruz. Bugün beklediğimiz teslimat yapılacak. Onları suç üstü yakalayıp içeri atmamız gerek. Bunu ben başlattım ve ben bitiricem. Bu tutumunu da hiç sevmedim. Şimdi arkadaşını benden ayır çünkü gerçekten çok geç kaldım."
"Sana benim ekibimi veririm. Bilirsin işlerinde çok iyilerdir. Sizin yerinize onlar teslimatın yapılacağı yere giderler. Senin ekibin her dakika onlarla temas içinde olurlar. Bu defa benim sözümü dinle." Minho'nun bakışları güven ve istek doluydu. Gitmesini istemiyordu. Bende istemiyordum. Gördüğüm bir insanın on dakika sonra ölmüş olmasını istemiyordum.
Sardığım sıkı kollarımı biraz daha sıkmıştım. Gözyaşlarım durmamış ama sakinleşmiştim. Minho'nun onu ikna edeceğine inanıyordum. Sanırım başarmıştı da.
"Tamam. Hemen ekibini topla. Sana söylediğim adrese gitsinler. Yolda detayları benim ekiple konuşurlar. Bizde arkadaşınla birlikte içeri geçelim. Çok iyi bir açıklaman olmadığı sürece bu durumu Bay Kang'a anlatmaktan çekinmeyeceğim çünkü."
Elini sırtıma koydu. Söyledikleri ile rahatladım. Ayağı kalkmaya çalışırken bende hareket ettim ve birlikte kalktık. Gitmeyeceğini bildiğimden belindeki ellerimi gevşettim ve ona baktım. Öfkeli gözleri benimkilerle buluşurken onun yönlendirmesi ile az önce çıktığımız polis merkezinden içeri geri girdik. Bilmediğim bir odaya girerken telefonda konuşan Minho, telaşla peşimden gelen Seungmin ve aynı Jisung gibi öfkeli polislerde odaya girmişti. Hâlâ ayrılmadığım bedenle birlikte siyah deri koltuğa oturduk. Minho telefonla konuşmasını bitirip dikkatli olmalarını söylerken kapatmadan önce aklıma gelenler ile bende kendi uyarımı yapmıştım.
"Minho dur. Jisung hyungun ekibinin planı ne tam olarak bilemesem de kendi ekibine girdikleri ormanlık alandan direkt eve girmemelerini söyle. Evin çevresi boş ama çevresindeki ormanlık alanın içinde birçok adamları var. Hangi tarafın bilmiyorum ama sayıları fazla. Birçok destek ekip göndersen iyi olur. En az yirmi kişi." Söylediklerimi dikkate alıp ciddiyetle beni dinledikten sonra aynı ciddiyetle telefondakilere aktarmıştı. Detaylı bilgiyi başka bir ekipten alacaklarını söyleyip telefonu kapatmış ve ayakta bekleyen şaşkın polislere dönerek hızla onlarla temas halinde olmaları gerektiğini, gerekli bilgiyi aktarmalarını ve en az 20 kişilik bir destek ekibini kendi ekibi emirleri altında adrese göndermelerini istemişti. Polisler ise ikiletmeden kabul etmiş ve selam vererek odadan çıkmışlardı. Onların çıkması ile yanımda oturan Jisung kolumdan sertçe tutarak beni kendisine çevirdi.
"Bu kadar bilgiyi nereden biliyorsun?" Yüzüme karşı sertçe bağırması ile Minho hızla yanımıza gelerek beni ondan ayırmış ve koltuktan kaldırarak kendi arkasına çekmişti. Jisung da oturduğu yerden kalkarak Minho'nun karşısına dikilmişti.
"Sakin ol Jisung."
"Ne demek sakin ol ya şu an bilmediği bir operasyon hakkında bizim bile bilmediğimiz bilgiler verdi. Kim o Minho? Bunları nerden biliyor? Yoksa onlardan biri mi?" Jisung sinirle odada bağırırken bu zamana kadar sessiz kalıp endişe ile peşimden gelen Seungmin ise Jisung'a karşı bağırmıştı.
"Ne demek istiyorsun sen ya? Arkadaşım senin ve diğer polis arkadaşlarının hayatını kurtarmışken senin tek yaptığın onun uyuşturucu satıcısının tarafında olduğunu iddia etmek mi? Kendine gel!" Seungmin'in söyledikleri ile Jisung daha fazla sinilenmiş ve odada kendi etrafında volta atarak ellerini saçlarından geçirirken yüzüne öfkeli gülümseme yerleşmişti. Seungmin hareketlerimden ne yapmak istediğimi anlamıştı. Ve söylediklerinde haklıydı.
"Anlıyorum şu an olanlar sana çok saçma geliyor fakat lütfen bir süre bekle. Operasyon biter bitmez sana her şeyi anlatacağım sana söz veriyorum." Minho çok sakin bir biçimde konuşuyordu. Jisung durdu ve ona baktı. Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Pes ederek kafasını salladı ve cebinden telefonunu çıkararak koltuğa bıraktı kendini. Bende rahatlıkla derin bir nefes aldım. Minho bana döndü.
"İyi misin?" Ona karşı sadece kafamı salladım ama iyi değildim. Seungmin odadaki orta sehpanın üzerindeki su şişelerinden birini alarak yanıma geldi. Kapağını açarak bana uzattı.
"İç ve sakinleş." Jisung'un delici bakışları altında titreyen ellerimle şişeyi alarak kafama diktim. Hâlâ kalbim deli gibi çarpıyor ve nefeslerim düzenini toplayamıyordu. Kendimi bir koltuğa bıraktım. Seungmin de yanıma oturarak elini omuzuma koydu. Bana destek oluyordu. Bu bana iyi geliyordu. Birinin yanımda olduğunu bilmek.
Aradan kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama içimdeki endişe artmıştı. Ya onları kurtarıcağım diye daha fazla insanı tehlikeye attıysam? Ya birilerinin ölmesini engellemek yerine bir başkası ile ölüm zamanını değiştirmişsem? Böyle bir ihtimal var mıydı bilmiyorum ama içimdeki endişe en kötüsünü düşünmeme neden oluyordu. Dakikalar geçtikçe yerimde oturmamış ve olduğumuz odanın içinde defalarca kez volta atmıştım. Küçük odada bir o yana bir bu yana ilerlerken tırnaklarımla elimin derisini tahriş edecek kadar çok ellerimi kaşımıştım. Sıkıntı ile verdiğim nefesler bazen boğazıma takılırken odadaki diğer üç kişinin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ama kendime hakim olamıyordum. Seungmin oturduğu koltuktan kalkarak yanıma geldi ve yine ellerimden tutarak beni sakinleştirmeye çalıştı.
"Sakin ol Felix. Senin sayende kimse ölmeyecek. Buna inan." Güvenle gözlerime baktığı gözlerinden çektim bakışlarımı. Bakamadım. Ben bile kendime güvenemezken bana bu denli güvenmesine karşı mahçup oluyordum.
"Bilemiyorum Seungmin. Ya daha çok kişinin ölümüne neden olduysam."
"Hayır Felix. Öyle düşünme." Etrafta gezen bakışlarım bana bakan Jisung'a dönünce şaşkınlıkla bakakaldım. Başarmıştım. Aklımda canlanan bana ait olmayan anılar ile rahatlamış ve üzerimden bir yük kalkmıştı. Ölümü değişmişti. Genişçe gülümseyip Seungmin'e döndüm.
"Başardım. Seungmin başardım değişti." Heyecan ve neşeyle çıkan sesim ile Minho hızla yanıma geldi. Elini omuzuma koydu ve gülümseyerek gözlerime baktı.
"Evet başardın Felix. Ve çok teşekkür ederim. Bunu asla unutmam." Tekrar Jisung'a döndüm. Olayı anlamaya çalışır bir şekilde bize bakıyordu. Aklıma gelenlerle Minho'ya döndüm.
"Minho lütfen giden polisleri ara. Onlara bir şey olmamıştır umarım." Cebinden telefonunu çıkardı ve birini aradı. Kısa konuşması yüzündeki gülümseme ile biterken kafasını yukarı aşağı sallaması ile tamamiyle başardığımı anlamıştım. Mutlulukla yanımdaki Seungmin'e sarıldım.
____
Size hızlı hızlı bölüm yetiştirmeye çalışırken hatalarım ve ya açıklarım olursa kusura bakmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
See Deaths ~Hyunlix~
FanfictionHayatım boyunca bir çok insanın ölümüne şahit olmuştum. Ve hiçbir şekilde ölmelerine mani olamamıştım. Ama onunkini durdurmak istiyordum. Ölmesini istemiyordum. -Hyunlix- "See The Series" 'ın 2. kitabı olan "See Memori...