"Düşün Felix. Bir cinayet işleniyor ve suçlunun yüzü görünmüyor. Ama aynı kıyafetlere sahip olduğu için biri katil diye suçlanıyor. Kimse gerçekten o mu değil mi diye düşünmez. Direkt o yapmış der. Düşünsene eğer bedenler birbirine uymuyorsa ortada bir kumpas vardır." Haklıydı. Tekrar sıkıntı ile ellerimi saçlarımdan geçirdim.
"Ne yani biri onun kıyafetlerini giyerek suçu ona mı atmaya çalışıyor? Evet doğru. Boy olayı şimdiden çözüldü. Suçlu Lee değil. Burada kurban Lee. Biri Hyunjin'i öldürerek suçu ona yıkacak ve hiçbir şey olmamış gibi dışarda dolaşmaya devam edicek. Hyunjin ve Lee'nin araları zaten kötü gibiydi. Dün de Hyunjin ondan pek hoşlanmadığını söylemişti. Bu onu daha çok suçlu konumuna düşürürdü. Seungmin bu iş düşündüğümüzden çok daha karmaşık. Ne yapacağız?" Nefeslerin birbirine karışmış ve bütün bildiklerim birbirine girmişti. Düşünmekten başıma ağrılar girmiş ve başım dönmüştü. Sıkıntıdan uyuyamamış, düşünmekten beynin bulanmıştı. Ne yapacağımı bilmemekle birlikte korkuyordum. Ya ona bir şey olursa. Ya Hyunjin'in ölmesini engelleyemezsem. Ya o ipek gibi olan uzun sarı saçları daha ben dokunamadan kana bulanırsa.
Bedenimin hızla sarsılması ile kendime gelmiştim. Seungmin titreyen ellerimi tutarak gülümsedi. Bir elinide saçıma atarak okşadı ve beni rahatlatmaya çalıştı.
"Sakin ol Felix. Herşey düzelicek. Bu işin peşini bırakmayacağız tamam mı? Ama eğer sen şimdi sakin olmazsan ilerleyemeyiz." Kafamı salladım ama bir süre sakinleşmek için ona sarıldım. O da saçımda olan elini oynatarak okşamaya başlamıştı. Diğer eli ise sırtımdaydı. Bu işi halledebiliriz.
***********
23 gün.
Az bir zaman kalmıştı. Telaşlıydım. Asıl katili bulamamıştık ve bununla birlikte bir kurban daha ortaya çıkmıştı.
Polis merkezinden içeri girerken adımlarımı direkt Minho'nun odasına yönlendirdim. Bize yardım edebilirdi. Odasının önüne gelince kapıyı çaldım ve komut beklemeden benimle birlikte gelen Seungmin ile içeri girdik. Odada yalnızdı. Önündeki dosyadan kafasını kaldırarak bize baktı. Hem şaşkın hem de meraklıydı.
"Merhaba hyung."
"Hoşgeldiniz çocuklar. Geçin oturun. Bir sorun mu var?" Meşgul bir adamdı ve benim başıma gelenleri göz önüne alırsak gayet yerinde bir soru olmuştu. Seungmin ile masasının önündeki sandalyelere otururken derin bir nefes aldım.
"Aslında senden bir şey isteycektim. Kötü bir şey değil. Umarım bize yardım edersin." Minho ellerini masanın üzerine koyarak bize baktı. Bize yardım edeceğini zaten önceden söylemişti. Fikrinin değiştiğini sanmıyorum.
"Sizi dinliyorum."
"Ortak bir arkadaşımız var. Bir süre sonra öldürülecek ve bunu istemiyoruz. Öldüren kişi kask taktığı için tam olarak kim olduğu belli değil. Bir süre araştırma yaptık ve elimizde birkaç kişinin ismi var. Eğer senin için bir sıkıntı olmayacaksa bu kişilerin suç kaydı olup olmadığına bakar mısın?" Minho'nun kaşları çatıldı. Böyle bir şey beklemediğine emindim.
"Elinizde kaç kişi var?"
"Yaklaşık 10 kişi falan." Dedi seungmin cebinden bir kağıt çıkarıp Minho'ya uzatırken. Listeyi alan Minho isimlere baktı. Kafasını salladı ve bize geri döndü.
"Tamamdır. Şimdi işim olduğu için bir saat sonra falan hallederim. İşiniz yoksa gelip alırsınız. Ama Felix seni uyarıyorum." Bana attığı bakışları anlamıştım. Gülümseyerek cevap verdim.
"Merak etme şu an sadece araştırıyoruz. Elimizde bir çok bilgi var zaten. Bizim tek isteğimiz arkadaşımızın katilini öğrenip ondan uzak tutmak. Ama olaylar biraz karışık. Daha sonra elimizdeki her şeyi sana anlatacağım. Tamam mı?" Arkaya yaslanarak kafasını salladı. Seungmin ile birbirimize bakarak gülümsedik ve kalktık.
"O zaman biz kaçalım. Bir yere uğrayacağız. Daha sonra yanına geliriz.?"
"Dikkatli olun." Söyledikleri ile gülümsedim ve odasından çıktım. Rahatladım.
"Şimdiki durağımız olay yeri. Hadi çıkalım." Kafamı salladım ve önden ilerleyen arkadaşıma yetişerek polis merkezinden çıktım.
Hyunjin'in öldürüleceği sokağı tanımıştım. Üniversitenin yakınlarındaki ara sokaklardan birindeydi. Sokağın adı gördüğüm görüntülerde duvarda yazıyordu. Duvarın köşesinde. Telefonumu cebimden çıkararak haritalara girdim. Ama çarptığım beden ile dengemi sağlayamamıştım. Telefonum yere düşerken birinin kollarımdan tutması ile düşmeden durabilmiştim. Kafamı kaldırıp beni tutan kişiye baktım.
İlk önce kıyafetine ve saçlarına bulaşan kana baktım. Nefes alışlarım yavaş yavaş hızlanırken yüzüne baktım. Kendimi tutamayıp gördüğüm görüntü ile gözyaşlarıma hakim olamazken yüzünden akan yoğun kana baktım. Daha fazla ayakta kalabileceğimi sanmıyordum. Dizlerimin bağı çözülüp yere düşerken karşımdaki kişi beni daha sıkı tutmuştu. Titreyen ellerimle karşımdaki kişinin ceketinden sıkıca tuttum. Gitmesine izin veremezdim ama şu an kendimde değildim. Etrafımda olan şeyleri algılayamıyor ve ya sesleri ayırt edemiyordum. Ama duyduğum bir ses ile kendime gelmiştim.
"Arkadaşın için bir ambulans çağırırım ama şimdi gitmem lazım." Benden ayrılmasına izin vermedim. Başımda bir ağrı belirirken kafamı kaldırıp karşımdaki gitmemesi için ceketini sıkı sıkı tuttuğum adama baktım. Güzel yüzü normal haline dönmüşken şaşkınca ve endişeyle bana bakıyordu. Polis merkezinin bahçesindeydik hâlâ. Etrafımıza bir çok polis memuru toplanmıştı ve yan tarafındaki Seungmin endişeyle adımı sayıklıyordu.
"Felix. Felix."
"Gitme!" Ağzımdan çıkan kelime ile adam şaşkınca bana baktı. Gözüm arkasındaki polislere takılınca ağlamam daha da şiddetlenmiş ve karşımdaki adama iyice tutunmuştum.
"Gitmeyin!"
"Felix kendine gel. Felix." Seungmin'in endişeli sesi kulaklarımı doldururken tek yapabildiğim gitmemeleri için yalvarmaktı. Eğer giderlerse ölüceklerdi. Hepsi. Gitmelerine izin veremezdim. Bunu yapamazdım.
"Bana bak lütfen iyi misin? Kötü bir şey mi oldu? Eğer konuşmazsan sana yardımcı olamayız. Ama beni bırakmalısın." Sıkıca tutunduğum dedektif, etrafımdaki polisler ve yanımdaki Seungmin. Ne yapacağımı bilemiyordum. Gitmemeliydi.
"Lütfen gitme. Lütfen." Dedektif ise bir süre sonra sinirlenmeye başlamıştı sanırım çünkü bu sefer sesi biraz gür çıkmıştı.
"Bak burada bir çok polis var. Onlardan yardım isteyebilirsin. Benim çok acil bir işim var ve gitmek zorundayım. Lütfen arkadaşına yardım eder misin?" Bu defa Seungmin'e dönerek ondan yardım istemişti. Gitmemesi için son çare olarak ona sarılmıştım. Şaşkınca öylece durmuştu ama daha sonradan beni kendinden uzaklaştırmaya çalışmıştı.
"Lütfen beni bırakır mısın zor kullanmak istemiyorum." Bağırması umurumda değildi onu bırakamazdım.
"Ne oluyor burda?" Minho'nun sesini duymamla biraz olsun sevindim. O bana inanırdı.
"Minho ne oldu bilmiyorum ama beni bırakmıyor. Gitmem lazım. Acil." Omuzumda hissettiğim el ile o tarafa döndüm. Sıkıca sarıldığı bedenden ise bir santim ayrılmamıştım.
"Felix iyi misin?" Eliyle gözyaşlarımı silerken dedektife sıkıca sardığım kollarıma baktı. Kaşları çatıktı.
"Minho. Lütfen gitmesine izin verme." Minho anlamazca yüzüme bakarken kafamı iki yana salladım. Sarılı olduğum beden ise hâlâ beni kendisinden ayırmaya çalışıyordu. Minho'nun yüzündeki ifadeyi görünce rahatladım. Demek istediğimi anlamıştı.
"Jisung nereye gideceksin?" Sarıldığım dedektif ise bütün siniri ile konuştu.
"Operasyona gideceğim Minho. Eğer onu tanıyorsan yardım et çünkü yeterince geç kaldım." Ve Minho'nun dudaklarından dökülen kelime beni tamamiyle rahatlatan bir kelime olmuştu.
"Gitme Jisung"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
See Deaths ~Hyunlix~
FanfictionHayatım boyunca bir çok insanın ölümüne şahit olmuştum. Ve hiçbir şekilde ölmelerine mani olamamıştım. Ama onunkini durdurmak istiyordum. Ölmesini istemiyordum. -Hyunlix- "See The Series" 'ın 2. kitabı olan "See Memori...