Draco Malfoy ve Harry Potter'ın saçı

931 69 17
                                    

*ehem şey selam ya, ilk olanları yani turnuvada yani quidditch turnuvasında olanları anlatmadım, anlatamadım... Ateş Kadehi'ne film ve kitap olarak aşığım, David Tennant aşkım kabarıyor hiç dinmiyor ki gerçi. Neyse yeterince boş yaptığıma göre başlayalım.
Bölüm Şarkısı-I HATE EVERYBODY-Halsey

Draco Malfoy Hogwarts'a giden trene bindiğinde -ki uzun yolculuklara bayılırdı, sessizce köşesine çekilmek istiyordu- aklındaki en belirgin şey Harry Potter'dı. Bu pek şaşırtıcı değildi fakat Draco Malfoy'u çok sinir ediyordu. Kafasında dolanan aptal Gryffindor 'bak seni nasıl da sinir ediyorum! Haha ben kazandım, ben, ben!' diye çığlık atıyordu. Draco Malfoy kesinlikle ama kesinlikle Harry Potter'dan haz etmezdi. Sinirle soludu. Muhtemelen karşısında oturan Pansy Parkinson Draco'nun ne düşündüğünü merak ediyordu fakat sarışın olan buna dikkat edemeyecek kadar meşguldu. Malum, Harry Potter hakkında dalga geçilecek bir şey bulması gerekliydi. Hırsla saçlarını dağıttı ve söylenmeye başladı.
'Saçları!'
Pansy Parkinson anlamsızca baktı. Eh, bu normaldi. Eğer karşınızda çocukluk arkadaşınız sinirle 'saçları!' diyorsa ne olduğunu merak ederdiniz.
'Kimin saçları Dragon?' Draco Malfoy keyifle gülümsedi.
'Kimin olacak Aptal Potter'ın. Nasıllardı gördün mü? İçinde kaybolursun. İğrençlerdi, bir insan bu kadar mı kendine özen göstermez?' Pansy Parkinson yüzüne sahte bir gülümseme kondurdu ve onaylayan mırıltılar çıkardı. Endişeliydi ve düşünecek çok şeyi vardı. Çünkü en yakın arkadaşı ikinci sınıftaki halini anımsatıyordu.
Hermione Granger'a aşık olduğunu kabul etmediğini, kendine yediremediği zamanları.

Size şunu anlatayım. Pansy Parkinson Hermione Granger'a karşı ilgi duymaya en başta başlamıştı. Birinci sınıfın ilk yılında gözlemledi, ikinci sınıftan bunun basit bir hoşlantı, beğeni olduğunu düşündü. İkinci sınıfın yaz tatilinde annesi ona değiştiğini söylemişti. Bu olumsuz bir değişim değildi. Lavande Parkinson eşinin aksine bu kan statüsü saçmalığına inanmıyordu. Bir insan kimse oydu. Karakteri önemliydi. Bunu eğer açarsa kesinlikle öldürüldü bu yüzden kızına kendi düşüncelerini gizlice anlatmayı denemişti. Fakat ikinci sınıfın sonuna kadar Pansy hiç annesini dinlemek istememişti. Sonra bir gün dinlemeye karar verdi. Daha çok küçüktü, 12 yaşındaydı fakat aşk duygusunun ne olduğunu bilmese de yaşadıklarının bir şey olduğunu biliyordu. Onu değiştiren bir şey. Ondan sonraki yıl Pansy Parkinson'un yaptığı tek şey insanları gözlemlemek olmuştu. Seçmen Şapka'nın kendisini az daha Ravenclaw'a koyacağını annesi ve Draco hariç kimseye söylememişti. Kendisini güvene almak istiyorsa kendisini gizlemeliydi. O da gizledi. 'Kanı bozuklarla' dalga geçti, tabi ki Hermione Granger bir istisnaydı. Athena'sını bulmuştu. Üçüncü sınıfın başında onu gözlemledi. Ve daha aşk duygusunu bilmezken onun telaşlandığında nasıl saçlarıyla oynadığına, cesur olmasına rağmen bir o kadar utangaç olmasına aşık oldu. Hermione Granger dilini çözemediğiniz bir kitaptı. Ve Pansy Parkinson bu dili çözemese bile okumayı denedi. Okuyamadan aşık olmuşken ilerisi nasıl olurdu kimse bilmezdi fakat Pansy Parkinson'un daha kalbinin çok acıyacağı kesindi. Öbür bir yandan küt saçlı kıza göre birinci sınıfta aşık olan tek kişi o değildi.

Yeşil gözlü çocuk onu evine, Hogwarts'a getiren trenden indikten sonra aceleyle Büyük Salon'a giden en yakın arkadaşı Ron Weasley'i takip etti. Turuncu saçlı çocuğa ne kadar yemeklerin bitmeyeceğini anlatsa da ne bilebilirsin ki tarzında bir cevap almıştı bu yüzden rahat bırakmıştı. Büyük Salon'da Hogwarts Marşı'nı söylerken gözü birindeydi. Aşina olduğu biri. Düşmanı olan biri. Draco Malfoy bu yıl yine uzamıştı. Herhalde aralarında birkaç santim filan vardı. Slytherin Prensi olarak anılan çocuk her zamanki gibi mükemmeldi. Ah, tabi ki hayır Harry asla çocuğun iyi olduğunu düşünmezdi fakat sonuçta ortada inkar edilemez bir gerçek vardı. Siz ne kadar kötülemeye çalışsanız bile Draco Malfoy mükemmeldi. Sarışın olan Pansy'e gülerek bir şeyler anlatıyor sonra marşı yüzünü buruşturarak söylüyordu. Slytherinler kodlaşmış giyinirlerdi. Siyah ceket, kravat, beyaz gömlek, siyah pantolon ya da gri/koyu yeşil etek. Tüm masalardan farklı olarak onlar öyle giyinirdi. Bir de Ravenclaw masasındaki tuhaf görünümlü kız vardı fakat olay örgüsüne göre ondan maalesef ki daha sonra bahsetmeliyiz. Ufak bir şey söylemem gerekirse bu kızı daha çok göreceğiz. Sarı dalgalı saçları olan kız tüm Ravenclawlardan ayrı olarak giyinirdi. Konumuza dönmek gerekirse Harry Potter'ın içindeki ses bu senenin de iyi olmayacağını söylüyordu. Ve bazen içinizdeki sese güvenmeliydiniz.

Büyük Salon'da birine bakan tek kişi Harry Potter değildi. Hermione Granger Pansy Parkinson'un yanındaki kimdi bilmiyordu fakat anlatamayacağı kadar sinirliydi. Yanındaki kız Pansy'e hızlı hızlı bir şeyler anlatıyordu ve Pansy ona gülümsüyordu! Küt saçlı olanın odağı değişti. Ondan birkaç masa ötede oturan Athena direkt olarak ona bakıyordu, küt saçlarını eliyle düzeltti ve sırıttı. Hufflepuff masasında da gözleri Harry Potter'da olan biri vardı. Fakat bu daha sonra da anlatılabilecek bir şey. Bu yıl çok şey değişeceğe benziyordu ve kim için iyi kim için kötü olacağı hiç belli olmazdı.

*Bitti ya. Umarım iyidir. İki karakterimiz girdi bile hikayeye~ Diyecek bir şey bulamadım ehe. İyi geceler filan ya da günaydın işte. Kontrol etmeden atıyorum, özür dilerim *-*

chef-d'oeuvre• drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin