çiçekleri gökyüzüne taşımış sarışın genç

417 36 2
                                    

Bölüm Şarkısı- The Cranberries/Zombie

"Ölen çocukların ölmeden önceki son isteklerinin yankılandığı bir odadayım. Koridorun ardında ne olduğunu kimse bilmiyordu fakat bilmek de istemiyorlardı. Kol kola gezen korku ve tutku ben ürperirken nefeslerini üflüyorlar. Duygularımız prangalanmış, hareket edemiyorlar. Karanlık içine çekiyor, her tarafımı kaplıyor. Son isteğini bağıran o çocuklardan biriyim şimdi. Boğuluyorum ama kimse sesimi duymuyor. Fedakarlık yapmadan ölmek imkansız."


Draco Malfoy terleyerek uyanırken artık bu rüyaların anlamını çözememiş olmaktan yorulmuştu. Kaç ay olmuştu sahi? 4 ay? Uzun zamandır uykuya hasret bıraktıran bu rüyalar 4 ay önce başlamıştı. Belki de Draco Malfoy bu sebepten dolayı etrafta sürekli uykulu bir şekilde geziniyordu. Son birkaç ayda hızla kilo vermiş, kemikleri sayılacak hale gelmişti. Bu rüyalar sanki toprağın içine çekiyordu onu. Ah, Draco Malfoy kendisini bu kadar zayıf olarak görmekten bıkmıştı. İlk başta uyku iksirlerini almaya başlamıştı fakat Madam Pomfrey şüphelenmeye başlayınca bırakmak zorunda kalmıştı. Yine bir gün doğumunda uyanmıştı işte. Ayaklarını soğuk, beton zeminde sürüyerek kapıdan çıktı. Normalde yatakhanelerden daha büyük olan Malfoy- Zabini ikilisinin kaldığı oda genelde rahatlamak için iyi bir yerdi. Fakat işte Draco Malfoy, sabahın beş buçuğunda, kadife siyah pijamalarıyla Slytherin Ortak Salonu'nda oturuyordu. Saçları dağılmıştı, ki buna rağmen kendilerine özgün bir duruşu vardı, yüzü normal halinden çok daha beyazdı ve gözleri kapalıydı. Sessizce bugünün nasıl geçeceğini düşünüyordu. İşte her gün rutini buydu. Uyanıp nasıl ayakta kalacağına karar vermek. Draco Malfoy bazen sadece umursamamak isterdi. Hufflepuff'a gidip herkesle iyi anlaşabilen insanlarla birlikte olmak isterdi. Yanlış anlaşılmasın, Slytherin'i ölse bile bırakmazdı fakat bazen bilirsiniz işte, sadece bir Malfoy olmak çok zor olurdu. Eğer bir Malfoy olmasa ve Slytherin'e seçilse muhtemelen kendisini bu kadar göz önünde hissetmezdi. Sonuçta onun yerine Gryffindorlarla uğraşacak birileri olurdu. Fakat ateşe atılan isim Draco'ydu. Her zaman o olurdu.

Sıradan bir günde her bir Slytherin saat altı gibi uyanır ve güne hazırlanırlardı. Bu yaşama sevincinden değildi, hayır efendim kesinlikle değildi. Bu tamamiyle dışarıdaki canavarları ehlileştirmek amacıyla hazırlanıştı. Yıllar boyunca kötü, şeytan gibi yaftalanmalara maruz kalan Slytherinlerin bazıları elbette bunu seviyordu. Kim sevmezdi ki gücü? Draco da seviyordu. Önceden seviyordu. Fakat bu konular şu an tartışılacak konular değillerdi. İşte Slytherinler hazırlanır, çoğu ortak salona ilerler ve birbirleriyle konuşurlardı. Çünkü onları tek tanıyan onlardı. Slytherin'e seçilen öğrencilerin çoğu köklü ailelerden gelirdi. Bu köklü ve güçlü ailerin varisleri başarılı olmak zorundalardı. Tüm okul tarafından dışlanırken hepsi başarılı olup, hayatta kalmak zorundaydı. Herkesin kendi problemleri vardı. Fakat bu okuldaki hiçbir öğrenci canavar değildi, henüz.

Draco Malfoy'un yine klasik bir şekilde giyindiği -siyah ipek bir gömlek, pantolon ve siyah ceketi- bir gün daha başlamıştı. Hogwarts'ın koridorlarında kahvaltıya gitmek amacıyla yürüyorlardı. Sağ tarafında Pansy Violet Parkinson sol tarafında ise Blaise Zabini vardı. Hepsi baştan aşağı simsiyah giyinmiş, Slytherin'i temsil ederek yürüyordu. İlk dersleri Gryffindorla ortak dersti. İksir dersi her zaman Draco'nun favorisiydi. Anlamsız birkaç düşünceden sonra Büyük Salon'a girdiler ve her zamanki onlara ayrılmış yerlerine oturdular. Slytherin'e ayrılmış olan masanın tam ortası. Yanlarına kimse oturmaz. Draco Malfoy ve Pansy Parkinson yan yana otururken Blaise Zabini karşılarına otururdu. Gümüş Üçlü yıllardır tam olarak Altın Üçlü'nün karşısına otururdu. Draco Malfoy ve Harry Potter karşı karşıya olurdu. Pansy ile Hermione, Blaise ile Ron'un sırtları da karşı karşıya otururlardı. Bu yıllardır salonun bir köşesinde olan Slytherin ve diğer köşesinde olan Gryffindor masalarının belirtilmemiş fakat kesinlikle net olan yerleriydi. Draco ve Pansy konuşurken Harry Potter daha yeni salona girmişti. Gömleği kırışık, kravatı düzgün değil, saçları karman çormandı. Draco Malfoy yüzünü buruşturdu. Herhangi bir Slytherin değil herhangi bir Gryffindor bile böyle dışarı çıkmazdı. Ama işte o Harry Potter'dı. Çıkardı. Karşılıklı yerlerine oturduklarında direkt olarak Draco'ya baktı ve yarım ağız gülümsedi. Karşısındaki sarışın genç anında kafasını çevirdi fakat yüzünden kendini gülümsememek için zor tuttuğu belliydi. Ah, Harry Potter bu gökyüzüne çiçekleri taşımış sarışın gence ne kadar aşıktı.


¤▪︎¤ bu bölüm kısaydı, bir sonraki bölümü 1200 kelimelik filan yapmak istiyorum ve şimdi gidiyorum. Bu arada Pansy hakkında çok bir bilgi yok ve bilinen bir ikinci adı da yok. Ben Violet koydum, öyle. Görüşmek üzere.

chef-d'oeuvre• drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin