draco malfoy ve kaşındıran duygular

353 36 1
                                    

Bölüm Şarkısı- One Direction/Alive

!Timeskip!

Cedric Diggory'nin öldüğü gece, Hogwarts daha çok yaşayacağı bir sessizliğe gömülmüştü. Alastor Moody -sahi Barty Crouch Jr oluyordu aslında- Harry Potter'ı çekiştire çekiştire götürmesinin üzerinde bir, kim olduğunu öğrenmelerinin üzerinden yarım saat geçmişti. Harry Potter, her şeye rağmen gülümseyen bir insandı, umutsuzluğa kapılmazdı fakat şu an bu imkansızdı. Amos Diggory'nin bağırışı hala kulaklarındayken kendini Astronomi Kulesine çıkıp bir şeyler demek istiyordu. Diyecek çok şey vardı. Bu Voldemort'un onun hayatından aldığı ilk şey değildi. Son şey de olmayacaktı. Astronomi Kulesi normalde rahatlıkla giremeyeceğiniz bir yerdi. Fakat böylesine kargaşa dolu bir günde Harry hiç uğraşmadan girebilmişti. Üzerinde hala turnuvada giydiği kıyafetler vardı, ki şu an ne yaptığının kendisi de farkında değildi. Kuzgun karası karmaşık saçları mümkünmüş gibi daha da karışmışlardı. Zümrüt yeşili gözleri duygusuz gözükse de o kadar çok duygu vardı ki bir duvar oluşturuyordu kendisiyle diğerleri arasında. Fakat oradaydı işte. Yalnız kalmak için geldiği yerde yine Draco Malfoy vardı. Draco Malfoy her yerdeydi. Tüm yolları ona çıkıyordu sanki. Bir şeye odaklanmak için onu inceledi. Sakince gözlerini gezdirdi.  Ah Draco Malfoy ne kadar da güzeldi. Hafif bir şekilde eğik duruşu, yan profilden mükemmel duran yüzüyle kusursuzdu. Üzerinde köprücük kemiklerini açıkta bırakan beyaz ipekten bir gömlek vardı. Sütlü kahve rengindeki pantolonu düzgün, şekilli ve uzun bacaklarını sarıyordu. Saçları rüzgardan hiç etkilenmiyormuşçasına hareket etmiyorlardı. Neredeyse beyaz diyebileceğiniz kaşları çatılmıştı, gri gözleri her zamanki gibi sisliydi. Draco Malfoy bir heykeltraşın elinden çıksa bu kadar güzel olmazdı. Her şeyi mükemmeldi. Harry Potter herhangi bir şeye odaklanabilirdi fakat kendinden daha iyi ezberlediği bu kişiye odaklanmak birkaç saliseliğine de olsa onu rahatlatmıştı. Draco Malfoy. Lucius Malfoy. Kafasını iki yana salladı. Karşısındaki bu çocuk Voldemort'un çirkin hizmetkarlarından birinin oğluydu. Yine de önemli miydi? Harry Potter o kadar yorulmuştu ki bu fiziki yorgunluk değildi sadece, mental bir yorgunluktu. Kendini tutabilecek biri arıyordu. Bulmuştu da. Birkaç adım attı ve kulenin tırabzanlarına tutundu. Sarışın olan irkildi fakat hiçbir şey söylemedi. Kaç dakika orada durdukları bilinmez fakat Harry Potter ilk kez gözyaşlarını rahatça akıtırken çoktan gece yarısını geçmişti saat. Draco Malfoy yine hiçbir şey söylemedi. Ne teselli etti, ne onu sarıp sarmaladı, ne ona baktı, ne de bağırdı. Tek yaptıkları sessizce durmaktı. Söylenmesi gereken çok şey vardı fakat söylenmedi. Birbirlerine sahip oldukları için minnet filan da duymadılar. O gece ikisi sadece sıradan iki insanlardı dünyalarının geri kalanı karanlığa boyanırken. Durdurabilecek güçleri yoktu. Sadece 14 yaşındaki iki gençten ibaretlerdi. Farklı gerçekliklerde, farklı olasılıklarda, farklı zamanlamalarda hayatlarının bambaşka olacağı iki genç. Düşmanlıklarından kolayca kurtulamayacak iki genç. Bir zamandan sonra Büyücülük Dünyasına isimlerini iyi ya da kötü yazdıracak iki genç. Ama o gece her şeyi bırakabilirlerdi. Ertesi gün kendilerinin birkaç saat sonraki versiyonlarını ne yapacaklarını bilirlerdi. Potter ve Malfoy soyadını bırakmak için çok geç fakat bir o kadar da iyi bir zamandı.



ne yazdığımı anladınız mı ben anlamadım çünkü. Neyse bununla art arda bir bölüm daha gelecek atlamayın diyeceğim ama neyi atlayacak ki olmayan okuyucu

chef-d'oeuvre• drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin