harry potter ve insanları anlamak ya da anlamamak

227 27 12
                                    

bölüm şarkıları// lana del rey-young and beautiful, zayn- imprint, taylor swift- the 1

bölüm şarkıları// lana del rey-young and beautiful, zayn- imprint, taylor swift- the 1

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                          everyone is watching you, play your part well

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                                          everyone is watching you, play your part well

Belli bir süre geçince karşınızdakini tanıyabilir gibi hissederdiniz. Bazen ise sanki ruhlarınız bambaşka bir evrende birbirlerine aitmiş gibi daha tanışmadan tanırdınız karşınızdakini.

Harry baştan beri kendini Draco'yu tanıyormuş gibi hissetmekten alıkoyamazdı. Sanki onu anlamanın bir yolu varmış, Harry bu yolu o kadar çok kez geçmiş gibiydi. Kelimelere dökülemeyen bu birbirini anlama hissi, belki de ruh eşi olayıydı.

Harry için Draco, kelimelere dökülemeyen bir sanat eseriydi. Tanrı'nın bile kıskandığı güzelliği değildi bu anlaşılamayan şey. Olan, mavi-gri okyanus gözlerinin insan ruhunun en ince ayrıntısına kadar çözebilmesindeydi. Draco Malfoy tam olarak anlaşılamayan biriydi ve belki de buydu onu bu kadar kırılgan derecede kusursuz yapan.

Elinde aşınmış cildiyle yıpranmasına rağmen etkileyici duran yeşil kitabıyla koridorun kenarında dikiliyordu. Beyaz, ince ve zarif elleri kitabı karıştırıyordu. Şüphesiz birini bekliyordu. Harry kendini sanki Draco'yla hiç birlikte olmamış gibi hissediyordu. Daha önceden böyle uzaktan izler kendine kızardı onu izlediği için. Halbuki hangi varlık Draco karşısındayken duraksamazdı ki? Sanki bir sanatçının son eseriymiş gibi üzerinde olan hüzün, güzelliği saklanmış bir başyapıttı. Harry, Draco'nun her ayrıntısını ezberlemek isterdi aynı Draco'nun hep aynı kitabı okuyup hangi sayfada hangi kelimenin geçeceğini ezberlediği gibi. Rutinine oturttuğu düzene dahil olmak isterdi. 

Draco Malfoy birçok açıdan yalnızdı. Ona yalnızlığın daha iyi olacağı öğretilmişti. Babası gibi olmak isterdi küçükken, ona göre en güçlü rol model oydu çünkü. Zamanla kendisi gibi olmak istediğini fark etti fakat kendini bulmak sandığından daha zordu. Draco ailesiyle gurur duyarken kendisinden utanırdı çoğu zaman. Her şeyin farkında olmak cehennemin sarmaşıklarını size dolamasıydı. Eğer hiçbir şeyin farkında olmadan yaşarsanız mutlu olabilirdiniz. 

Draco Malfoy, Gryffindorlar arasındaki köstebekleri bilmek istiyordu. Aileleri Ölüm Yiyen olan çok fazla öğrenci vardı Gryffindor'dan. Draco bazen umursamıyormuş gibi yapardı fakat kendi evine gittiği anda duvarlara sinen kan kokusunu, her gece gözlerini kapattığında duyduğu insanların çığlıklarını umursamamak elde değildi. Blaise, küçüklüğünden beri tanıdığı yakın arkadaşın tanımının en olası haliydi hayatında. Pansy ve Blaise için hayatını tehlikeye atması gerekecekse bunu göz kırpmadan yapardı. Eh, işin sonunda gözyaşları dökülürken çoktan yapmış olacaktı zaten.

Pansy Parkinson, Draco'yu koridorda gördüğü ilk anda yanına koşmaya başlayacaktı. Ailelerinin öğrettiği sahte soyluluk derslerinin aksine, gerçek arkadaşlık ve sevgi o kadar korkunç, lanetli değildi. Kaybedecek çok şeyiniz olduğu doğruydu ama bu değil miydi hayatı yaşanmaya değecek kadar ilginç kılan? Pansy Parkinson kısa küt saçlarıyla oynayarak insanların arasından geçerken bir şeyi fark etti. Ulaşmak istercesine bakan Harry Potter, yüzünde umutsuzluğun izlerini taşıyordu. Pansy hayatı boyunca zalim, taş kalpli olarak adlandırılmıştı fakat eğer Draco Malfoy ve Harry Potter bu hayatta bir araya gelemezse Pansy tüm ihtimalleri yakacağına dair kendine söz verdi. 

Harry ve Draco en son bir araya Harry'yi Gryffindor Yatakhanesinden almaya geldiğinde gelmişlerdi. Üzerinden birkaç hafta geçmesine rağmen asırlardır buluşmuyormuş gibi hissettiren bu his neydi? Aşk mıydı böylesine zehirleyen insanı yoksa bu dünyada bulunmayan bir bağ mıydı? Bu soruyu asla cevaplayamayacak olmaktı belki de. 

Harry, arkadaşlarına neden quidditch oynamayı bıraktığını hala açıklayamıyordu. Nasıl anlatılabilirdi ki derinden sevdiği tek kişi bırakınca ilgisinin yok olduğunu, artık ilgi çekici gelmediğini kelimelere bile dökemezdi ki. Geceleri Draco'nun adımlarını takip ettiğini, onunla ilgili her şeye dikkat etmekten uykusuz hale geldiğini anlatamazdı. Her gece odasını paylaştığı yakın arkadaşlarına iyi geceler dedikten sonra Draco'yu merak etmek birinci senesindeki Harry'yi kalpten götürürdü. 

Draco Malfoy her gece odasını arşınlar, bazen ortak salona iner orada yürürdü. Harry hiç onun tüm geceyi yatakta geçirdiğini düşünmüyordu. Fakat işte bu gece farklıydı. Draco, Pansy ve Blaise okuldan çıkıyordu. Harry bir dakika daha düşünmeden dışarı çıktı, görünmezlik pelerinini unutup. Onların okulun gizli geçitlerinden haberdar olmasına nedense şaşırmamıştı zümrüt yeşili gözleri olan. Onlara ulaşmasına çok az kalmışken Draco'yu gördü.  Ulaşamadığı sevgilisi, ay ışığı altında zalimlik derecesinde güzeldi. Yerinde dikildi Draco, diğerlerine muhtemelen gitmelerini söyledi çünkü Pansy ve Blaise arkalarına bir bakış attıktan sonra yürümeye başladılar. Harry kendini gülünç hissediyordu. Draco'nun karşısında Gryffindor renklerindeki pijama altıyla ve snitch desenleri olan kazağıyla dikiliyordu. O ise uzun bacaklarını saran siyah pantolonunun üzerine boğazlı kazak giymişti. Üzerinde her zaman olan ceketinin aksine daha farklı bir ceket vardı. Draco her haliyle mükemmeldi ve Harry bu sebeple ona saatlerce konuşmaksızın bakmak istiyordu. 

Harry'yi kendine doğru çekti ve ona sarıldı. Dizlerinin bağları çözülecekmiş gibi hissediyordu Harry. Draco'nun kendine özel kokusunu buram buram koklamak güçsüz kalbine iyi gelmiyordu. Draco, hayatında en önem verdiği kişinin kuzgun karası karışık saçlarına birkaç öpücük bıraktı. Sonra biçimli parmaklarıyla saçlarını düzelti. Harry arkasından yaklaşıp onu tanımaması gerektiğini düşünmesi komikti. Harry'yi kokusundan, nefes alıp verişinden, adım atışından tanıyabilirdi. Büyük zümrüt yeşili gözlerin kendisine baktığını görünce gülümsedi. Bu sanki küçük bir çocuğu ağlamaması için teselli eden birinin gülümsemesiydi.

'Özür dilerim her şey için.'  

Draco son kez incitmekten korkarcasına öptü ve arkasını döndü. Harry neden Draco veda etmiş gibi hissediyordu? Kalbinde asla kapanmayacak olan boşluk neden büyüyormuş gibi hissediyordu? Gözyaşları ondan izin almadan akarken tarifinin imkansız olduğu çaresizlik hissinde boğuldu.



İki kişiden biri terk etti, biri kırık bir şekilde arkada kaldı. İkisi de kendisinin daha çok kırıldığını savunurken, kendilerini diğeri için feda ettiler. Belki ihtimaller denizinde birleşiriz dediler. 


selam, bu bölümü yazmak bir tık zordu benim için neden bilmiyorum. okunmalar fazla ve oy sayısı az, yorumlar daha da az neredeyse yok zaten, beni kötü yazıyormuşum hissinden kurtaramıyor bu durum. her seferinde nasıl olmuş bölüm diye merak ederken yorum olmaması hevesimi kırıyor açıkçası. görüşmek üzere, kendinize iyi bakın <3



chef-d'oeuvre• drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin