blaise zabini ve aldatma skandalı

228 24 7
                                    

When i am away from you, i am happier than ever

Merhaba. Bu bölümü çok uzun zamandır yazamıyorum çünkü motive olamıyorum, okul, sosyal ortamlarda berbat oluşum bir yana  bu ficin okunmasının bu kadar fazla olup oy sayısının bu kadar az olması beni gerçekten yoruyor. Ne zaman fikirlerinizi duymak istediğimi söylesem, yorumsuz bölümlerle karşılaşıyorum ve bu kırıcı olabiliyor benim için. Ne kadar anlatabildim bilmiyorum ama böyle...

Bölüm Şarkıları- Niall Horan/ Put A Little Love On me, Taylor Swift/ Getawat Car, Billie Eilish/ My Future

Eğer kendinizi benliğinize yabancı hissediyorsanız, sanki ruhunuz bu vücuda ait değilmiş gibi hissediyorsanız Blaise Zabini ile oldukça ortak noktanız var demekti. Blaise çoğunlukla insanları incelemekten keyif alırdı. Fakat bazen kendinizin kim olduğunu bilmiyorsanız insanları tanımlamak daha zor olurdu. Kişiliğini bulamamak, tanımlayamamak zordu. Blaise en yakın arkadaşlarının bile yanında kendini kendisi gibi hissetmiyordu. Belki de kendini bulamamak endişelenecek en büyük şey değildi her gece korkarak uyurken.

Klasik Hogwarts günlerini nasıl tanımlardınız bilinmez fakat Blaise Zabini, sisli sabahların ardında geçen dersleri, büyük kalabalık koridorların arasındaki gürültünün sessizliği diye tanımlardı. Biçim Değiştirme'den hemen çıktıktan sonra, kendini Laila Brooke McNaulty'nin karşısında bulmuştu. Bu kız Blaise'nin diğer insanlara olan öfkesinin yanında, anlaşılamaz derecede nefret edilecek biriydi. Gryffindor'dan olan simsiyah saçlarıyla Laila kendini dünyanın en önemli insanıymış gibi davranırdı. Blaise'nin bunu o kadar iyi tanımasının sebebi ise, Gryffindorların arasındaki Ölüm Yiyenleri bilmesiydi.

Slytherinlerin en kötü öğrenci olarak anıldığı bu dünyada, Blaise Gryffindorlar arasındaki köstebekleri gördükçe çıldırıyordu. Etrafınıza sardığınız ince buzdan duvar, sizi korurdu fakat sizi soyutlamazdı. İnsanlara olan yaklaşımınız değişirdi. Soğuklaştığınızı söylerlerdi. Eh, birçok şeyin yanında sevmediğiniz insanlara aşırı iyi davranamazdınız.

Laila kısaca Blaise'i süzdü ve yüzüne bir sırıtış kapladı.

'Selam Blaise. Annen seninle konuşmam ve sana dikkat etmem için beni gönderdi. Birlikte çok iyi anlaşacağımıza eminim.'
Küstah tavırları Blaise için çekilmezdi. Ve annesi? Mrs. Zabini, Evelyn Zabini, trajik bir şekilde ölen 6 kocasıyla ünlü olmuş biriydi. Kendisi hırslı, mükemmel derecede güzel ve zeki biriydi. Karanlık Lord'un en sevdiği piyonlarından biriydi. Annesi onun yanına bu kızı yollamışsa Blaise emindi ki kafasında milyonlarca senaryo kurmuş, ihtimalleri elemişti. Blaise kimdi ki piyonların oyununda şah olmata çalışacaktı?

Birkaç gün boyunca Laila yanından ayrılmadı. Hogwarts haberlerin hızlı yayıldığı bir yer olduğu için adları anında sevgiliye çıktı. Böylesine karanlık bir dönemde iki düşman öğrencinin aşık olması ne kadar umut vericiydi! Blaise uzun zamandır kendini bu kadar boğulmuş hissetmemişti.

Öbür yandan Draco'yu görmek ona daha ağır geliyordu. İyice zayıflamış ve çökmüş olan Malfoy, bir şeyleri hep unutuyordu. İlk Quidditch oynamayı bıraktı, sonra yemeklere inmeyi, sonra dersleri aksattı. Hiç kimseye fark ettirmeden varlığını unutturmaya çalışıyor olması pek işe yaramamıştı çünkü anlaşılan Harry Potter, Draco Malfoy'u gözünün önünde tutmayı iyi alışkanlık haline getirmişti. Birden bire Seçilmiş Olan canından çok sevdiği Quidditch'i bırakmıştı. Eh, işte iki düşman olmalarına ve aşık olmalarına rağmen umut verici olmayan bir hikaye daha. Bazen dünya asla adil olmazdı.

Harry Potter koşa koşa giden Draco'nun peşindeydi. Draco tek başına kravatını gevşetip ağlarken Katie'yi lanetlemiş olanın o olabileceği ihtimali kalbini milyonlarca parçaya ayırıyordu.

'Draco, Draco konuşabilir miyiz? Lütfen, buna ihtiyacın olduğunu biliyorum.'

Draco kızarmış gözleriyle aynadan baktı. Şaşırarak asasını çıkarırken Harry'ye onu yalnız bırakması için bağırıyordu. Harry bir anda ne olduğunu anlayamadı. Belki de ikisi de birbirlerini anlamaya çalışmak için bu kadar çaba göstermeden anlayabilselerdi, çözümlenebilirdi. Ama Harry yıllar sonrasında bile pişman olacağı bir şey yaptı. Bilmediği bir büyüyü söyledi. Hayatının en büyük ikinci hatasını yaptı.

İşte Draco Malfoy, sularla dolu yerde, kesiklerle dolu vücuduyla uzanırken, aklından ölümden önce Harry'yi görmenin nasıl müthiş bir son olduğu geçiyordu. Harry'in zümrüt yeşili gözleri dopdoluydu. Draco'nun yüzünü tutuyordu elleri. İlk Harry'in yumuşak ama yıllarca süpürge binmekten nasır tutan ellerinin dokusunu hatırladı. Sonra gözleri yavaşça kapanırken Harry'nin acıyla bağırışını duydu.

"Dördüncü sınıftaydılar. Harry heyecanla Draco'nun yatağına atlamıştı. Ona uzanmıştı.
'Hem mutlu hem de ünlü olan bir kahramının adını söyle.'
Düşündü Draco, söyleyemezdi.
'Söyleyemezsin.'
'Söyleyemem.'
'Ben ilk olacağım!'
Şaşırdı. İlk kez Harry'yi bu kadar kendisine güvenir şekilde görüyordu.
'Söz ver!'
'Ben mi? Neden?'
'Sebebi sensin de ondan'
Gülümsedi Draco, daha çok gençlerdi. Bilemezlerdi birkaç ayda bile insanların kendilerini aynalarda bile tanıyamayacaklarını."

Draco belki de gözlerini sona yumarken, koridorda Ginny Weasley ile Laila kavga ediyordu. Herkes onları izlerken Ron yere bakıyor, dudaklarını ağlamamak için kanatırcasına sıkıyordu. Blaise'nin tek odağı olan Ron izlenilmek bile istemiyordu.

Koridordan uçarcasına geçen Severus Snape ile herkes neye uğradığını şaşırdı.

Milyonlarca ihtimalin içinde, farklı yaşamların ortasında olabilecekken çaresizliğin resmini tanımlamak onlar için çok ağırdı.

Çok karmakarisik bir bölümdü. Uykum var imdaat. Asırı korktuğum sahneyi yazdım bu arada...

chef-d'oeuvre• drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin