Jungkook'un ağzından:
Bizim etrafımızda dönen oyunu bir kenara bırakıp Jimin'in yanına gittik. Ah be güzelim, beyaz teni solmuştu. Yüzündeki acıyı çok uzaktan bile sezebilirdim. Mavi saçları alnına düşmüştü. Alnının birkaç yerinde morluklar vardı. Minicik elleri hareketsiz ve yaralar içinde öylece duruyordu. Bu durum beni kahrediyordu. Aptalca bir oyun yüzünden sevdiğimi kaybedemezdim.
Doktorlar durumunun kritik olduğunu söyleyip duruyordu. Saat başı kontrole gelen hemşirelere sorsak hep aynı cevap. Zamanla göreceğiz.... Zaman. Her şeyin ilacıydı öyle değil mi? Peki Jimin içinde ilaç olacak mıydı? O iyi olacak mıydı?
Serumu değiştirmek için gelen hemşireye onu görebilir miyim diye sordum. Sadece 5 dakikalık bir izin aldığımda ise Tae'ye baktım. O da başı ile beni onayladı. Ne de olsa kaç yıllık arkadaşı. Öncelik onun olmasını ister diye düşünmüştüm.
Yoğun bakım ünitesine girdiğimde Jimin'in yanına bir sandalye çektim ve oturdum. Küçücük ellerini avuçlarımın arasına aldım.
-Güzelim ben geldim. Hadi aç gözlerini. Nolur affet beni Jimin, sana zarar gelsin istemedim. Seni kendimden sakınayım derken hayattan mahrum bırakıyordum. Nolur affet beni birtanem.
Eğilip ellerine öpücük kondurdum. Ne ara gözlerim dolmuştu ne ara ağlamaya başladım bilmiyordum. Onun minicik elleri soğuktu. Üşüyor muydu benim miniğim. Ellerini sıcak tutmak için iki elimle de onun minicik elini sardım. Ellerimin arasında kayboldu eli. İki avucumun içinde bir şey hissettim.
Bu Jimin'in parmağıydı. Hareket ediyordu.
Hemen doktora haber vermek için kapıya koştum. Doktor inceledikten sonra
-Tebrik ederim Jimin Bey hayati tehlikeyi atlattı. Şimdi sadece uyanmasını bekleyeceğiz.
-Peki doktor bey sağ olun.
(Ertesi sabah)
Tae sandalyede uyuyakalmıştı. Bense camdan Jimin'i izliyordum. Daha fazla dayanamadım ve bir hemşireden izin alıp içeri girdim. Yanına sandalyemi çekip oturdum. Yine ellerimle elini sarmaladım. Dünkisi kadar soğuk değildi artık eli. Konuşsam beni duyar mıydı ki?
-Jimin, güzelim. Beni duyuyor musun? Eğer duyuyorsan şunu bilmeni isterim. O sözleri sana asla içimden gelerek söylemedim. İçimde alevler yanıyordu sana o sözleri söylerken. Kendime defalarca kez beddua ettim sana o sözleri söylediğim için. Lanetler okudum kendime. Hem seni bir daha görememek beni öldürürdü bebeğim. O yüzden beni sensiz bırakma Jimin... Beni lütfen bununla cezalandırma. Uyan birtanem nolur. Sana ihtiyacım var...
Kafamı ellerimin üzerine yasladım. Ağlıyordum. Ve sürekli bırakma beni Jimin diye sayıklıyordum.
-B-Bay J-Jeon.
Gözlerimi aniden açtım. Jimin uyanmıştı.
-Jimin. Uyandın. Tanrım çok şükür uyandın. Dur doktoru çağırmam lazım.
Hemen çıkıp doktoru çağırdım. Tae'yi de uyandırdım. Doktor muayene ettikten sonra normal odaya aldılar. Ve yarın taburcu edeceğini söylediler.
Çok şükür uyanmıştı. Tae omzuma dokundu ve önce ben konuşsam iyi olacak dedi. Ben de onu onaylayıp kenara geçip oturdum.
****
Taehyung'un ağzından:
Jungkook çok seviyordu Jimin'i. Aslında uyumuyordum. Onları izledim. Onun için nasıl endişe duyduğunu. Onun canı için kendini hiçe sayması. Jimin'in yanına geldiğimde gözlerini açtı.
-Tae?
-Jimin, iyi misin?
-İyiyim biraz daha ağrım var ama.
-Geçecek.
Gözlerimin içine bakıyordu.
-Neden burada?
-Kim?
-Tae, bilmiyor gibi yapmasana.
-Hımm peki. İyileşmeni bekleyemeyeceğiz anlaşılan.
-Ne beklemesi Tae, ne diyorsun sen?
-Şimdi Jimin o gün Jungkook ile senin aranda geçenleri Jungkook bilerek söylemiş. Birisi benim adıma ona not göndermiş, aynı zamanda onun adına da bana not geldi. Beni Seokjin ile onu da seninle tehdit etti.
-Kim bu Tae?
-Bilmiyoruz Jimin. Ama bulacağız. Sadece bir süre bu oyunu devam ettireceğiz.
-Peki. Onunla konuşabilir miyim?
-Tamam ben çıkayım. Bir isteğin var mı?
-Yok teşekkür ederim.
Omzuna dokunarak gülümsedim. Odadan çıkıp Jungkook'a haber verdim.
Jungkook'un ağzından:
Jimin benimle konuşmak istemişti. Nasıl bakacaktım yüzüne bilemiyorum. Kapı kulpunu tuttuğumda içimde acayip derecede korku ve heyecan vardı. Ya beni affetmezse,bir daha benim yüzümü görmek istemezse. Derin bir nefes alıp içeri girdim.
Pencereden dışarıyı izliyordu. Boğazımı temizledim ve
-Jimin, iyi misin? dedim.
Sözlerimin üzerine bana döndü. Gözleri gözlerime değdiği an gözlerimi kaçırmıştım.
-Otursanıza Bay Jeon.
Sandalyeyi yanına çektim ve oturdum. Hala daha yüzüne bakıyordum.
-Jimin, ben. Ben senden çok özür dilerim. Gerçekten hepsi senin içindi. Ben sen-
Ellerini ellerimin üzerine koyarak
-Biliyorum. Tehtid edilmişsin. Tae'nin ağzından sana birisi oyun oynadı aynı zamanda Tae'ye de.
-Evet öyle oldu ama yine de inanmamalıydım. Benim yüzümden ölebilirdin Jimin.
Gözlerim dolmuştu. Ona belli etmemek için yüzüne bakmıyordum.
-Ama ölmedim. İyiyim. Lütfen üzülme.
Cesaretimi toplayıp yüzüne baktığımda tüm dikkati ile beni izliyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde gülümsedi. Ben de ona gülümseyerek karşılık verdiğimde gözlerimden birer damla firar etti. Ellerimin üzerinde olan elini yanağıma çıkarıp gözyaşımı sildi.
-Ağlama lütfen.
Sözleri üzerine diğer gözümün yaşını da ben sildim ve yanağımdaki elini tutarak avucundaki sargı bezlerine baktım.
-Çok acıyor mu?
-Hayır, acımıyor.
Avucunu dudaklarıma yaklaştırdım.
-Öpsem geçer mi?
Bana gülümseyerek
-Geçer, dedi.
Avuçlarına küçük küçük öpücükler kondurdum. Bir elim ile onun ekibi tutarken diğer elim ile saçlarını okşadım.
-Sana söz veriyorum Park Jimin, bir daha seni asla bırakmayacağım...
-Sözünüzü hatırlatırım ama, dedi gülerek.
Ben de ona güldüm ve avuçlarını burnuma yaklaştırarak kokusunu içime çektim.
Yüzümü buruşturup
-İlaç kokuyorsun, dedim.
Sözlerimin üzerine kıkırdadı ve
-Ne kokmamı isterdiniz?
-Hımm bir düşüneyim. Mesela benim sana hazırladığım parfüme ne dersin?
-Gelirken sıkmıştım ama kaza yapınca kokusu kalmamış.
Gülümsedim.
-Biliyorum. Çok güzel kokuyordun o gün. Neyse sen iyi ol da.
Boynuna doğru eğildim ve kokusunu içime çektim
-Ben sana tekrar hazırlarım aynı kokudan.
Geri çekildiğimde kızarmış bir Jimin bulmayı beklemiyordum. Bu haline bir kahkaha attım.
-Utandın mı?
-Yioo ne alakası var ya utanmadım.
-Tabi tabi.
Birden yüzü düştü. Aklına bir şey takılmıştı belli ki.
-Neden durgunlaştın?
-O oyun çevireni bulana kadar bir daha görüşmeyecek miyiz? Tae öyle söyledi de. Bu oyunu biraz daha devam ettirecekmişiz.
-Evet, bu oyunu sürdüreceğimiz doğru. Ama görüşmeyeceğimiz yanlış. Şimdi şöyleki biz iki sürü lideri sürümüze toplantı yapıp bu projenin olmayacağını, aramızdaki sözleşmenin iptal olduğunu söyleyeceğiz. Sürüler bizi düşman sanacak. Yani oyun oynayan kişi başarılı olduğunu düşünecek. Fakat sen, ben, Tae, Seokjin, Hoseok ve Yoongi akşamları benim saray dışındaki laboratuvarımda çalışmalara devam edeceğiz. Onlar bizi düşman sanarken biz gizli ajanlar ile bu projeyi piyasaya süreceğiz. Anladın mı? Sorun yok değil mi?
-Hayır yok anladım. Riskli ama sonuca değer.
-Sonuç?
Ne demek istediğini anladım ama anlamamazlıktan geldim.
-Şey yani. Şey demek istedim.
-Ney?
-Yani bu proje başarılı olursa çok iyi bir mertebeye gelebiliriz manasında dedim.
-Hımm yani erkeklerin hamile olması seni ilgilendirmiyor öyle mi?
-Öyle.
-Hım peki, göreceğiz Park Jimin.
.
.
.
Merhaba arkadaşlar. Bu bölüm Jikook olacak demiştim ama özür dilerim. Bir dahaki bölüme ayarladım kurguyu. Umarım beğenmiştirsinizdir. Sizleri seviyorum dikkat edin kendinize 💙.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Deneğim🌼
Fanfiction~Buldum, işte bu kadar. Hazır ol Jeon Jimin. Bebeğimizi doğuracaksın. . . .