Jimin'in ağzından:
-Seokjin Hyung?
-Korkma dur, bir şey yapmayacağım. Sadece konuşmaya geldim. Seninle acil bir şey konuşmalıyım.
Sözleri üzerine kuşkulanmıştım açıkçası. Gece gece bu saatte ne konuşacaktı ki benimle? Yan tarafımdaki iki tane tekli koltuğu gösterip
-Gel oturalım şöyle.
İkimizde oturduğumuzda konuya başlamadan aklıma takılan soruyu sordum.
-Neden balkonumdan girdin? Normal saray girişinden girsen de alırlardı seni.
-Bay Kim'in beni görmemesi gerekiyordu.
Anlamadığımı belli edercesine sorduğumda derin bir nefes alıp sözüne başladı.
-Yaklaşık birkaç haftadır odamda gizli ve kim tarafından yazıldığını bilmediğim notlar buluyorum. Ve bu notların hepsi de Bay Kim ve benim geçmişimiz ile alakalıydı. Bugün yine bir not aldım ve notta senden de bahsediyordu. Eğer geçmişini öğrenmek istiyorsan Park Jimin'e sor, diyordu. Ben de sana sormaya geldim buraya işte.
-Anlaşılan bu notların sahibi seni de unutmamış.
Bana anlamayan gözler ile bakınca sözüme devam ettim.
-Tae ve Jungkook'ta tehtid edilmişti yaklaşık bir hafta önce. Tae'yi seninle tehtid ettiler, Jungkook'u da benimle.
-Neden Bay Kim'i benimle tehdit ettiler? Her şeyi en başından anlatır mısın lütfen?
-Lise yıllarına dair hiçbir anı yok değil mi aklında?
Seokjin derin ve sinirli bir nefes aldı.
-Ne oldu bu lise yıllarımda, neden sürekli olaylar lise yıllarına dönüyor. O notlarda da sürekli lise yıllarım, Bay Kim, çilekli pasta vs çok saçma sapan olaylara bağlıyor. Lütfen Jimin daha fazla düşünürsem kafayı yiyeceğim. Ne oldu anlat bana lise yıllarımda?
-Öncelikle sakin ol ve en doğrusu Tae'yi de buraya çağırmalıyız.
-Hayır hayır sakın! Sakın onu buraya çağırma Jimin.
-Bak anlıyorum endişelisin ama olayları en doğru şekilde ondan anlarsın. O senin...
Tam sözlerime devam edecektim ki balkondaki karaltı dikkatimi çekti.
-Adamlarından birisi balkonda mı bekliyor?
O da balkona bakınca
-Hayır, tek geldim ben buraya.
Sözü üzerine kuşku dolu bakışlarım ile balkona doğru adımladım. Seokjin de yanıma gelince beraber balkon kapısının önünde durduk. Elimi kapıya uzattım ama sehpanın üzerindeki vazo dikkatimi çekti. Ne olur ne olmaz diye onu da elime alıp kapıyı açtım. Karaltının sahibini görmeye çalışıyordum. Sonra bir anda birisi bileğimi tuttu ben de onunla eş zamanlı olarak elimdeki vazoyu kafasına geçirdim. Tanıdığım bir sesin feryadı ile Seokjin telefonunun ışığını açtı. Bu yüz, bu beden.
-Jungkook?
Acı ile kafasını tutmuş ayaklarımın dibinde kıvranan bedene bakıyordum.
-Jungkook iyi misin? Be-ben çok özür dilerim. Nolur bir şey söyle?
Gözlerini yüzüme çıkardığında gülümsedi.
-İ-iyiyim güzelim endişelenme.
Seokjin omzuma dokunarak
-Jimin gel kaldıralımda buz koyalım kafasına.
-Doğru söylüyorsun Hyung,yardım eder misin?
Seokjin de yardım etmek için eğildiğinde duyduğumuz ses ile kafamızı sesin sahibine çevirdik.
- Jimin, noluyor burada? Misafirin olduğunu bir dakika Bay Jeon? Size noldu? Neden yerdesiniz?
Sinirle soluyup
- Canı sıkılmış güneşleniyor geri zekalı. Adamın kafasında vazo kırdım. Gel de içeri götürelim adamı.
-Neee! Vazo mu kırdın neden?
-HEY SABIR YA! SAĞLAM MI DİYE KONTROL EDİYORDUM TAE! DELİRTME ADAMI BURAYA GEL ÇABUK!
Tae korkmuşa benzer bir halle yanımıza gelince Jungkook'u içeri taşıdık. Onu yatağıma yatırıp aşağıdan buz almaya inecektim. Bu arada Tae ve Seokjin'i de yanıma çağırdım. Üçümüz bir odamın kapısının önüne geldiğimizde
-Ben Jungkook ile ilgilenirim, siz de Tae'nin odasına geçin ve konuşun. Tae sana anlatsın her şeyi.
Tae bana sorgularcasına bakınca onu arkasından koridorun sonuna doğru iktirdim.
-Hadi oyalamayın beni, yoksa gencecik yaşımda evde kalacağım.
Onları gönderince aşağıdan buz alıp odama geldim. Kafasını tutarak uzanan Jungkook'un yanına gidip
-Neden kapıdan gelmek yerine balkonu kullanıyorsun. Sizin sürünün huyu bu galiba, kapı yerine balkondan mı girişleriniz sarayda?
-Aman ne komik ha ha ha. Sizi izliyordum gecenin bir vakti ne işi vardı Seokjin'in burada. Üstelik balkondan girdi.
Elimdeki buz ile kafasına tampon yaparken konuştum.
-Sen beni mi gözetliyorsun.
-Hayır, seni görmeye çıktım ve tam odanın önünden geçer-Ahhh! Canım acıdı!
Elimdeki buzu biraz bastırınca canını acıtmıştım.
-Özür dilerim devam et eeee tam geçiyordun?
-İşte o an Seokjin'i gördüm senin balkonuna tırmanıyordu. Ben de onu gözetledim. Sonra da sizi dinlemek için balkona çıktım. Ama sen fark ettin. Peki şimdi soruma cevap ver neden bu saatte Seokjin sana geldi?
-Konuşmak için.
-Bu saatte ne konuşuyorsunuz?
-Tae ve Seokjin'in geçmişinden.
-Ne? Onlar daha önceden tanışıyor muydu?
-Evet, tanışıyorduk. Ben, Tae ve Seokjin sınıf arkadaşıydık.
-Hım anladım, peki neden Seokjin tanımıyor gibiydi.
-Aslında tanımıyor.
-Nasıl yani anlamadım ben?
Onun bu sevimliliğine gülmeden edemedim.
-Ya ne gülüyorsun, senin yüzünden.
-Benim yüzümden mi? Ben naptım ki?
-Kafama koskoca vazoyu indirdin zalim.
-Oh olmuş, gece gece ne işin vardı balkonumda.
-2 gün sonra kocan olacağım, asıl Seokjin'in bu saatte burada olmaması gerekiyordu.
Sözleri üzerine kıpkırmızı olmuştum.
-N-Ne? Sen nikah tarihini mi aldın?
-Evet, domatesim benim.
Onun sözü üzerine kafasına koyduğum buzu bastırdım.
-Ahh! Acıdı ama.
-İyi oldu niye dalga geçiyorsun. Ayrıca bu kadar erken beklemiyordum.
-Neden güzelim bence geç bile kaldık?
Sözü üzerine gülümsedim. İyice ona sokuldum ve kafamı göğsüne koydum. Biz gülüşürken kapım açıldı. Bir adet gözlerini ovalayarak ağlayan Kim Sun göründü kapıda. Hemen Jungkook'un göğsünden kalkıp yanına gittim.
-Küçük hanım, noldu?
-Jimin, an- annemi gördüm rüyamda. Onu çok özledim, dedi ve daha da şiddetli ağlamaya başladı. Onu kucakladım ve yatağıma doğru adımladım. Normalde Jungkook aşığı kız Jungkook'u bile fark etmedi. Kim Sun'u kucağıma alıp Jungkook'un yanına oturdum.
-Şşş ağlama tamam birtanem. Sakinleş biraz hadi.
Kafasını omzuma yasladı. Bir müddet sonra ağlaması hafiflese de hıçkırıkları devam ediyordu. Elim ile sırtında daireler çizerken onu sakinleştirmeyi başarmıştım. Kafamı biraz geriye doğru eğdiğimde yüzünü gördüm. Islak kirpikleri ile boş boş karşıya bakıyordu. Jungkook'ta o zamana kadar tek kelime bile etmemişti ama boğazını temizleyip Kim Sun'un elini tuttu.
-Güzellik, biraz daha iyi misin?
Kim Sun kafasını kaldırdı ve Jungkook'a baktı. Ardından bir elini ona uzatıp onun kucağına gitmek istediğini belirtti. Jungkook onu kucağına alınca ben de onları izledim.
Kafasını Jungkook'un omzuna yasladı.
-İyiyim ama annemi çok özledim.
Jungkook'ta ellerini onun saçlarında gezdirdi ve
-Bak sana ne diyeceğim, yarın sen ben Jimin annenin ve babanın mezarına gidelim mi?
Gözleri heyecanla Jungkook'a bakarak
-Gerçekten mi? Götürür müsün cidden?
-Götürürüm tabiki, yeter ki sen iste.
Onlar Jungkook ile sohbet ederken ben de gülümseyerek onları izliyordum. Baba kız gibilerdi. Jungkook çok güzel baba olacaktı. Umarım bizimde Kim Sun gibi akıllı bir kızımız olurdu. Ben onlara hayran hayran bakarken Jungkook bakışlarını bana çevirdi. Elini yanağıma koyup yanağımı okşayarak göğsüne çekti. Bir göğsünde Kim Sun diğerinde de ben yatıyordum. Bir müddet sonra mutlu yuva kurma hayalleri ile uykuya daldım....
.
.
.
.
Selam canısılar ben geldim. Umarım güzel bir bölüm olmuştur, hatalarım olmuşsa affola.
Kurgu nasıl gidiyor fikirlerinizi belirtir misiniz lütfen. Sizleri seviyorum dikkat edin kendinize 😘💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Deneğim🌼
Fanfiction~Buldum, işte bu kadar. Hazır ol Jeon Jimin. Bebeğimizi doğuracaksın. . . .