Jimin'in ağzından:
Sabah alarmımın sesi ile uyandım. Bugün evleniyordum. Jungkook ile, sevdiğim adam ile. İçimdeki huzur ile yatağımdan kalktım. Odamın içerisinde gözlerimi gezdirdim. Bugün bu sarayda son günümdü, bu odanın her köşesinde bir anım gizliydi. Mesela şu koltuğun arkasındaki köşe de Tae ile ne zaman mutsuz olsak, bir şeye canımız sıkılsa otururduk. Mesela şu komodinin önünde bir keresinde Tae'yi yanlışlıkla itmiştim ve kafası komodine gelmişti. 5 gün boyunca bana katil diyerek dolaştı ortalıkta. Anılarım gözümde canlanırken yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti. Kahve desenli halımda saatlerce sohbet etmişliğimiz vardı ben Hoseok ve Tae'nin. Gözlerim dolarken başımı kapıya doğru çevirdim. Sarayda bir şeye sinir olunca kapıyı kilitler saatlerce orada otururdum hatta bazen uyurdum bile. Kafamı bu sefer balkona çevirdim. Oraya doğru adımladım. Yaz gecelerinde şarkı söylerdik balkonumda. Gecenin üçü beşi fark etmez deli gibi kahkaha atar bağıra bağıra konuşurduk. Şimdi bu anılarımı bırakıp gidecek miydim? Evet bir tarafta sevdiğim adam vardı ama diğer taraftada çocukluğum, ergenliğim, gençliğim vardı. Bir tarafım mutlu iken bir tarafım kan ağlıyordu.
Omzumda hissettiğim el ile irkilirken arkamı döndüğümde Tae'nin geldiğini gördüm.
-Eee Park Jimin, uçuyorsun yuvadan.
Sesi titreyerek konuşan Tae'nin de çok geçmeden gözleri doldu.
-Ya Tae lütfen yapma ama, sen de üzülürsen ben dayanamam.
-Söz vermiştim sana, sen evlenince ağlamayacağım aksine zil takıp oynayacağım demiştim ama olmuyor be Jimin. Kalbimin yarısını söküp alıyorlar gibi.
İkimizde ağlarken kendimi daha fazla tutamadım ve boynuna sarıldım.
-Ama senin bana destek olman lazım Tae. Hem uzağa gitmiyorum ki yarım saat uzaklıktayım.
-Tamam tamam sustum. Neyse seni verip Seokjini alırım ben de.
-Woah, şuan kalbimin yarısı dediğin insanı sattın bilmem farkında mısın?
-Kalbimin yarısını diğer yarısı için sattım.
Yüzüme yalancı bir üzüntü getirerek
-Ahhh Romeo, Juliet ve sen bu iki ergen aşığın aşklarını görseniz aşktan soğursunuz. Ahhh Ferhat ya sen görsen bırak dağları delmeyi kılını kıpırdatmazdın. Ahhh Kerem diyar diyar Aslı mı sorardın bunları görsen.
Peki ya sen Tahir bunları görsen yine de aşkın için lime lime doğranmaya razı gelir miydin? Püüü sana yıllardır görmediğin aşkına sattın dostluğumuzu. Düğüne falan gerek yok tam şimdi kaçıyorum bu saraydan, diyerek alaya vurdum.
-Neyse ne hadi çıkalım benim işim var daha hazırlanıp saçım başım yapılacak. Jungkook gelir birazdan.
-Jimin bir dakika, Jungkook geldi aşağıda. Seni bekliyoruz. Bir şey konuşmamız gerek.
-Peki o halde inelim aşağıya.
-Tamam.
*******
Jungkook'un ağzından:
İşte gerçek oluyordu hayallerim. Jimin benim omegam oluyordu. İçimde tarif edilemez bir duygu vardı. Gözlerimden de okunabilirdi mutluluğum. Takımımı giyindim ve son olarak parfümümü de sıkıp Kim sarayına doğru yol aldım.
Saraya geldiğimde Jimin'in odasında hazırlandığını söylediler. Adımlarımı onun odasına yönlendirdiğimde kapıya gelip derin bir nefes aldım. İki kez kapıyı tıklatıp içeriden ses gelmesini bekledim. Fakat ses yoktu birkaç saniye sonra içerideki görevli beta dışarı çıktı. Ben de odaya girdiğimde bana arkası dönük beyaz takımının fiziğine olan uygunluğu, mavi saçlarının asilliği ile adeta bir kuğu gibi dışarıyı süzüyordu Jimin. Tıpkı rüyamdaki gibiydi.
Yanına yaklaşıp beline sardım ellerimi. Burnumu saçlarının arasına daldırıp hayat kaynağım olan bu kokuyu ciğerlerime gönderdim. Kendine has omega kokusu onu daha çok bana çekerken mühürümüz olmadığı için bu kokuyu diğer alfalarda duyabilecekti. Anında kaşlarım çatılırken aklımdaki soruyu sordum.
-Bebeğim neden bu kadar çok yoğun kokun, diğer alfalarda alıyor biliyorsun ki kokunu.
Bana doğru dönerek konuştu.
-Merak etme alfa, kokum sadece sana ait. Sen duyabilirsin görevli beta öyle söyledi.
Ben ise onun sözlerine odaklanmıyordum. Karşımdaki güzellik karşısında nutkum tutulmuştu. Yüzünde çok hafif bir makyaj uygulanmış olup tamamen saf bir güzellik abidesi duruyordu karşımda. Gözlerini yavaşça aşağı doğru indiriyordum ki dikkatimi bir şey çekti. Sinirle soluyup bir adım daha yaklaştım ve elimi gömleğinin yakasına attım.
-Neden iliklemiyorsun gömleğinin düğmelerini, tenini görmelerini mi istiyorsun.
-Ben şey fark etmemişim. Hemen düzeltiyorum.
Düzelttikten sonra beline sarıldım ve boynuna eğilerek bir öpücük kondurdum.
-Hadi birtanem inelim aşağıya. Anca yetişiriz nikaha.
Arabaya binip bizim saraya sürdüm. Geldikten hemen sonra üstümüzü başımızı düzeltip düğün töreninin olduğu kısma giriş yaptık.
Kırmızı halı üzerinde ben siyahın elçisi o ise beyazın elçisi olarak ilerliyorduk. Konfetiler patlıyor, havai fişek atılıyordu. Nikah masasına geldiğimizde sandalyesini çekip Jimin'i oturttum. Daha sonra da ben oturdum ve yeni hayatımızın başlangıcı yapacağımız o sözler kulaklara duyuruldu.
Birkaç ön sözden sonra işte sıra o malum sorudaydı.
-Siz Park Jimin, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde hiçbir baskı altında kalmadan Jeon Jungkook'u eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?
Jimin önce bana baktı ve önümüzdeki mikrafona eğilip
-Eveeeet, diye bağırdı.
Nikah memuru bakışlarını bana çevirdi. Ve o malum soru bana da soruldu.
-Siz Jeon Jungkook, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde hiçbir baskı altında kalmadan Park Jimin'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?
Kısa bir süreliğine Jimin'e bakıp mikrafona eğildim.
-Eveeet.
Kalabalıktan bir alkış tufanı yükselirken nikah memuru bu sefer yanımızdaki Taehyung ve Seokjin'e dönerek
-Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?
Onlar da onayladıktan sonra imzalar atıldı ve evlilik cüzdanı Jimin'e uzatılırken ayağımda bir acı hissettim. Yine mi ya, rüyamda gerçekleşmesini istemediğim tek kısımdı. Ama gerçekleşti. Neyse Jimin için her şeye razıydım. İlk dansımızı yaptıktan sonra Jimin lavobaya gitti, ben de konuklarla ilgileniyordum. Yarım saat oldu ama Jimin ortalıkta yoktu. Sarayda her yere baktırdım. Taelerin yanına gittim.
-Taehyung Jimin'i gördün mü?
-Hayır senin yanındaydı ya.
-Yok Allah kahretmesin yok.
-Tamam sakin ol, buralardadır sen fark etmemiştirsin.
Tae emin olamamış gibi Namjoon'a döndü ve
-Sen gördün mü Namjoon? Dedi.
O da hayır anlamına kafasını salladı. Jimin'i aramak için ayaklandığımızda Namjoon bizden farklı yönde harekete geçti. Seokjin'in de dikkatini çekmiş olacak ki sordu.
-Nereye Namjoon?
-Hepimiz aynı yere bakacak değiliz ya, dağılalım ben şu arazinin tenha kısmına bakacağım belki kafasını dinlemek istemiştir.
-Haklısın, dedi Seokjin.
****
Namjoon'un ağzından:
Çalıların arkasına saklanıp telefonumu buldum.
-Alo efendim Jimin'i siz mi kaçırdınız?
-Namjoon ne diyorsun sen! Ne demek kaçırmak. Jimin kaçırıldı mı?
-Efendim Jungkook geldi ve Jimin'in ortalıkta olmadığını söyledi. Ben de siz mi yaptınız di-
Taehyung&Seokjin&Jimin&Jungkook:Namjoon?
.
.
.
Selam canlarım, eee Jikooku da evlendirdik. Allah tamamını erdirsin diyelim o halde 🤭. Umarım bölüm hoşunuza gider. Sizleri seviyorum😘💙💜💙💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Deneğim🌼
Fanfiction~Buldum, işte bu kadar. Hazır ol Jeon Jimin. Bebeğimizi doğuracaksın. . . .