Yanağımda Ron'un elini hissettiğimde sakince göz kapaklarımı araladım. Derin bir nefes aldım. Fısıltıyla konuştu:
"Amy. Biliyorum, yorgunsun ama gidip eşyalarını almalıyız. Belki Izzy ve Luke'a da bakarız."
Kafa salladım ve yarı açık gözlerimi tamamen açtım. Gülümsedi. Eğildi ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu.
Gerçekten vücudum yandı. Her şey durdu ve kalbim bir an atmayı unuttu. Yine de bunu "ilk öpücük" adı altında değerlendirmeyecektim. Bu gereksizdi. Önemli olan son öpücüğün çabuk gelmemesiydi.
Yattığım yerden kalktım ve gerindim. Saçlarımı elimle düzelttim ve onun yanına ilerledim. Kapıdan çıkarken büyük bir kasenin içinden bir araba anahtarı aldı.
"Araban mı var?"
"Ah, evet. Babamın yılbaşı hediyesi."
Dışarı çıktık ve garaja yöneldik. Orada bizi bir Wosvagen Amarok bekliyordu. Yorum yapmadan bindim. Kafamı cama yasladım ve düşüncelere daldım. O da yanımda yerini aldığında daha fazla kendimi tutamadım ve sordum.
"Ne düşünüyorsun Ronald? Yani gelecek hakkında. Çalışmalıyız."
"Ah... Sana hayallerimi anlatabilirim. Ben bir maçtan çıkmış eve geliyorum ve sen daha yeni gelmişsin. Üstümüzü değiştiriyoruz ve kocaman bir kase cips alıyoruz. Televizyonun karşısındaki kocaman koltuğın iki köşesine uzanıyoruz ve bacaklarımız birbirine dolanıyor. Nasıl ama?"
"Gerçek olamayacak kadar güzel."
"Hayır gerçek olabilir. Tamamen bana taşınırsın. Şu kurs biter bitmez de çalışırız. Bir şeyler buluruz. O kadar da imkansız değil Amy."
Sessiz kaldım. Sanırım kurs bitene kadar beklemek en iyisiydi. Aklımda binlerce düşünce uçuşuyordu. Bunlardan bir tanesi fısıltıyla kelimelere dökülüverdi.
"Ya seneye olmazsan?"
Bir an donduğunu hissettim. Dudaklarını ıslattı ve direksiyondaki elini huzursuzca kıpırdattı. Sakince sağa çekti.
Araba durur durmaz bana döndü. Yüzümü elleri arasına aldı.
"Ben, sen bana gerçekten git diyene kadar buradayım. Hiçbir yere gitmem. Gidemem. Seni hissetmek zorundayım. Paramparça olmamak için seni hissetmek zorundayım."
Gözlerinin içine baktım. Korku ve merak vardı. Tepkimi bekliyordu. Ancak o kadar içten "Seni hissetmek zorundayım." demişiti ki...
Elleri koltuğun ve torpidonun üzerindeydi. Bana doğru dönüktü ve oldukça yakındı. Tek bir hamlede eğilip onu öptüm. Bu heyecan içinde tek bir gözyaşının da akmasına izin verdim. Ellerim boynunda ve saçlarında gezerken, o da aynısını yapıyordu.
Dudaklarımız ayrıldıktan sonra bir süre daha birbirimize baktık. Beni kendine çekti ve göğsüne yasladı. Kollarımı vücuduna doladım. Bir süre öyle kaldık. Nefeslerinin arasından konuştu:
"Ailenle konuşmam gerekir mi?"
"Ronald 23 yaşındayız. Artık onlarla yaşamam zaten komik görünürdü. Bir şey diyemezler."
"Bu onların yanından ayrılıp benim yanıma taşındığın anlamına mı geliyor?"
"Orada dur koca adam. Sana taşındığımı söylemedim. Sadece bir süre sende kalacağım."
"Seni zorlamak istemiyorum. Ancak zaman kaybetmek kötü. Sen de söyledin. 23 yaşındayız. Boş geçen 23 yıl... Bence artık harekete geçme zamanı."
"Sabah evden normal çıkıp, akşam "taşınıyorum" diye eve girmek de mantıklı değil. Yavaş yavaş halledeceğiz. 1-2 haftaya istediğini elde edersin."
Kafa salladı.
"Yukarı gelmeli miyim?"
"Nasıl istersen."
"Kapıda beklerim ve valizini alırım."
"Bence annem ve babamla da tanışmalısın."
"Hey, sen ciddi misin?"
"Onlara erkek arkadaşımın yanında kalacağımı söyleyeceğim. Seni tanımak en doğal hakları."
Kafa salladı ve arabadan indik. Eve çıktık. Kısa bir konuşmadan sonra odaya geçtik. Bir valiz hazırladık ve evden çıktık. Eşyaları bagaja attık ve Izzy'nin evine doğru yola çıktık. Çok geçmeden de ulaştık.
Yine bahçeli ve müstakil evlerin olduğu bir sokaktaydık. Sarı ev ise kesinlikle Isabella'nınkiydi.
Evin girişindeki minik balkona ulaştık ve büyük, seramik geyik figürünü bulduk. Altından anahtarı aldık ve sesszice kapıyı açtık.
Tamamen eski tarz mobilyalar ve genel ağırlığın kahverengide olduğu bir salon bizi karşıladı. Duvarlarda yaşlı insanların resimleri vardı. Hepsinin ortak noktası ise aynı adamdı.
Resimlere dikkatli bakınca birinin altında bir imza gördüm.
"Mark Sulez."
Bunu sesli söylediğimde Ron da yanıma geldi ve resme baktı. Elimi imzanın üzerinde gezdirdim.
"Dedesi mi?"
"Galiba."
Her şey bu adam için miydi? Kendini ona kavuşmak için mi öldürmeye çalışmıştı? Onun canının ne kadar yandığını tahmin edebiliyordum ancak bu fazlaydı. Çok fazlaydı.
"Onu bulalım."
Ronald kafa salladı ve elimi tuttu. Beni odaların olduğu yere sürükledi. En sondaki odada karar kıldık. Çünkü bütün odaların kapıları kapalıyken onunki aralık duruyordu.
Yavaşça kapıyı ittirdim ve onu içeri sürükledim. Çift kişilik yatağın bir kenarında Isabella yatıyordu ve uyanıktı. Eski, gösterişli ve tahta işlemeli sandalyede de Luke uyuya kalmıştı.
Izzy gerektiğinden güçsüz görünüyordu. Dinlenmemiş olduğu belliydi. Merak ettiğim husus ise Luke'un nasıl uyuya aklmış olduğuydu. Izzy uyanıkken Luke nasıl uyumuştu?
"Benim sayemde."
Cılız ses Isabella'nındı. Kahverengi yorgun gözleri bizi süzüyordu. Birbirine kenetlenmiş ellerimizde durdu.
"Benim uyuduğumu sandı ve o da uyudu. Ancak onun orada uyumasını istemiyorum."
"Sen iyi misin?"
"Oldukça. Yarın ayağa kalkmış olurum."
Yanına gittim ve yatağının kenarına oturdum.Ellerini ellerim arasına aldım.
"Sarılmamız gereken bir konu var Isabella."
"Sarılacağız. Ve hiç ayrılmayacağız."
Gülümsedim ve sarıldım. Onun yüzünde de bir tebessüm olduğunu biliyordum. Ayrıldıktan sonra da yerinde duruyordu.
"Hadi artık gidin. Yalnız daha mutlu olacaksınız."
Ronald yaklaştı ve o da sarıldı. Sonra elimden tuttu ve odadan çıktık. Kapıya kadar gelmemize rağmen "Luke" diye seslenen sesini duyduk. Dışarı çıktık ve anahtarı eski yerine yerleştirdik.
Arabaya ilerledik ve bindik. Eve ulaşana kadar ortama mutlu yüzler ve sessizlik hakim olmuştu.
Huzur, ilk kez bu kadar kanıma işlemişti. Orada kalmalıydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seneye Yoksun
Romance"Şşş. Sadece sessiz ol. Sükûtun bir toprak gibi bütün olumsuzlukları yok etsin Amy. Sessizliğin bile iyi gelsin. Yanımda olduğunu bilmek bana yetsin. Sadece sen kollarımın altındayken, buram buram kokunu hissederken rahatlamama izin ver. Birkaç daki...