Gözlerimi araladığımda ilk hissettiğimi beni sıkıca kavramış bir çift koldu. Dün olanları hatırladığımda ise dudaklarımın kıvrılmasına izin verdim. Şiirleri...
Tanrım, ben bu kadar kolay leylalaşacak bir kız mıydım! Bir çift tatlı söz beni sadece fazla etkilemişti.
Bir süre sadece onu izledim. Dağılmış saçları, bir mermere oyulmuş gibi duran sabit göz kapakları ve hafifçe düşmüş yanaklarıyla şirin bir oğlan çocuğuna benziyordu. Uykusunda gülümsediğinde kaşlarım şefkatle yukarı kalktı. Hatta bu durum gözlerini açana kadar da devam etti.
"Günaydın."
"Günaydın."
Uzanıp alnımdan öptüğünde kendimi çok daha iyi hissettim. Elleri sırtımı ve kollarımı sıvazladı. Gözlerim onun kahverengiliklerinde kayboluyordu.
"Isabella'yı görmeliyim."
"Evet. Ben de merak ediyorum."
"Gittiğimizde... bir süre sonra Luke'u uzaklaştırır mısın?"
"Zor olacak."
"Biliyorum."
Yüzündeki tebessümle nefes verdi. Beni kendine daha çok çekti.
"Yine de yapacağım."
* * *
Ağır tahta kapının önünde dikildik. Izzy'nin evinde birileri yürüyordu ve bu kişi büyük ihtimalle Luke'tu. Ronald üç kez kapıya vurdu.
Kapıyı, üzerinde Luke'un t-shirt'ü ile Isabella açtığında gözlerime inanamayarak yutkundum. Izzy hasta sayılırdı ve Luke sorumsuzca davranıp böyle bir şey yapmış olamazdı değil mi?
"Ah, hoş geldiniz çocuklar! Ben de kahvaltı hazırlıyordum. Hadi içeri geçin."
İçeri girdiğimizde Izzy nazikçe montlarımızı aldı ve düzgünce astı. Yeni değiştirilmiş beyaz sargıları göze batıyordu. Yüzünde ustaca yaratılmış sahte bir gülümseme vardı. Ron yada Luke bunun gerçek olduğunu düşünebilirlerdi ancak benim emin olduğum bunun aksini gösteriyordu.
Ve tek hamleyle onu kendime çekip sarıldım. O da bana belki de daha güçlü bir şekilde karşılık verdiğinde sadece kokusunun tadını çıkardım. Ondan ayrıldığımda küpeme takılan saçını kurtarmak için elini kaldırdı. Biraz önce beyaz olan sargılar gözüme çarptı.
"Isabella, bileklerin..."
Onları kendine çektiğinde nazikçe eline uzandım. Ve görebileceğim şekilde kendime çektim. Beyaz sorgular üzerine yayılmış kırmızılıklarla kirlenmişti. Gözlerim doldu. Kendine yaptıkları bana sarılmasını bile imkansız kılıyordu. Bu yaptığının sorumluluğuydu. Çekiyordu. Yine de gözlerim doldu. Kanayabildiğine göre canı yanmıştı.
"Sorun değil. Luke ile değiştiririz. Ben onu uyandırayım."
Ortadan kaybolduğunda arkamda bekleyen Ronald'a döndüm. Zorlukla tuttuğum göz yaşlarımı bıraktım.
Beni kendine çekti ve göğsüne hapsetti.
"O iyi olacak. Sakin ol Amy."
Bir süre sadece ağladım. Sonra büyük elleri kafamı kavradı ve beni cennetimden ayırdı.
"Şimdi ona kahvaltıyı hazırlama konusunda yardım edelim."
Belli belirsiz kafa salladım ve burnumu çektim. Ron'un beni mutfağa çekmesine izin verdim.
Yarım hazırlanmış sofrayı tamamlamak için işe koyulduk. Gerekli şeyleri çıkardık. Bir süre sonra Luke ve Izzy el ele içeri geldi. Sargılar değişmişti.
"Hoş geldiniz!"
"Merhaba kardeşim."
Ron ilerleyip elini sıktı ve sarıldı. Ben de birkaç adımda ona ulaştım ve kollarımı boynuna doladım. Ron konuştu. Söz verdiği gibi yapıyordu.
"Hey Luke. Domates ve yumurta bitmiş. Hadi gidip alalım."
Luke onayladı ve çıktılar. Ben tezgaha yaslandım ve kapının önünde dikilen Izzy'e baktım.
"Onları neden gönderdiğini biliyorum. Anlatacağım."
Yanıma geldi ve ben güven veren ifadelerimden birini takındım.
"Neden Izzy?"
"Karanlık Amy... Bir türlü çıkışı bulamadığım karanlık..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seneye Yoksun
Romance"Şşş. Sadece sessiz ol. Sükûtun bir toprak gibi bütün olumsuzlukları yok etsin Amy. Sessizliğin bile iyi gelsin. Yanımda olduğunu bilmek bana yetsin. Sadece sen kollarımın altındayken, buram buram kokunu hissederken rahatlamama izin ver. Birkaç daki...