24. Argument And Eartquake

94 8 1
                                    

Perdeleri açık geniş pencereden süzülen güneş parıltısı odayı doldurduğunda uyanmamak için direndim. Her nefesimde burnuma dolan erkeksi koku sonsuza kadar uyumak için iyi bir nedendi. Yine de dinlenmiş gözlerimi açtım.

Dün geceyi, odayı, Luke'un komik hallerini ve Izzy'nin teklifini hatırladım. Bu, neden burada kaldığımızı açıklıyordu.

Üstünde yattığım güçlü bedene baktım. Görmeye alışkın olduğum kahverengi gözleri, ince deri kapaklarla örtülmüştü. Uzun kirpikleri ortaya büyüleyici bir görüntü çıkartıyordu. Esmer teni üzerinde duran benim ellerim ise oraya ait değil gibiydi. Ying Yang gibiydik. Siyah ve beyaz. Zıt kutuplar...

Yavaşça eğildim ve yeni çıkmaya başlamış sakallarının ortasına masum bir öpücük kondurdum. Gülümsedi. Uyandığı belliydi. Gözlerini açmamakta ısrarcıydı.

"O gözleri aralaman gerek uykucu."

Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.

"Daha fazlasını mı istiyorsun?"

Bu sefer o biçimli kafası olumlu olarak hareket etti. Zaman kaybetmeden eğildim ve mermere oyulmuş gibi duran yumuşak dudaklarıyla buluştum. Ritmik hareketlerimiz arasındaki ağız hareketlerini hissedebiliyordum.

Biraz daha yükselip göğsünü tuttuğumda çevik bir hareketle yerlerimizi değiştirdi. Bir eli boynumda hareket ederken diğeri yataktan destek alıyordu.

Bizi ayıran şey kapının açılması ya da geri çekilmemiz değildi. Ron'un telefonundaki müthiş melodiydi. The Smiths'in Hand In Glove'u duymayı reddebileceğim türden bir şey değildi.

Sert ve sinirli bir nefes vererek telefona uzandı. Eline aldı ve arayana baktı. Ani bir hareketle kendini yatağın diğer ucuna attı. Üzerimden çekilince ayağa kalktım. 

"Percy..."

Arkamdan geldiğini biliyordum bu yüzden acele adımlarla mutfağa girdim. Izzy yine Luke'un tişörtlerinden birini giymiş, minik salatalıkları dilimliyordu.

"Günaydın Izzy."

"Günaydın Amy."

Elindeki bıçakla sorarcasına Ron'u gösterdi.

"Percy." diye yanıtladım onu.

Kahvaltı konusunda ona yardım ederken Luke geldi ve Isabella'nın boynunu sömürdü. Kısa süre içinde Ronald'da bize katıldı. Soran gözlerim onu bir açıklama yapmaya zorladı.

"Percy ile Atlantis kavga etmişler. Atlantis evi terk etmiş ve bir otele gitmiş. Percy bizden yardım istiyor. Onunla saat 1'de Atlantis'in kaldığı otelde buluşacağız. Sizin (Izzy ve beni kastediyordu.) konuşmanızın yararlı olacağını düşünmüş."

Izzy işi biten salatalıkları masaya yerleştiriyordu.

"Peki sorun neymiş?"

Ronald komik ve şaşkın bir sesle konuştu:

"Her zamanki gibi oyun oynuyorlaşmış. Percy rakip olmak istemiş ve Atlantis kızmış. Ama istekler devam edince Atlantis, Percy'nin onu bir rakip ve düşman olarak gördüğünü söyleyip evden çıkmış. 1 saat sonra geri döndüğünde kendine bir sırt çantası hazırlayıp gitmiş."

Gözlerim fal taşı gibi açılmış bir şekilde onu dinledim.

"Yani bütün sorun bu muymuş?"

Luke ellerini Izzy'nin beline yerleştirirken cevapladı:

"Onların durumunu düşündüğümüzde mantıklı aslında. Özellikle Atlantis, oyun için doğmuş gibi. Ciddiye alması normal."

*  *  *

Ronald'ın Amarok'u otelin önünde durduğunda hızlı harektlerle arabadan indik. Lobide Percy ile karşılaştık.

Oda numarasını ve katı çoktan öğrenmişti. Yukarı ulaşana kadar bize durumu anlattı. Böyle bir basit konu nasıl evi terk edecek kadar uzamıştı merak uyandırıcıydı doğrusu.

Asansöre binmeden önce Isabella kaşlarını çattı:

"Sallanıyor muyuz?"

Yürümeye devam ederken onu "Hayır." diye cevapladım. Asansöre bindik ve 4. kata çıktık.

Percy hevesle koridorun sonundaki odanın onun olduğunu söylediğinde hepimizden hızlı adımlarla uzaklaşmıştı bile. Ana koridor sağ tarafa 3 uzantı halinde yayılıyordu. Bir katta 10 odadan fazlası olduğu aşikardı.

Adımlarımız Percy'nin yanında durduğunda Luke uzanıp kapıyı çaldı. "Kim o?" sesini duyuğumzda ben "Amy." diye onu yanıtladım.

Daha sonrasını ise tam bir felaketti. Kapı açılır açılmaz Percy, Atlantis'i kendine çekti ve koşmaya başladılar. Elim ve tüm vücudum Ron tarafından çekilmeye başladı ve ben resmen sürüklendim. Arkamızdan gelen Luke ve Izzy'i duyabiliyordum.

Ben ne olduğunu kavrayamamışken attığım her adımın dengesiz olduğunu anladım. Dikkat ettiğimde ise cevabı kolay buldum. Izzy haklıydı. Biraz önceki bir artçıydı. Deprem oluyordu.

Beynim korkudan algılama kıtlığı yaşarken merdivenlere ulaştık. Son gördüğüm ise Percy'nin Atlantis'i bırakıp Luke'u sürüklediğiydi. Gözlerim Isabella'yı aradı. Buldular. Ama o, 4. katın son ara koridoruna koşuyordu. Bedenim bir kez daha çekildiğinde gözlerim hala kaybolduğu yerdeydi.

Arkadaşımı bir daha tehlikeye atmak kalbimi yerinden söken en büyük şeydi. Korkumu pekiştiren ise 2. katın duvarındaki devasa çatlak...

Seneye YoksunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin