4. I Am Understanding Now

157 12 4
                                    

Çok geçmeden zil çaldı. Sınıfın boşalmasını izledim. Yerimden kıpırdamadım. Luke, Cecilia, Isabella, Ronald... Ronald o bende değişik bir etki yaratmıştı. Denemesi... beni fazla etkilemişti. Olması gerekenden fazla. Can yakıcı bir şekilde.

Sınıfta yalnız kaldığımda Ron'un masasına ilerledim. Derste yazısını yazdığı defteri aldım. Okudum. Tekrar okudum. Ve tekrar okudum. Normalde okuduğum şeylerden tek bir anlam çıkarırdım. Bütün fikirleri içeren tek bir anlam.

Ama bu... farklıydı. Her okuduğumda farklı bir detay yakalıyordum. Bitmiyordu. Sanki sonu gelmiyordu. Kullandığı bağlaçlar bile bir anlam taşıyor gibiydi. Çok derindi.

Defteri masaya bırakıp sırama gittim. Kendimi sandelyeme bıraktım. Duvara yaslandım ve bekledim. Eğer kendimde yeterli cesareti bulursam onunla denemesi hakkında konuşmak istiyordum. Tabii emin olamıyordum. Kendimi ilk defa korkak hissediyordum. Sanırım kendi kabuğumdan çıkamamıştım. Aşık olamamıştım.

Bu zordu çünkü aşık olmak sorunluydu. Sen aşık olabilirsin ama o sana aşık olmak istemeyebilirdi. Ron'un değimiyle bu, kabuğundan çıkıp yalnız savaşmak olmalıydı. Ve bu zordu.

İçeriye birinin girdiğini fark ettim. Yine de kafamı kaldırmadım. Gelen kişi önümdeki sıraya oturdu. Onu sesinden tanımıştım. Isabella.

"Ne düşünüyorsun?"

Cevap vermedim. Kafasını salladı.

"Ben sanırım biliyorum."

Kafamı kaldırdım.

"Ronald'ın denemesi."

"Nereden biliyorsun?"

"Dinleyişinden. Bunları ilk kez duymuş gibi dinledin. Gerçekleri anlamaya çalışır gibi dinledin."

"Gerçekler. Onlar gerçekler miydi?"

"Kesinlikle."

Gözlerimi kırpıştırdım.

"Ronald bunları yazabildiğine göre, aşık demektir."

"Hayır. Son cümleleri hatırla. Mantık, kalpte etkisizdir ve bunu anladığım zaman, umarım, duygularımı gönderecek kadar geç kalmamış olurum. Ama kavradığıma inanıyorum. Seçimim her zaman kalbimde hissettiklerimden yana. Bu aşık olan birinin değil. Kendini buna hazırlayan birinin sözleridir."

"Yani o tamamen gerçekleri arıyor. Ve bulmuş."

Kafa salladı. 

"Ama asıl olay sensin."

"Ne?"

"Onun aşık olup olmadığını sorarken dehşet içindeydin."

"Ben... bilmiyorum. Ne olduğunu bilmiyorum. Bana ne olduğunu nasıl anlayacağımı bilmiyorum."

"Sadece kalbine bak. Ronald'ın söylediği gibi. Mantık kötü bir seçim. Seni bir duruma sokan şey duygularınsa, onlarla ilerle. Mantığınsa, mantıkla ilerle."

"Ben?"

"Pek mantığa dikkat ediyor gibi değilsin."

"Duygularıma bakmalıyım."

"Aynen öyle. Duyguların bir bakıma düşüncelerini kalbinin hissetmesidir. Kalbinin ne anladığına bak."

Önümden kalktı. Kendi yerine gitti. O oturur oturmaz içeri Ronald, Cecilia ve Luke girdi.

Izzy kafamı mı karıştırmıştı? Hayır, hiç sanmıyorum. O, en fazla zaten karışmış olan kafamı rahatlatmak için bir yöntemden bahsetmişti. Bunu uygulayıp uygulamamayı ise bana bırakmıştı. Keşke bırakmasaydı. Beni zorlasaydı ve ben, bana ne olduğunu anlasaydım.

Bay Mosent içeri girdi. Bir şeyler anlatmaya başladı. Ben dinlemedim. Dinleyemedim.

Kendimde cesaret arayıp Isabella'nın yolunu denemeye karar verdim. Kendimi toparlamalıydım.

En sonunda hazır olduğuma karar verdim. Belki de hayatımda ilk defa kandimi sorguladım.

Kalbimi hissettim. Her atışında vücuduma yayılan kanı dinledim. Sonra O'nu düşündüm. Bana langırt öğretirken ki heyecanını. Sesini. Denemenin en sonundaki gözlerini. Kalbimin çok sert attığını hissettiğimde beynimden vurulmuşcasını gözlerimi açtım. Elimi kalbime götürdüm.

Gözlerimin dolduğunu ve kızardığını hissedebiliyordum. Göğsüme bastırdığım elimin altında sanki bir davul vardı. Aklım istem dışı olarak onu düşünüyordu. Hissettiğim tek iradeyle Bay Mosent'a baktım.

Gözlerinde şaşkınlık vardı. "Tamam" anlamında başını salladı. Işık hızında sınıftan çıktım.

Diğerleri beni görmemişti. Sadece çıkarken fark etmişlerdi. Yüzümü görmemiş olmaları iyiydi.

Kendimi dışarı atar atmaz. Elim ağzıma gitti. Yüzümü saklamaya çalıştım. Bina boştu ama ben yine de birinin beni böyle görmesinden korktum. Sınıfın duvarının dibine çöktüm. Gözlerim doluydu ama ağlamıyordum. Ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordum.

Sınıfın kapısının açıldığını duydum. Kafamı çevirmedim. Gelen kişi önüme oturduğunda onu tanıdım. Isabella.

"Sen iyi misin?"

"Ben ne oldu bilmiyorum."

"Ben biliyorum."

Ona sarıldım. Kafamı saçlarının arasına gömdüm.

"Şimdi anlıyorum"

"Amy, bu düşündüğün kadar kötü bir şey değil."

Kendimi yavaşça ondan ayırdım. İşte o an bir damla yaş gözümden süzüldü. Izzy onu durdurdu.

"Sevinmelisin. Artık yaşaman için bir nedenin daha var."

"O... Bu duygu o kadar güçlü olamaz."

"Sakinleştikçe onun seni nasıl esir aldığını öğreneceksin. Karşı koymaya çalışma. Olmuyor."

"Korkuyorum."

"Sakın. Bu seni öldürür. Korku, aşkın, mantıktan sonraki en büyük düşmanıdır. Seni de onu da tüketir."

Elleriyle beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Şimdi gidip korkunla savaşalım. Ve onun ne hissettiğini anlamaya çalışalım. Tamam mı? Sadece sakin ol."

"Sen ne yapmıştın?"

"Benim ki sana göre daha kolaydı. Kısmen daha  rahat. Anlamam zor olmadı. Ama inan bana bunu da halledeceğiz. Şu an bir şey hissetmiyor olsa da zamanla o da aşık olacak. Sadece kalk ve savaş."

Ayağa kalktım. Islak yüzümü ellerimle sildim.

"işte böyle, asla vazgeçme."

O da ayağa kalktı.

"Eğer A planı işe yaramadıysa, daha alfabenin 25 harfi daha var. Sakin kal."

Seneye YoksunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin