"Ronald..."
"Arkanı dön Amelia."
Gözlerimi sıkıca kapattım ve arkamı döndüm. Arkamdaki şeker dolabını kapattığını hissettim. Sonra birden sırtım düz bir zeminle buluştu.
"Amelia. Ne yaptığımı görmeme izin ver. Seni kırdım mı?"
"Hayır Ronald. Sadece... Korkuyorum."
"Gözlerini aç Amelia."
"Hayır. Bu bir hayal ve gözlerimi açınca yok olacak. Biliyorum."
Yanağımda bir el hissettim. Sonra yüzüme düşüp gözlerimi kapatan saçlarımı geriye attı o el.
"Beni hissediyor musun? Hayalleri hissedemezsin Amy."
Dakikalardır kapalı tutmak için sıktığım ve artık güçsüzlükten titreyen göz kapaklarımı açtım. Görüşüm yerine oturana kadar birkaç defa gözlerimi kırptım. Tamamen odaklanmayı başardığımda yüzünde masum bir gülümseme olan Ronald'ı gördüm.
Ellerini belimde hissettim.
"Amy, söyle bana. Hareketlerini yanlış mı yorumladım? Benim gibi mi hissediyorsun?"
Gözlerimi kaçırdım ve omzuna odaklandım.
"Ne hissediyorsun?"
"Çok güzel bir duygu. Ama eksik. Kalbim bir parçasını kaybetmiş yapboz gibi. Aklıma emir veriyor ve o da arıyor. Dün, seni orada ağlarken gördüğümde yerine oturmuş hazır parçalar dağıldı Amelia. Daha önce kendimi o kadar boşlukta hissetmedim. Kararan bir dünya vardı önümde. Ve tek ışık sendin. O an düşen bir insana uzatılan bir ip gibiydin. Şu an da öyle hissediyorum. Şimdi o ipe dokundum. Ve ondan tutunmak için izin istiyorum. Beni boşluğumdan çıkartıp yapbozumdaki son parçam olur musun Amelia?"
Sözlerini bitirdiğinde dakikalardır kaçırdığım gözlerimi koyu irislerine diktim. Bunu kalpten sormuştu. Hissediyordum.
Cevap vermek için ağzımı araladım. Sesim çıkmadı. Kalbim o denli sert çarptı ki itiraf etmezsem kriz geçirebilirdim.
Gözlerindeki ışıltı sönmeye başladı. Gülümsemesinin milim milim düşmesini izledim.
Kendimden beklemediğim bir cesaretle boynuna sarıldım. Bağırıyordum.
"Bana söz ver! Asla bırakmayacağına dair söz ver!"
"Asla! Asla. Kesinlikle hayır. Seni bırakmam için kalbimin yok olması lazım. Yaşadığım sürece seninim."
Gözlerimden birkaç damlanın süzüldüğünü hissettim. Bunu anlamış gibi beni kendinden ayırdı. İki elini de yüzüme yerleştirdi. Başparmaklarıyla yaşları sildi.
"Sakın. Sakın bir daha ağlama. Döktüğün her göz yaşı kalbime o kadar sert saplanıyor ki. Dün öleceğim zannettim. Beni yine yaralama."
Ellerimle yüzümü yokladım. Yanağıma yerleşmiş ellerini çektim.
"Hadi başlayalım!"
Benim gibi o da gülümsedi.
"Ancak önce..."
Cebinden telefonunu çıkardı.
"Bay Mosent'ı dinleyip fotoğraf çekilmeliyiz."
Kafa salladım.
"Ancak ilk önce pastayı seçelim. Hem yüzüm kendini toparlamış olur."
Elimden tutup masanın yanına sürükledi. Sandelyemi çekti ve oturmamı sağladı. Kendi sandelyesini benimkinin yanına koydu. Yanıma oturduğundan kollarımız birbirine temas ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seneye Yoksun
רומנטיקה"Şşş. Sadece sessiz ol. Sükûtun bir toprak gibi bütün olumsuzlukları yok etsin Amy. Sessizliğin bile iyi gelsin. Yanımda olduğunu bilmek bana yetsin. Sadece sen kollarımın altındayken, buram buram kokunu hissederken rahatlamama izin ver. Birkaç daki...