5. I'm just...

124 10 1
                                    

Kendimi toparladığımda sınıfa girdik. İrademin son damlalarıyla dersi dinlemeye çalıştım. Ama pek işe yaradığı söylenemezdi.

Çıkışta dikkat çekmemeye çalıştım. Sakince hazırlandım ve Luke'un arkasından dışarı çıktım.

Binanın kapısından çıkıp sağa doğru döndüğümde karşımda Izzy'i gördüm. Ona çarpmamak için aniden durdum.

"Izzy! Beni korkuttun."

"Özür dilerim. Sadece nasıl hissettiğini sormak istemiştim."

"İyiyim. Yani daha iyi."

"Güzel. Sadece çok düşünmemeye çalış."

"Düşüncelerimi engelleyebiliyorum ama... hislerim... kalbim. Onları durduramıyorum."

"Bunu zaten başaramazsın."

Ümitsizce kafa salladım.

"Şimdiden acıtıyor."

"Zamanla alışırsın."

Ona gülümseyerek veda ettim. Bir dakika bile herkesin farklı bir yere dağılmasına yetmişti. Etrafta tanıdığım kimse yoktu.

Soğuk rüzgarın saçlarımı savurmasına izin vererek yürümeye başladım. Kollarımı önümde birleştirdim ve kafamı yere eğdim.

Tanrım her şey bana onu hatırlatıyordu. Her şey!

Şiddetli rüzgardan yuvarlanan yaprak, terasta langırt oynarken dağılan saçları gibi savruluyordu. Yanından geçtiğim ağaçlar onun boylarındaydı. Rüzgar kulağımda onun sesi gibi bir uğultu bırakıyordu.

Sesi... Sanki gerçekten duyuyormuşum gibi. Odaklansam benimle konuşacak gibiydi. Rüzgarın yarattığı ilizyon sanki gerçekmiş de anlamlı kelimelermiş gibi geliyordu.

Elektrik çarpmışcasına durdum. Gerçekti. O buradaydı!

Birkaç adım geri gelerek biraz önce geçtiğim ara sokağın önünde durdum. Kapanmış dükkanların önünde volta atarak telefonla konuşuyordu.

"Yeter artık! Anlamıyor musun seninle uğraşmaktan bıktım. ... Hayır seni dinlemeyeceğim. Yeterince yıprandım. ... 5 dakika önce ayrılalım deyip şimdi barışmak istiyor olamazsın. Çıkarın ne bilmiyorum ama benimle oynamana izin veremem. ... Gerçekten yeter! Gelgitli ruh hallerinden sıkıldım. Tam 5 dakika önce seninle ilişkimi tamamen kestim. ... Daha fazla konuşmamıza gerek yok."

Telefonu kapattığında ben sokağın başında kafam yan yatmış bir şekilde onu izliyordum. Öfkeli gözleri beni buldu.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Ben sadece..."

Ona doğru bir adım attım ama sinirli bakışları yüzünden ikincisini getiremedim.

"Beni dinliyordun!"

"Ronald..."

2 adımda yanıma geldi. Kollarımdan tutup, sırtımı,  yan taraftaki kapalı takı mağazasının kepenklerine yapıştırdı. Sırtım acıyı en aza indirmek için yay gibi gerildi. Yine de canımın yandığını kanıtlayın ufak bir ses dudaklarımdan döküldü.

Gözleri kahverenginin en koyu tonuna ulaşmıştı ve bu beni karşısında daha da aciz duruma düşürüyordu. Beni çektiği zaman açık saçlarımın bir kısmı yüzüne çarpmıştı.

"Bir daha sakın beni gizli gizli dinlemeye kalkma!"

Gittikçe daha da sert tuttuğu kolum sızlıyordu. Her ne olursa olsun ona karşı güçsüzlüğümü kanıtlayamazdım. Hiçbir şey söylemiyor ve korkumu gizleyen siyaha yakın gözlerimi ona dikiyordum.

Beni kendine doğru çekti ve bir kez daha kepenklere yapıştırdı. Bu sefer canım daha çok yanmıştı ama sesimi çıkarmadım.

"Anladın mı?!"

Hala bir şey söylemeden ona bakıyordum. İstemsizce kaşlarımın çatıldığını hissediyordum.

Birden sanki ne olduğunu anlamış gibi yüzü yumuşadı ve kaşları eski haline döndü. Ne yaptığını yeni idrak etmiş gibi duruyordu.

Yavaşça kollarımı bıraktı ve geri çekildi. Yüzüme son kez baktı. Ardından başka sokaklara açılan yolda yürüyüp gözden kayboldu.

O gider gitmez çantamı yere bıraktım ve üstümdeki penye montu çıkardım. Kolum fena halde kızarmıştı ve sızlıyordu.

Onun önündeyken büründüğüm kararlı ve güçlü kişilik o gidince neredeyse ağlayacak kadar derbeder halde birine dönüşmemi sağlamıştı.

Yavaşça kaldırıma oturdum. Koluma bir kez daha baktım. Hafif hafif morardığını fark ettim. Yere attığım çantamın kenarındaki suya uzandım.

Tanrım! Her şeyi şu su başlatmamış mıydı? Onu almak için yukarı çıkmam, langırt, yenilmemiz... 

Sinirle şişenin kapağını açtım ve suyun birazını elime döktüm. Soğuk suyu koluma çarptım.

Yarım dakika geçmişti ve kolum gittikçe morarıyordu. Kızarıklıklar yerini beyazlığa bırakacağına kötüleşiyordu. Günlerce iyileşmelerini bekleyecektim.

"Bir de ben bakayım."

Ronald'ın sesini duyduğumda şaşırdım. Ama olabildiğince belli etmedim. İstemsizce kolumu geri çektim.

Oturduğum kaldırımın önünde diz çökmüş koluma bakıyordu. Geri çekildiğimde puslu gözlerle yüzüme baktı. Yavaşça kolumu elleri arasına bıraktım.

"Moraracak."

"Biliyorum."

"Amelia ben..."

"Açıklama yapmana gerek yok."

"Ama..."

"Bir şey duymak istemiyorum."

"Amy, ben gerçekten üzgünüm. Sinirliydim ve... Sanırım senden çıkardım. Gerçekten çok özür dilerim. Sana zarar vermek istemezdim. Sen benim için çok değerlisin ve..."

"Değerli mi? İnan bana Ron yanlış kişiye değerli diyorsun. O telefonda konuştuğun her kimse o, senin için değerli."

"Eski sevgilim. Ve ona benim için değerli olmadığını kanıtladım."

Koluma bir kez daha baktı.

"Özür dilerim."

"Eğer ben de bir gün senin durumuna düşersem sinirimi senden çıkarırım."

Gülümsedi.

"Kum torban olabilirim."

Ayağa kalktım. Belimin ve sırtımın gerçekten ağırdığını anladım.

Her neyse sanırım aramız düzelmişti. Bana yaptıklarından dolayı gerçekten pişmandı. İnsanın bağışlayıcı olması gerekmez mi?

Seneye YoksunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin