Epilogue- Alaska

125 7 6
                                    

Bir pazar sabahına, iyice büyümüş karnıma okşayan parmaklar ile uyandım. Dün yağan yağmurdan sonra tamamen kurumuş kaldırım ve çatılardan seken güneş ışıkları birkaç saniye görüşümü kesti. Vücudumda hissettiğim sıcaklık beni tekrar uyumaya itti. Kulağımdaki sıcak nefes tam tersini öğütlüyordu. 

"Günaydın güzellik."

Karnımdaki minik kıza zarar vermeden dikkatlice yan döndüm. Kollarımı ona sardım. Gülümsedi ve beni kendine çekti.

"Matt'i ve Vincent'ı Luke'a bıraktım. Vincent da Izzy'i ziyaret etmek istedi. Malum, bugün pazar."

"Onun Izzy'i hiç tanımadan bu kadar sevmesi çok garip. Matt bile onu çok az hatırlıyor."

"Matt 10 yaşında Amy. Bazı sorumluluklarını farkına varmaya başladı. Bundan birkaç ay önce bebekliğinde başına gelenleri öğrendi. Artık manevi annesine çok daha fazla bağlandığına eminim. Vincent da Matt ne yaparsa onu yapıyor. Yine de Isabella'ya minnet duyduğundan eminim."

Bu konuşma ister istemez bana intihar gününü hatırlatmıştı. Henüz Vincent'a hamileydim. Izzy'nin gittikçe hayattan kopmaya başladığını farkındaydım ama Matt'in onu buraya bağladığını düşünüyordum. Son zamanlarında hayatını iki erkeğine adamıştı.

Her şeyi çok net hatırlamıyordum. Üzerinden 5 yıl geçmişti. Her anım bölük pörçüktü. Kavga ettiğimizi hatırlıyordum. 2 saat sonra da ölüm haberi gelmişti. Matt henüz 5 yaşındaydı. Luke dağılmıştı. Benim elim kolum bağlıydı. Ronald beni cenaze atmosferinden uzak tutmayı başarmıştı. Acımı, yüzümdeki kurumuş göz yaşları ve şiş karnımın üzerinde gezinen elimle geçirmiştim.

Vincent doğduğunda Matt daha çok bize kaydı. Luke kendini toparlamaya başladığında oğluna daha çok bağlandı. Her şey düzene girdi.

Şimdi Matt 10 yaşında bir gençti. Vincent 5 yaşında olmasına rağmen onunla vakit geçirmeye bayılıyordu. Okul olmadığı zamanlar Matt bizde kalırdı. Aralarındaki ilişki öz ağabey-kardeş ilişkisinden farksızdı.

Uyuşuk hareketlerle ayağa kalkıp mutfağa yöneldim. Koca bir bardak suyu içtikten sonra çalan kapıyı açmak için hole geçtim. Ron benden daha hızlıydı.

"Anne!"

Vincent koşarak kapıdan girdiğinde eğilip minik oğlumu kucakladım. Matt yanıma geldiğinde ona da aynı şefkatli kollarımı doladım.

"Günaydın Amy teyze."

"Günaydın buz çocuk."

Luke da içeri girdi ve tekrar doğrulmama yardım etti. Dikkatli bir şekilde bana sarıldı ve Ron'a döndü.

"Eee niye çağırdınız bakalım?"

Kaşlarımı "ne oldu ki?" der gibi çatarak Ronald'a baktım.

"Diğerlerini bekleyelim."

"Diğerleri?"

Henüz salona geçmeden tekrar çalan kapı için geri döndü. Cecilia ve Brandon ile geri döndü.

Onlarla da selamlaştıktan sonra rahat koltuğuma yavaşça oturdum. Ortam hareketlenmeye başlamıştı. Yine kapı çaldı. Bay Mosent hızlı adımlarla içeri girdi. 

5-6 dakika geçmeden Atlantis ve Percy de içeri girdi. Ronald sözü devraldı.

"Evet, hepiniz merak ediyorsunuz neden burada olduğunuzu. İşin aslı şu, kızımıza isim arayışındayız. İkimizin de aklında bir ad yok. Yardımcı olmanızı umuyoruz."

Haklıydı. Bir türlü içimize sinen bir isim bulamamıştık. En yakınlarımızın önerileri önemliydi. Hepsi ne de olsa bir gün bir isim söyleyecekti. Farklı günlerde olacağını hepsini birden öğrenmek mantıklıydı.

Bir süre sessizlik oldu. Sükuneti, bir süredir neşeli hallerine hasret kaldığımız Luke bozdu.

"Izzy, Fiona derdi. Shameless'ı sevdiğini biliyordu."

Fiona. Oldukça iyiydi. Düşünülecek isimlerin başında gelebilirdi. Luke haklıydı. Izzy bunu önerirdi. Sarışın devam etti:

"Ama ben hep, bir kızımız olursa adını Meredith koymak isterdim..." Yutkundu."Biz koyamayacağımıza göre, siz deneyebilirsiniz."

Meredith'i eledim. Bu arkadaşıma ihanet gibi gelmişti. Sonuçta onun hayalini çalmış olacaktım. Neyse ki olumsuz düşüncelerimden beni ayıran biricik eşimin kadifemsi sesi oldu.

"Caroline'a ne dersin? The Vampire Diaries'i seversin."

"Olabilir. Ama sanki tam olarak istediğim değil."

Bay Mosent:

"Hermione nasıl? Bir Potterhead için iyi bir isim."

"Belki."

Brandon:

"Ya Doctor Who? River? Bence fena değil."

"Güzel ama hiçbiri bende Vincent'ı bulduğumda verdiğim etkiyi yaratmıyor."

Cecilia ve Atlantis arka arkaya konuştu:

"Elena bence. Nina Dobrev gibi olması fena olmaz."

"Bence biraz çılgın olmalı. Nymphadora harika olur."

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Tek öneri vermeyen Percy de konuştu:

"Diana. Cadıların Keşfi'nden."

Durup birkaç saniye düşündüm. Genç bir ses beni ayırdı.

"Alaska."

Matt yanıma geldi ve elimi tuttu.

"Alaska, Amy Teyze. En sevdiğin kitap."

Gözlerim yaşardı. İşte bu isim kalbimde bir etki yaratmıştı. John Green, Alaska. Kafamı olumlu anlamda sallayıp buzdan oğlana sarıldım.

Ronald elini karnıma koydu ve okşadı.

"Alaska."

"Alaska."

Ve minik Alaska'nın güçlü tekmesini hissettim.

*  *  *

Biten her şey adına biten bir hikaye... (Yeni hikayemi yayınladım. Gümüş Yay)

Seneye YoksunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin