"İyi akşamlar Bayan Sanders."
"İyi akşamlar Emily."
Asistanım odadan çıkarken bir yandan kahvemi yudumluyor bir yandan da ünlü bir profesörün daha dün yayınladığı tıp makalesini okuyordum. Bugün her ne kadar yoğun geçmiş olsa da nöbetimin sakin geçeceğine emindim. Acilde tam olarak görevli değildim, sadece gerekli görüldüğünde yardıma gidecektim. Bu gece sadece yataklı hastalardaki acil durumlar için nöbete kalmıştım. Genelde bu sakin geçen gece nöbetlerimi makale veya kitap okuyarak geçirdiğim için yine aynı rutinime çoktan başlamıştım. Bilgisayarımda açılmış olan önümdeki makalenin sonuç cümlelerini okurken bugün kaç olduğunu sayamadığım kahvemden son yudumumu aldım. Normalde fazla kafeinin oldukça zararlı olduğunu bildiğim için nöbet günlerimde bile kahve tüketmediğim oluyordu ancak şu sıralar pek çok duygu seliyle savaşan zihnimi açık tutmak benim için çok önemliydi. Makalemin son cümlesini de okuyup referanslara göz atarken masanın üzerinde duran telefonum gelen mesajla titredi. Bir süre telefonumu göz ardı edip referanslara bakmaya devam ettim, böylece göz atmak istediğim diğer kaynakları not edebiliyordum. Elimdeki not defterime kaynakların isimlerini ve yazarlarını not ederken telefonum masada ısrarla titremeye devam ediyordu. En sonunda odayı dolduran zil sesi çaldığında dikkatimi mecburen telefonuma yönlendirdim ve arayana baktım.
Chris Evans.
Tüm gün onu düşünmüşken nasıl oldu da son birkaç saattir aklımdan çıktığına şaşırmıştım. Kaşlarımı hafifçe çatmış telefonun ekranına bakarken elimdeki kalemle oynamaya başladım. Ardından gelen aramayı yanıtladım.
"Selam."
Telefonun diğer ucundan sesini duyduğumda kalemi tutan ellerim gevşedi.
"Selam."
Bu benim için garip bir andı, bir hafta öncesinde hiç tahmin etmeyeceğim şeyler yaşayacağıma inanmayacağımı adım gibi biliyordum, şimdi ise bir Hollywood yıldızıyla telefonda konuşuyordum.
"Benim işlerim bitti, eğer sen de uygunsan bir saate hastanede olacağım."
Koltuğumda geriye yaslandım ve odanın girişinde asılı duran duvar saatine baktım. Birkaç saattir bilgisayar ekranına baktığım için gözlerim yorulmuştu ve saate bakarken gözlerimi hafifçe kısmak zorunda kalmıştım. Çok kahve içmenin de yan etkisi olabilir diye düşündüm.
"Tabii, şimdilik ortalık sakin. Bekliyorum. Danışmaya Grace Sanders dersen odamı gösterirler."
Telefonun öteki ucundan bir süre ses gelmedi. Bir yanıt beklerken duyduğum tek şey kahkahalar olmuştu. Kaşlarımı hafifçe kaldırdım, neler olduğunu anlamamıştım.
"Dodger, bir saniye oğlum."
Adam kahkahalarının arasından ismini sabah öğrendiğim köpeğinin adını söylediğinde telefonun diğer ucunda neler yaşadığını az çok tahmin edebilmiştim. Bir kapı kapanma sesi duyduğumda kahkahası durmuştu.
"Yeniden merhaba, biraz beklettim üzgünüm. Dodger telefonda konuşurken sesime uyandı ve bir anda kucağıma atladı. Odama çıktım ve kapıyı kapattım. Ne diyorduk en son?"
Onun bu halleri göremesem bile beni hafif eğlendirmişti, bunu istemsizce yana kıvrılan dudaklarımdan anlayabilmiştim.
"Danışmaya Dr. Grace Sanders dersen odamı göstereceklerdir."
Az önce söylediğim şeyi tekrar ettiğimde bu sefer cevap vermesi uzun sürmedi.
"Pekala, öyleyse görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp kapatmak üzereyken adamın sesini yeniden duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu