Az önce Justin Teper'ı görmemin şaşkınlığı anında geçmişti. Bulunduğum ortam o kadar canlı ve gürültülüydü ki buna odaklanmam neredeyse imkansızdı. Chris'le iletişim kurmak da öyleydi. Törenin yapılacağı otelin bu geniş salonu tıklım tıklım ünlülerle doluydu ve herkesin oturacağı masalar önceden ayarlanmıştı. Büyük yuvarlak masalardan birine doğru ilerlerken Chris belki de bininci kez tanıdık bir ünlüyle selamlaştı ve sonunda bize ayrılan yere oturduk. Gözlerimi büyük masada gezdirirken neredeyse herkesi tanıdığımı biliyordum ancak nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Evet onlar da insandı ama bu tarz etkinliklere alışık insanlardı. Ben ise bu koskoca salonda yabancıydım.
"İyi misin? Fazla sessiz görünüyorsun."
Chris kulağıma eğilip beni yokladığında biraz kendime gelmiştim.
"Sadece çok kalabalık ve gürültülü. Ayrıca tam karşımda Jake Gyllenhaal oturuyor. Bu alışık olduğum bir şey değil."
Chris gülmüştü ancak gülüşü bu gürültüde çok net duyulmuyordu.
"Sağında da Eddie Redmayne oturuyor."
Bunu söylediğinde sağıma bakmamıştım. Sağıma döndüğümde yanımda güzel bir kadın, onun yanında da Eddie Redmayne oturuyordu. Onlara anlık bir şaşkınlıkla döndüğüm için baktığımı fark ettiler ve gülümsediler. Ardından Eddie, Chris'le birkaç dakika sürecek bir sohbete başladı. Ben ise o an yanımdaki kadının onun karısı olduğunu anlamıştım. Gerçekten her gün rastlamayacağım bir ortamdaydım. Salon dardı, masalar sınırlıydı ve muhtemelen konuk sayısı da öyleydi. Anladığım kadarıyla herkes en fazla bir misafir getirebiliyordu ve Chris'in misafiri bendim. Zaman geçip salon doldukça bu kadar kalabalık üzerime doğru gelmeye başlamıştı. Yavaşça ayağa kalktığımda Chris hafif şaşırdı.
"Lavaboya gitsem iyi olacak."
Chris kafasıyla onayladı.
"Sana eşlik etmemi ister misin?"
"Bana eşlik edersen bütün dikkatleri yine üzerimize çekersin. Sessizce sıyrılıp gitmek daha iyi olur."
Gülümsediğinde ona karşılık verdim ve Chris'in tarif ettiği yere doğru yürüdüm. Artık kimsenin dikkatini çekmiyordum. O yüzden seri adımlarla tuvaletlerin bulunduğu yere doğru yürüdüm. Bu sırada gözlerim Justin'i arıyordu. Onu görmek istediğimden emin değildim ama nerede olduğunu bilmek istiyordum. Şaşkınca etrafa bakıp yürürken birine çarptım. Çarpar çarpmaz yoğun bir erkek parfümü burnuma dolmuştu. Çarpmam o kadar şiddetliydi ki o an ne kadar hızlı yürüdüğümü fark ettim. Ellerimle alnımı tutup kafamı kaldırdığımda çok iyi tanıdığım bir yüz daha görmüştüm.
"Siz iyi misiniz?"
Alnım gerçekten acımıştı ve elimi hala oradan çekmemiştim bu sebeple karşımdaki adam canımın gerçekten yandığını anlamıştı. Yine de uzatmak istemedim ve normal bir şekilde konuştum.
"İyiyim teşekkürler. Kusura bakmayın, böyle bir ortamda yeniyim ve salon o kadar kalabalık ve gürültülü ki hiçbir şeye dikkat edemiyorum."
Bu kadar gereksiz ayrıntıyı neden verdiğimi sorgularken karşımdaki adam gülümsedi. Samimi bir gülümsemeydi bu.
"Oyunculuk sektörüne yeni girdiniz sanırım. Aday mısınız?"
Kaşlarımı kaldırıp söylediği şeyden dolayı gülümsedim. Beni oyuncu sanması saçmaydı çünkü salonda bulunan diğer kadınlar gibi dikkat çekici değildim ya da herhangi bir yerimde estetik yoktu, bir oyuncu havası vermiyordum bile.
"Hayır oyuncu değilim."
O an oyuncu değil de ne olduğumu hatırladım ve karşılaştığım her insana yaptığım şeyi yapmaya başladım. Karşımdaki adamı analiz ettim; Gözlerinin kenarlarında çok derin olmayan hafif kırışıklıklar vardı yaşı Chris kadardı ve onun gibi genç gösteriyordu. Boyu uzundu ve oldukça sportif bir vücuda sahipti. Gözleri hafif yorgun görünüyordu ancak bunun sebebi elinde tuttuğu şampanya kadehi de olabilirdi. Belli ki bu ilk kadehi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu