15

2.1K 162 220
                                    

Anılar... Belli bir kronolojik sıraya göre bile değil... Anılar... Hepsi taptaze... Anılar... Sanki yıllardır deliksiz uyumuyormuşum gibi... Anılar...

"Büyüyünce ne olmak istiyorsun Grace?"

Büyükbabamın o zamanlar saçları bu kadar beyaz değildi. Bakışları dinçti ve kırışıklıkları derinleşmemişti. Yüzündeki capcanlı gülümsemeyle bana bakıyordu. Annem yanındaydı. Altın sarısı saçları ve masmavi gözleri ışıldıyordu. Elimde tuttuğum hamburgeri ısırmaya çalışıyordum ancak bir dişim çıkmıştı ve diğeri de sallanıyordu. Bir türlü ısıramıyor, içindeki ketçapı ağzıma yüzüme bulaştırıyordum.

"Prenses olmak istiyorum," demiştim eksik dişlerimden dolayı peltek çıkan sesimle.

Büyükbabam gülümseyip anneme bakmıştı. Annem elindeki peçeteyle ağzımı temizlemeye çalışıyordu. O da gülümsüyordu.

"Beyaz atlı prensin kim olacak acaba?" demişti büyükbabam. Annem daha da fazla gülümsemişti. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Geleceğimi heyecanla beklediğine dair ışıltıları görebilmiştim.

"Beyaz atlı prens istediğimi kim söyledi? Ben kötülüklerle savaşan bir prenses olacağım. Annem ise kraliçe."

Anneme bakmıştım ve dişlerimi gösterircesine gülümsemiştim. Eksik ön dişimden dolayı komik görünüyordum. Güneşin rengini almış saçlarını incelemiştim, denizin rengini çalmış gözlerini...Hep onun kadar güzel olmak istemiştim ama Tanrı bana toprak rengi gözler ve saçlar bahşetmişti. Hep anneme benzemek istemiştim ama ona hiç benzemiyordum. Kolumda yumuşak bir el vardı. Beni okşuyordu, gülümsediğinde inci gibi dişleri etrafı aydınlatmıştı.

"Sen zaten bir prensessin."

Kıkırdamıştım ve hamburgerimden sonunda bir ısırık alabilmiştim.

"Sen de kraliçe."

Ağzım doluydu ama konuşuyordum. Altı yaşındaydım ve büyükbabam ve annemle geçirdiğim o gün en güzel günlerimden biriydi.

-

"Onu hiç sormuyor hiç merak etmiyor."

Sesi endişeliydi. Ses tonu ise alçak. Uyuyorum sanıyordu ama yanılıyordu. Uyanmıştım, merdivenlerden yavaşça inip salona, yanlarına gelecektim. Ama durdum. Onları dinledim.

"Böylesi daha iyi Mary."

Onların göremeyeceği şekilde basamaklardan birine oturdum ve kafamı merdivenin korkuluğuna yasladım. Ne konuda konuştuklarını bilmiyordum, sadece içimden öylece durup onları dinlemek gelmişti.

"Nasıl daha iyi olabilir? O daha küçücük çocuk baba! Onun yaşında biri nasıl olur da bunu merak etmez?"

Ses tonu yükseldi, üzgün müydü, endişeli miydi anlayamamıştım. Tek bildiğim isyan ediyordu.

"Neden bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu düşünmüyorsun? O herif şu an tedavi görüyor. Küçük kızını gerçekten onunla tanıştırmak ister miydin?"

Bir bardak hızla tezgâha konuldu. Bu, odada tiz bir ses yarattı. Korkuyla yerimden sıçramıştım, elimi ağzıma götürdüm, sessiz olmaya çalıştım.

"Babasını öğrenmeye hakkı var."

Bu sefer ne hissettiği ses tonunda gizliydi. Yalvarır gibiydi.

"Tanrı aşkına Mary! Adam bağımlı! Bunun Grace'e ne kadar zarar verebileceğini göremiyor musun?"

Bağırıyordu, beni uyandırmak umurunda bile değildi. Karşısındaki üzgünken kendisi sinirliydi. Büyükbabamın sesi tüm evde yankılanıyordu.

DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin