Titreyen ellerimle Susan'ın bana getirdiği suyu içmeye çalışıyordum. Ben suyu içmeye çalışırken bir yandan eliyle sırtımı sıvazlıyordu ve sakinleşmeme yardımcı oluyordu. Onun bu ilgisi içimi sıcacık ediyordu. Onun yerinde başkası olsa bana bu şekilde davranmayabilirdi ancak Susan iyi bir kadındı. Bunun gülümsemesine bile yansıdığını görmek kolaydı.
Robert karşımızdaki koltukta oturuyordu ve dirseklerini dizlerine dayayıp başını öne eğmiş, elleriyle yüzünü kapatıyordu. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı ve bana baktı.
"Bu nasıl oldu?"
Elimdeki bardağı önümde duran orta sehpaya bıraktım ve ona baktım. Az önce iki haftanın bütün ağırlığını boşaltmıştım. Sakindim ve rahatlamış gibiydim. Odamdan adımını attığı gün Robert'ın omzunda ağlayacağımı hayal bile edemezdim. Babam çıksa bile onunla samimi olabileceğimi düşünemezdim ancak yanılmıştım. Onu sanki senelerdir tanıyor gibiydim ve içimde hiç tanışmamış olduğum bir parçam ona aitti. Onun öz kızıydım ve ben bunun farkına varmadan bilinçaltım onu kabullenmişti bile.
Ona bütün olup biteni anlattım. Andrew'u hatırlamak içimde yoğun bir öfke oluşmasına sebep olmuştu.
"Tamam, ona dava açıyoruz. Aptalca bir sebep yüzünden insanların hayatını değiştirecek bir gerçeği saklamanın bedelini ödesin. İkimizin adına dava açtıracağım."
Ellerime baktım. Justin Teper aklıma geldi. Bugün Skylar'la buluşup ona dava açacaktım ancak bu sabah yaşanan olaylardan dolayı bu iptal olmuştu. Justin Teper beni çok zorlayacaktı bu sebeple bir de aptal bir herifle uğraşamazdım. Andrew'un gözüme görünmemesi benim için yeterliydi.
"Robert," durdum. Ona hala ismiyle hitap ediyordum. Diğer kelime beni garip hissettiriyordu. Kendimi ona yakın hissetsem de onunla bir anım veya geçmişim yoktu. Henüz hazır değildim. "Dava açıp o adamla uğraşamam. Bunu yapmasak olmaz mı?"
Robert itiraz etti.
"Biz değil, avukatlarım uğraşacak."
Derin bir nefes aldım. Andrew akıllı bir kötü değildi. Sadece bir aptallık yapmıştı. Onu asla affetmeyecektim ancak dava da açmak istemiyordum.
"Yine de istemiyorum," dediğimde Robert itirazına devam edecek gibi oldu ancak Susan araya girdi.
"Belki de Grace şu an test sonucu kesinleşmişken geçmişe takılmak istemiyordur. Onu anlamaya çalış Robert."
Kafamı çevirip Susan'a baktım ve başımı hafifçe öne eğip gülümsedim. Aynı şekilde o da bana gülümsedi. Bana karşı neden bu kadar iyiydi hala anlayamıyordum. Beni kabullenebilirdi ancak bu kadar iyi davranmak zorunda değildi. Bu davranışları ona güvenmeme yol açıyordu.
"Tamam. Dava yok." Robert durdu, ardından ayağa kalktı. "Bir telefon görüşmesi yapacağım." Cebindeki telefonu çıkarıp salonda dönmeye başladı. Başımı kaldırıp onu izlerken telefonum titredi. Emily arıyordu.
"Doktor Sanders neler oldu? Siz iyi misiniz? Hastaneye geldiğimde herkes Andrew'la olanları konuşuyordu."
Telefonu kulağımdan çekip saate baktım. Sabahın onuydu.
"İyiyim Emily. Dönünce anlatırım. Bugünkü programımı yarına ertele. Randevuları gündüze ameliyatları akşama koy."
Telefonun öbür ucundan dosya sesleri geldi.
"Bay Robinson'ı yarına alıyorum."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Gergindim.
"Kendisinden özür dilediğimi söyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu