Yazar Notu: Normalde kitaplardaki playlistlere uyuz oluyorum ama Miley Cyrus - Angels Like You dinleyerek okuyabilirsiniz. Ya da okuduktan sonra dinleyebilirsiniz.
İnsan olmak neydi? Belki de sayısız hata yapabilme lüksüne sahip olmaktı. İçinden geldiği gibi yaşamak, duygularını saklamadan özgür olmak, yalnızlıktan korkmak...Her şeyden önce, bir insan için yalnızlık öylesine acı veren ve ürkütücü bir duyguydu ki, insan bu duyguyla yüzleşmemek için her türlü çabayı gösterirdi. Okuduğum bir kitaptaki benzetmeyi hatırladım. Kirpiler üşümemek için birbirine sokulurlar ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden uzaklaşırlarsa da üşürler. Bir şekilde ileri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtacak en uygun uzaklığı bulurlar. Ben o uygun uzaklığı asla bulamayacaktım...
Annem gittiğinden beri kendi yalnızlığımın ve konfor alanımın o kadar çok esiri olmuştum ki kimseye kendimi tamamen teslim edemiyordum. Bunu denemiştim, en azından hayatım boyunca kendimi suçlayacağım bir deneyimim olmuştu. Sadece iki günlüğüne Chris Evans'a içimde yıllardır saklı olan, boğulmuş, ölmek üzere bütün duygularımı saydam bir şekilde göstermiştim. Sonuç ise şu andı ve bunda onun hiçbir suçu yoktu.
Değişmeyi denememiştim, düşünmemiştim bile. Bir insanı hayatımın merkezine alıp her anımı onunla paylaşabilmeyi, beni, ruhumu okumasını, ben daha söylemeden aklımdakileri bilmesini ve pek çoğunu deneyimlememiştim. Bunlar benim korkularımdı, zayıflıklarımı birileri görecek diye ödüm patlıyordu. İki gündür yaptığım şey, yıllardır inşa ettiğim o sağlam duvarları bir yıkım topuyla yıkmak kendime yaptığım en büyük ihanetti.
Ve işte her zamanki Grace Sanders geri dönmüştü.
Ben tek başına kendini ısıtmanın bir yolunu bulmuş bir kirpiydim. Yanıma azıcık yaklaşan insanlara ise dikenlerimi batırmaktan çekinmiyordum. Sonsuza kadar yalnız kalacaktım ve bu benim hem lanetim hem de ödülümdü.
Sabaha kadar dönüp durmuştum. Düşüncelerim birbirine geçmişti ve hangisine odaklanacağıma karar veremiyordum. Önceliğim DNA testinin sonucuydu ancak Justin Teper ve Chris'le olanlar zihnimi o kadar çok meşgul ediyordu ki avuç içlerimi alnıma koymuş bu düşünceleri çekip almak istercesine bastırıyordum.
Onu kırmıştım. Hem de hiçbir şey için. Sadece ve sadece hayatıma azıcık girebildiği için. Beni öptüğü, yaralarımı sardığı ve buz gibi olan kalbimde sıcaklık hissettirebildiği için.
Bir anlığına iyi hissettim. Bu önünde sonunda olacaktı ve ben işler büyümeden buna son vermiştim. Belki her şey daha da ilerleseydi onu daha çok kıracaktım. Bir ilişkiye hazır olmadığımı, hayatıma birini almanın sandığı kadar kolay olmadığını ona son anda söyleyecektim ve mahvolacaktı. Gerçi iki öpücükten sonra o beni hayatına almak istiyor muydu bunu bile bilmiyordum. Sadece içimden bir ses öyle olduğunu söylüyordu.
Robert... Bir anda zihnim çaktı. Chris azıcık hayatıma girdiğinde bile ona dikenlerimi batırmıştım. Dün Robert'a neredeyse sarılacaktım ve onu hiç bırakmak istemediğimi kendime itiraf edecektim. Ama şimdi her şeyin farkındalığına vardığım bu bitmek bilmeyen gece de Chris'i istediğim zaman uzaklaştırabilsem de DNA testi pozitif çıkarsa Robert'ın hayatıma otomatik olarak dahil olacağını düşündüm. Bu olsaydı onunla nasıl görüşecektim? İlişkimiz nasıl olacaktı? O da Chris'in yaptığı beni okuyacak, sorgulayacak ve bana müdahale edecek miydi? Bu düşünce ister istemez kalbimi sıkıştırmıştı.
Tek ailem, dedem Bernard Amerika'nın öbür ucunda yaşadığı için onu sık görmüyordum. Beni arada sırada arıyor halimi hatırımı soruyor ama asla hayatımın içine müdahale etmiyordu. Bunu sadece geçen gün evime geldiğinde yapmıştı ama sebepleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu