"Grace eğer bu ameliyat başarılı geçmezse-"
"Geçecek."
Ona bakıyordum, tam önümde bembeyaz bir yatakta uzanıyordu. Saçları yoktu ama hala güzeldi. Mavi gözleri dolmuştu ama yaşları akıtmamak için direniyordu. Elleri titriyordu, biliyordum ama o saklıyordu.
"Eğer geçmezse şu anki kişiliğinden hiçbir şey kaybetmeni istemiyorum. Asla eksik hissetme. Hayata karşı her zaman dimdik dur ve güçlü ol."
O an o saniye o hastane odasında güçlü olan tek bir kişi vardı ve o ben değildim. O gözyaşlarıyla savaşabilmişken ben daha ilk anda kaybetmiştim onlarla olan savaşımı. Akıp yanaklarımı ıslattıklarında o kendinden emin duruşumdan ödün vermiştim. Gözlerimi ona dikip ellerini sıkı sıkı tuttuğumda o ellerden mahrum kalma düşüncesi ödümü patlatıyordu.
"Beni bırakmayacaksın," demiştim titreyen sesimle.
"Hayır, bırakmayacağım kızım."
O da gözyaşlarıyla olan savaşını kaybetmişti.
Ellerini yavaşça ellerimden çekip kalbimin üzerine koymuştu.
"Ben hep burada olacağım. Ne olursa olsun."
Yutkunmuştum. Dilim tutulmuştu, konuşacak gücüm yoktu sanki.
"Bir gün başarılı bir doktor olacağını biliyorum. Ne olursa olsun bu hedefinden vazgeçme. Okulunu aksatma, kendini soyutlama. Hayatına devam et. Eğer beni tam oranda-" ellerini kalbime iyice bastırmıştı,"-hissetmek istiyorsan. Bir gün kızından başka bir hazinesi olmayan bir anneyi kurtaracak doktor sen ol."
Ameliyathaneye götürülürken gülümsediğini gördüğüm son andı. Bizim son anımızdı. Nefes alıp verirken, kalbi hala atarken, bedeni hala sıcacıkken o an, o saniyeler bizim son anlarımızdı. Büyükbabam omuzlarıma ellerini koymuş bana destek verirken güvende hissettiğimi düşünmüştüm ama bu sadece bir anlık bir şeydi. Ben tek başıma, güçlü bir kadın olarak zaten güvende hissedebilirdim. O gittikten sonra geçen yalnız seneler de bunun kanıtı olmuştu.
-
Güneş tenimi ısıtırken yüzünde anlamlandıramadığım bir tebessüm bulunan adama baktım. Gözleri uzaklara dalmıştı ve adımları yavaştı, az önceki konuşmalarımızdan sonra sessizleşmişti; belki de söyleyeceği her şeyi söylemiş ve rahatlamıştı. Tek elini kaldırıp hafifçe esen rüzgârdan dolayı alnına düşmüş olan tutamlarını geriye attığında gözleri birkaç saniyeliğine bana dönmüştü. Göz göze geldiğimiz an istemsizce gülümsedim o ise zaten yüzünde olan tebessümü derinleştirdi.
"Hala işe gitmek istiyor musun?"
Yanıma yaklaşıp omzuyla hafifçe beni dürttüğünde kafamı kaldırıp ona baktım.
"Bugün biraz tatil yapabilirim. Hava da güzel."
Yürüyüş yaptığımız yeri inceledim. Her yer yemyeşildi ve tertemiz havayı içime çekmek beni huzurlu hissettiriyordu.
"O zaman bugünün planını yaptım."
Etrafı incelerken Chris yarım ağız bir gülümsemeyle bana dönmüştü. Planın ne olduğunu merak edip ona döndüğümde gözleri garip ifadeyle ileriye bakıyordu. Önce onun sertleşen yüz hatlarını inceledim. Ağzını hafifçe aralamış, gözlerini kısmıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibiydi. Ardından hemen onun baktığı yöne baktım.
"Şurada biri mi yatıyor?"
Endişeli bir ses tonuyla kafasıyla ileriyi işaret ettiğinde daha dikkatli bakmaya çalıştım. Bir adam yürüyüş yolunun ortasında yatıyordu ve hareket etmiyordu. O an düşünmeden ve ayağımdaki ayakkabıları umursamadan hızla koştum. Chris'in de hızlı hareket ettiğini ancak Dodger'dan dolayı hızlı koşamadığını fark etmiştim. Birkaç metre ötemizde yatan adama ulaştığımda benden birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettim. Büyük bir ciddiyet ve soğukkanlılıkla önce nabzına baktım. Nabzını alamayınca nefesini kontrol ettim. Nefes almıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu