Sabah uyandığımda istemsizce elimi yatağın diğer tarafında gezdirdim. Muayene odamda yaşananlardan sonra aklımı ve irademi kontrol edemediğimi biliyordum. Bu sebeple bilinçdışı bir şekilde yapmıştım bu hareketi. Yatakta doğrulup bir de gözlerimle yanımda kimsenin uyumadığından emin olduktan sonra elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Dün geceki öpüşmemizden sonra Chris her ne kadar ona gitmemiz konusunda ısrarcı olsa da beni eve bırakmasını istemiştim. Mantığımla değil duygularımla hareket etmiştim ve daha fazlası için henüz hazır değildim. Bu yeni Grace'e alışıyordum, kendimi mutlu edecek adımlar atıyordum ve bazen kontrolü bırakmak karanlık bir dört duvar arasında sıkışmış ruhumu rahatlatıyordu. Chris bana bu hissi tattırmıştı ve onu öptüğüm için zerre pişmanlık duymuyordum. Yine de her şeyi ağırdan alacaktım. Beni eve bıraktığında evimin kapısında içeri girmek için bahaneler arayıp bir süre oyalanmış olsa da kazanan ben olmuştum ve yanağına küçük bir öpücük kondurup onu evine yollamıştım. Bir süre arabada bana masum gözlerle bakıp saniyeliğine aklıma girmiş olsa da içimdeki sağlam duruşlu Grace'i tamamen öldüremeyecekti. O yüzden ona gülümseyip o gitmeden kapıyı kapatmıştım. Aslında bir nevi onunla oyun oynuyor gibiydim çünkü o da bana aynısını yapmıştı. Beni neredeyse öpecekken geri çekilmesi bir oyundu ve sonunda ona teslim olup onu öpenin ben olacağını biliyordu – ya da en azından bunun olmasını istiyordu ve planları işe yaramıştı. Şimdilik Evans skor tablosuna bir puan yazdırmıştı ancak dünün intikamını alacaktım.
Odamdan çıkıp saate baktım. Sabahın yedisiydi ve ben genelde hafta içi bu saatlerde uyanıyordum. Bugün izin almıştım çünkü Chris'e vermiş olduğum bir sözüm vardı; öyle ki beni uykumdan uyandıran şey de akşamki planımızın gerginliğiydi. Golden Globes'a katılacaktık ve ben buna hazır olup olmadığımdan emin değildim. Çalan telefonumla yerimde sıçradım. Arayan Chris'ti.
"Günaydın." Sesim uykulu ve boğuktu.
"Günaydın Grace."
Onun sesi ise dinçti ve sanki saat yediden önce uyanmak mümkünmüş gibi saatler öncesinden uyanmış gibiydi.
"Uyuyup uyumadığından emin değildim. O yüzden kapını çalarak mı uyandırayım yoksa arayarak mı diye düşündüm."
Dediği şeyden dolayı alnımı hafifçe kırıştırdım.
"On dakikadır uyanığım."
"Öyleyse kapıyı açarsan sevinirim."
Sesi heyecanlı geliyordu ve onun enerjisi bana da geçmişti. Bu saatte evimin önündeydi ve bunu bilmek değişik hissettirmişti. Bir anlığına liseli aşıklar gibi hissetmiştim ve bu fikre gülümsedim. Bu hallerimle tamamen eski Grace'i yitirmiştim ve ya kendimi tanıyamıyordum ya da yıllardır içimde saklı kalmış gerçek kişiliğimi özgürce ortaya çıkarabiliyordum.
Hızla merdivenleri inip kapıyı açtığımda Chris üzerinde beyaz bir tişört altında siyah pantolon ve güneş gözlüğüyle kapımda dikiliyor ve bana gülümsüyordu.
"Sabah uyandığında çok güzel görünüyorsun."
Selam vereceğini bekliyordum ancak o beklemediğim bir iltifatta bulunmuştu. Ben bir şey diyemeden yanağımdan hızlıca öptü ve içeri girdi. İçeri girer girmez güneş gözlüğünü çıkarıp tişörtüne astı.
"Aslında bunu önceden söyleyecektim. Şu sende kaldığım gün ama o zaman sözlerinle beni dövebileceğini biliyordum. Neyse ki artık istediğim iltifatı edebilirim."
Kaşlarımı kaldırıp gülümsedim. Sevimli ve heyecanlı görünüyordu. Dünkü gizemli ve ukala halinden hiçbir eser yoktu. Tüy gibi hafif görünüyordu ve sırıtıyordu. Benden gerçekten hoşlandığını anlayabiliyordum ve bu fikir içten içe karnımda tuhaf hislere sebep oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu