Ellerimin üzerindeki ellere bakarken karşımdaki adamı aslında tanımadığımı hatırladım. Bir anlık duygu seliyle onun arkadaşım olabileceğini, en azından beni anlayabileceğini düşünmüştüm ancak mantıklı olmalıydım. Onunla hiçbir şey paylaşmış değildim. Ne bir anımız ne de düzgün bir sohbetimiz olmuştu. Belki bu rol yapma sürecinde bunlara fırsat bulabilirdik ama özünde iki farklı hayata sahip olan insanlardık. Bu hastane, bu oda benim hayatımdı. Ameliyatı başarılı geçen ya da iyileşen bir hastamın gülümsemesi benim için en büyük ödüldü. Her gün kendimi daha çok işime adıyor daha çok can kurtarmaya çalışıyordum. Bana göre bu görev çok değerliydi, hiçbir şeyin satın alamayacağı kadar.
Karşımdaki adam ise başarılı bir oyuncuydu. Belki de onu hiç görmeyip tanımamalarına rağmen milyonlar ona tapıyordu. Bu sadece yetenekli olmasıyla ilgili değildi, insanların onu sevmesini sağlamıştı. Bir şekilde bir yerlerde insanlar onu severek anıyorlardı. Bu da değerli bir işti, tanımadığı insanlara kendini sevdirebilmek kolay olmamalıydı. Onun yaptığı mesleği yapacak insanların güler yüzlü sempatik ve herkesin kolayca sevebileceği insanlar olması gerekiyordu. Chris de öyleydi ve bu kişiliği bir rolden ibaret değildi. Gerçekten eğlenceli bir tarafı vardı ve bazen gülüşünün içinde saklanmış olan bu yönünü kolayca ortaya çıkarabiliyordu. Onun mesleğini yaptığımı hayal ettim. Muhtemelen soğuk ve mesafeli duruşum ve nadiren gülümseyen suratımla hiç kimseyi kendime hayran bırakamazdım. Ama benim gerçek gülüşlerim gerçek mutluluklarda gizliydi. Kurtarılmış bir hayatın bahşettiği gülümsemeler bana da yansırdı. Bekleme salonunda annelerinin, babalarının, eşlerinin veya arkadaşlarının ameliyatlarının bitmesini bekleyen insanlara iyi haberi verdiğimdeki mutluluklarında saklıydı gülümsemelerim. Chris Evans'la farklıydık.
Ellerimizi ayırmadan kafamı kaldırıp ona bakabilmiştim sonunda. Destekleyici hareketine minnettarlığımı belirtmek istedim ama yine de acınası görünmek istemiyordum.
"Teşekkürler Chris. Bu sürecin en başından beri içinde olan tek kişi olduğun için ne kadar zorlu geçtiğine şahit oluyorsundur."
Bir eliyle elimin üstüne birkaç kez hafifçe vurdu teselli edercesine.
"Robert'ı iyi tanıyan biri olarak bunu görmek kolay ancak seni tanımasam bile gözlerinden anlaşılıyor."
Mavi gözlerini onunkinin aksine kopkoyu olan gözlerime diktiğinde gözlerimi kaçırma isteğime engel olamadım. Bir yabancının gözlerinin içine bu kadar uzun süre bakmak bende ister istemez bir rahatsızlık hissi oluşturmuştu. Ellerimi yavaşça ellerinden çektim ve yüzüme düşmüş saçlarımı ellerimle geriye attım.
"Bir şekilde hepsi geride kalacak ama. Bütün drama bendeymiş gibi davranmama gerek yok. Özellikle de pek çok insanın ölümüne şahit olmuş biri olarak."
Oturduğum yerden kalktım ve kendi koltuğuma oturdum. Az önceki duygulu anlarım geride kalmıştı. Kendimi toparlayıp dik duruşumdan ödün vermedim. Karşımdaki koltukta oturan Chris bu değişimime anlam verememiş gibiydi ama buna alışması gerekiyordu. Bir anlığına kendimi bıraksam da sonrasında toparlanıveriyordum.
"Bizim hakkımızdaki haberleri okumak ister misin?"
Chris konunun değiştiğini fark etmişti. Bu yüzden ortamdaki dağılmış havayı iyice dağıtmak için alakasız bir teklifte bulundu.
"Olur," dedim masama doğru eğilerek.
Telefonunu eline aldı ardından "Siktir," dedi. Bunu dediğinde hafifçe kaşlarımı çattım ancak o hemen ardından yanında olduğumu hatırlayıp mavi gözlerini kocaman açtı. "Üzgünüm. Telefonumun şarjı bitmiş."
Kafamı sorun yok anlamında salladım. Masanın üzerinde duran telefonumu ona uzattım.
"Benimkini kullan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER OF DOWNEY / CHRIS EVANS
FanfictionBu yaşıma kadar adını bile merak etmediğim adam kapıma dayanıp "Sanırım senin babanım," dediğinde tek bir cümlenin hayatımı tamamen değiştirebileceğini bilmiyordum. Yanılmışım. Chris Evans Hayran Kurgu 14.01.2017 Glaceetfeu